Göstere göstere gelen TIR

  • GİRİŞ03.01.2014 11:18
  • GÜNCELLEME03.01.2014 11:18

 

TIR'ın yardım ve dayanışma faaliyetleriyle tanınan İHH'ya ait olduğu iddia ediliyor, savcı kararıyla durdurulan TIR'ın aranmasına valinin engel olduğu söyleniyor, aranamayan TIR'ın içindekilerle ilgili silah, mühimmat, "hücum yeleği" ve "yaşam malzemesi" gibi ilginç bir liste servis ediliyordu.

İHH'nın Başkanı Bülent Yıldırım, bir haftadır önemli açıklamalar yapıyor. Sözlerinden, Türkiye'yi El Kaide ile ilintilendirme çabası içinde olanların işe İHH'dan başladığını anlıyoruz. Hatta şunu da anlıyoruz: İHH aleyhinde polisiye faaliyeti çağrıştıran bir çabayla oluşturulmuş bir dosya var, ama ne gariptir ki dosya poliste değil! 25 Aralık'ta içinde Bilal Erdoğan'ın da bulunduğu listenin gözaltına alınması çabası akamete uğradığından beri, camiaya yakın kimi gazetecilerin ve şahsiyetlerin Türkiye'nin El Kaide'yi koruduğunu ima eden medya ve sosyal medya paylaşımları yaptıkları görülüyordu. Dahası Erdoğan için "cihadist" ifadesini kullanarak Batılı kamuoyunun zihnindeki "makineli tüfekli El Kaide savaşçısı" resmini uyandırmayı hedefledikleri de gözden kaçmadı. Bazı Today's Zaman yazarlarının akıllara ziyan akıl yürütme şeması şöyleydi: Hükümet Mavi Marmara'ya arka çıktı, Mavi Marmara İHH'nın işiydi, İHH El Kaide ile iş tutuyor, El Kaide ise tüm yaptıklarına rağmen Esad'ı büyüttü, Esad'ın gitmeyip kalması İran'ı büyüttü, dolayısıyla hükümet İrancı(?).

Sebep ile sonuç arasındaki illiyet bağının sağlam ve tutarlı olması gerektiğini hiç ama hiç dert etmeyen bu akıl yürütme, AK Parti hükümetini, dünya üzerinde yan yana gelemeyen İran ve El Kaide olgusuna, aynı anda ikisine birden(!) aboneymiş gibi göstererek kriminalize etme isteğinin şeddeli halidir.
İHH'nın TIR ile ilgili olduğu iddiası her açıdan yalanlanmış durumda. Olay yerine intikal eden CHP'li Mevlüt Dudu bile konunun İHH ile ilgili olmadığını net bir biçimde açıkladı, İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, yardımın Lazkiye sınırındaki dağlık bölgede sıkışan Suriyeli Türkmenlere gittiğini açıkladı. Ama ne fayda. Defaatle aynı cümle içinde geçirilen Türkiye, İHH, El Kaide ifadeleriyle atılan tohumları bir resim oluşturdu bile. Olacağını geleceğini bir haftadır bazı programlarda duyurduğum "algı operasyonu"nun son ayağını Suriye'nin seküler muhalif grubu olan NCC liderlerinden Haysem (Haytham) Manna tamamlamış durumda.
Manna, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) "teröre destek vermek ve terör gruplarıyla işbirliği yapmak" suçlamasıyla şikâyete hazırlandıklarını duyurdu. Manna hem uluslararası müdahaleye, hem Beşar Esad'a, hem cihatçılara karşı olan NCC (Suriye Ulusal Koordinasyon Komitesi) adlı bir muhalif yapılanmanın liderlerinden biri. Yani vicdanı olan herkesin bir taşı oradan kaldırıp buraya koymak zorunda kaldığı Suriye gibi bir ülkede "politically correct" adına "hepsine karşıyız" demeyi seçmiş, tabiri caizse saati "şartların olgunlaşması" anına kurmuş, bekleyen bir hareket. Suriye'nin mevcut iktidarına da karşı olduklarını söylüyorlar ama bunun göstermelik bir şerh olduğu hemen belli oluyor. Çünkü Manna açıkça "Esad, Suriye'nin 'ana sorun'u değil" diyor. Muhalif grupların hatırı sayılır bir bölümü Esad'ın iktidardan ayrılmasını olası bir çözüm sürecinin önkoşulu olarak görürken, Türkiye'yi AİHM'ye şikâyet etmeyi planlayan sözde muhalifin sözlerine dikkat edin. "Esad 'ana sorun' değil. Ama her nasılsa Türkiye sorun! El Kaide etiketiyle iş yapan IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) Suriye'de hem Rojava bölgesindeki Kürtlerle çatıştı, hem de Nusayri/Alevi karşıtlığını cinayetlerle perçinledi. Türkiye'yi El Kaide ile ilişkilendirmek demek, dışarıda itibar kaybını garanti edip içeride de hem Alevileri kışkırtmak, hem de hükümete destek veren Kürtlerin bölünmesini amaçlamak demek. Ve işin arkasında epey büyük, uluslararası bir koalisyon olduğu da açık.

Haberturk-Nihal Bengisu Karaca

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat