Erdoğan-Trump: Son konuşma!
- GİRİŞ16.12.2018 09:09
- GÜNCELLEME16.12.2018 09:09
Fırat’ın Doğusu’na gelip dayandığımız zaman dilimi içinde Türkiye-ABD ilişkilerinde ılıman bir iklimin Washington tarafından beslendiğini biliyoruz...
Bu sürecin dillendirilmeyen tarafı, ABD’nin Suriye’ye yönelik ilk ‘Türkiye-ABD planına’ dönmek, kimi rötuşlarla güncellemek arzusuydu...
Obama döneminde yeşeren, Şam yönetiminin değiştirilmesi esasına dayanan, devamında müttefiklerini dolandırarak çark edilen bu plan, ABD’nin Suriye’ye özel temsilcisi James Jeffrey’in Ankara’ya yaptığı son ziyarette de kendini göstermiş olmalı.
Delillerden biri, Jeffrey’in Aralık başında yaptığı, “Astana’nın fişini çekme” söylemidir. Ankara-Moskova-Tahran üçgenini kırmak Washington için önemli bir durak. Esası ise bu ülkelerin her biriyle “tek tek, daha doğrusu teke tek” ilgilenme zeminini kazanmaktı...
Bu ve benzeri akılları kurmak, pazarlık ve oyalama kartı olarak bölgedeki terörist unsurları kullanma kurnazlığı, DAEŞ’le mücadele, ‘bir ay yeter, özel bir politik gündemimiz yok, taktik bir ilişki, Suriye’nin toprak bütünlüğü’ lafları, BM kararlarına uyma, terörizmle mücadele, kimyasal silah, vb., palavra sürümleri,
Türkiye tarafından bu sefer yutulmadı...
ÇOKTAN KİRLENEN ‘KÜRT KARTI’...
Ankara teklifi reddetti! ABD’nin gözlem noktaları kurma kararı, üstelik bunun Türkiye’yi terörist saldırılardan koruma kılıfına sokularak-berbat bir kamuflaj-sunulması, gerçekte PKK/YPG’ye yönelik Türk harekâtını engellemek adına inşa edilecek olmaları bardağı taşıran son iki damladan ilki oldu.
ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’un, işgal ettikleri Suriye topraklarında 10 binlerce “yerel kuvveti” daha eğiteceklerini söylemesi de ikinciydi.
Böylece Ankara, ABD’nin Körfez Savaşı’nda Irak’ta yaptığı ‘paralel/sınır çekme’ utanmazlığını Suriye’nin kuzeyine klonladığına ilişkin kanaati yerine oturdu.
“Türkiye, Fırat’ın doğusundaki terör bataklığına müdahale konusunda yeteri kadar zaman kaybetti. Açık konuşuyorum. Bundan sonrası için tek bir günlük gecikmeye dahi tahammülümüz yok. Terör örgütlerini onlar yok etmezse biz yok edeceğiz. Hemen harekete geçmezsek ileride karşımıza neler çıkacağını biliyoruz”...
Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri, Pentagon’un, “Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik herhangi bir tarafça girişilebilecek tek taraflı bir eylem, ciddi endişe kaynağı oluşturur. Bu tür eylemleri kabul edilemez buluruz” sözlerine de yanıttır.
Esasen, Türkiye harekatı ilk duyurduğunda kullandığı, “bir kaç gün içinde” tarifi “bir güne bile tahammülümüz yok”a terfi ettiğinden, “Türkiye’nin hedefi asla ABD askeri değil” sözüyle de “çekil önümden” tebliğini yaptığından final bölümüne geçildiği aşikâr... Jeffrey’e de bu operasyonun yapılacağının söylendiğini kolaylıkla tahmin edebiliriz.
Yani, Türk ulusal güvenliğinin geldiği nokta en yalın haliyle, ‘bu yapılmazsa Türkiye tehlikeye girer’dir.
TÜRKİYE VURDUĞUNDA DÜNYA ABD’Yİ NASIL GÖRÜR?
Cuma günü gerçekleşen Trump-Erdoğan görüşmesi ise kuşkusuz bu sürecin en önemi belki de son ayağını oluşturuyor. Önce Türk tarafı görüşmeyi duyuran resmi bir açıklama yaptı. ABD de bu açıklamanın neredeyse birebir aynısını.
Amerika’nın sıkıştığı alanın utanç verici olduğunu anlayabiliyoruz. Ama oraya biz sürüklemedik onları. Türkiye, korumaları altındaki teröristleri vurduğunda yatırımlarının toz haline gelişini görmek onlarda herhangi bir duygusallıkla yaratmayacaktır. Onlar için bölgedeki tüm insanlar harcanabilir olduğundan önemi yoktur. Ama bu tabloyu izleyen dünya, Türklerin aslında ABD’yi vurduğunu görecek! Amerika’nın Suriye planı da-eğer var ise-ağır yaralanacaktır.
RUSYA VE İRAN: MUTLU KORKULUKLAR...
Tahran ve Moskova’nın gelinen durumdan mutluluk duyduklarına şüphe yok. Amerika’nın bahsettiğimiz yakınlaşma girişimi samimi olsa ve Türkiye tarafından kabul edilseydi, şu an Suriye topraklarının neredeyse yarısı, petrol ve petrol yolları Doğu Akdeniz üzerinden dünya pazarlarlarına bağlanabilecek, en azından olasılığı artacaktı. Ama zehirli ve mayınlıydı. Zaten Türkiye bu ortaklığı ahlaklı da bulmazdı...
Ancak Fırat’ın Doğusu’na yönelik harekât; bölgenin tüm dinamiklerini, ana ve yavru aktörlerin pozisyonlarını, Ortadoğu’nun şu an yaşanan ilintili tüm krizlerini çözüme evriltme potansiyeline sahip. Başta Suriye olmak üzere yakın bölgeye ait, mesela Doğu Akdeniz açmazlarını da farklı aşamaya yükseltecektir. Toptan çözüm ihtimali artacak toptan çöküş senaryoları daralacaktır. ABD için de çıkış sunuyor. Tabii kapıyı bulabilecek ferasete sahipse!
Rusya özelinde şu tespiti de yapmak şarttır; Moskova, ABD’nin Suriye eylemlerine direnmekten, yüzleşmekten hep kaçtı. Askeri saldırılara karşılık vermekten kaçındı. Kaygı halinin küresel denklemin diğer/ilişkili kriz noktaları ile bağlantılı olduğunu görsek bile yine de ayak sürüdüğü açıktır.
İran için söyleyecek fazla birşey yok. Amerikan yaptırımları ile savaşıyor ve bu durum ona da bir nefes yolu açacak. Ama finalde eline ne kalır bilinmez!
Peki... Trump-Erdoğan ne konuşmuş olabilir? Konu elbette harekâttı. Eğer Trump, “bunu yapmayın” dediyse, hayatın akışına uygun değil ve çok geç. “Dikkatli yapılmalı” dediyse, bu geri çekilmedir!
Yeni Şafak
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol