Tahliyelerin anlamı ne?

  • GİRİŞ12.03.2014 09:41
  • GÜNCELLEME12.03.2014 09:41

Şener Eruygur, Doğu Perinçek, Hasan Iğsız ve daha birçok "sembol" ismin tahliye edilmesi, mevcut siyasi konjonktür üzerinden okunduğunda elbette tartışma yaratacaktı, öyle de oldu. Kimi, "Alın işte, gördünüz Ergenekon yok, Balyoz yalan" demeye başladı, kimi "Ne yani, şimdi darbeciler aklanıyor mu?" tedirginliği yaşadı.

"Niye Zirve Yayınevi katliamcısı serbest kalıyor, niye Danıştay saldırısına tahliye kararı öfkesi" de vardı. Maalesef hukuk böyle. Ahmet yararlansın, Mehmet yararlanmasın olmuyor.
Bunlar anlaşılır da, uzun tutukluluk süreleri hakkındaki şikâyetleri, özel yetkili mahkemelerin varlığı ile ilgili rahatsızlıkları en çok dile getirenlerin şimdi kalkıp "Devlet Ergenekon'a teslim" dediğini gördüm dün, utanmazlıkta sınır yokmuş.

2013'te ÖYM'lerin alanı, görmekte oldukları davalarla sınırlandırılmıştı. ÖYM'lerin bağımsız mahkemeler olmadığı, bir siyasi ajandanın yürütme mevkii oldukları konusunda oluşan mutabakat ÖYM'nin tamamen işlevsizleştirilmesini ve tutukluluk süresinin 5 yıla indirilmesini içeren yeni bir paketin oylanmasını gerektirdi. Paket Meclis'ten geçti. Şimdi dışarıda olanların birçoğu beş yıldan fazladır tutuklu bulunmakla beraber haklarında hâlâ bir karar verilememiş olanlardır. Mahkemelere sormak lazımdır: Daha önemli nasıl başka bir işiniz vardı ki bunca zaman Zirve cinayeti davasını bile karara bağlayamadınız? Daha önemli nasıl bir işiniz vardı ki Danıştay saldırısı faili Alparslan Arslan onca yıl tutuklu bulunmasına rağmen halen davası görülmedi?
Tahliye olanların bir kısmı da İlker Başbuğ için AYM'nin verdiği kararın referans teşkil etmesinden faydalanarak dışarıda. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı, 2010'da yapılan referandum sonrasında yürürlüğe girdi.

Balbay'ın AYM'ye yaptığı başvurunun kabul edilmesi sonucu tahliye edilmesinden hiç rahatsızlık duymayanlar, hatta bunu CHP ile yapılacak ittifak için "jest" olarak sunmuş olanlar, İlker Başbuğ'un tahliyesinden muazzam rahatsızlık duydular. Oysa Balbay Günlükleri, tıpkı bir zamanlar Nokta Dergisi'nde yayınlanan Yakamoz, Sarıkız, Ayışığı girişimlerini içeren günlükler kadar net, en somut verilerden biriydi. Diğer delillerin ne kadar tahrifat ve imalat yediğini artık biliyoruz.
Sonuç itibarıyla yine aynı mahkemelere sormak lazım: 7 ay geçiyor ve ne gibi daha önemli bir işin var ki kararının gerekçesini yazmıyorsun?

Malum gerekçe yazılmayınca, itiraz yolları da tıkanmış oluyor, tutukluk sürgit devam ediyor.
Yaşanan gelişmeler başa döndüğümüz anlamına mı geliyor? İlk başta öyle görünse de hayır. Yaşadığımız, kulaklarımızla duyduğumuz onca şeyden sonra kimse bize "Her şey sütlimanmış, darbecilikle mücadele oyunmuş" dedirtemez.

27 Nisan e-muhtırasına karşı sergilenen dik duruş tiyatro değildi.
Cumhurbaşkanı'nın seçilememesi için çıkarılan 367 krizinin aşılmasını, Cumhurbaşkanını halkın seçmesi metoduyla bir karşı atağa, cesur bir hamleye dönüştüren irade hafife alınır değil.
EMASYA protokolünün kaldırılması şakacıktan değil. MGK toplantılarının düzeninin değiştirilmesi de evcilik oyunu değildi. Bu arada, tahliye de beraat değil.

Yargılama devam ediyor. Ama yargılamaların renk ve şekil değiştireceği açık.
O kısım uzun. Şu kadarını söyleyeyim: Yapılmamış, hatta teşebbüs edilip edilmediği de net olmayan "darbe" suçundan değil, ispatlanabilen eylemlerin isabet ettiği kanun maddesi ne ise oradan yürür artık bu davalar.
Devlet içindeki ayrı bir oluşumun kendi siyasi projesinin yürütme organı gibi çalışan ÖYM'lerde değil, doğal mahkemede.

"Yaa tabii, o da AKP'nin yargısı olacak" diyenler, Balyoz davası avukatlarından ve aynı zamanda Tuncay Özkan'ın da avukatı olan Hüseyin Ersöz'ün sözlerine kulak versin: "Silivri'de ki yargılamalar (...) bu ülkedeki hukuk sisteminin çürümüş olduğunu gösteren karar ve uygulamalara imza attı 5 sene içerisinde. Ancak bugün Çağlayan Adliyesi'ne geldiğimizde vicdanlarına göre karar veren, bunun için başka hiçbir şey aramayan hâkimlerle karşılaştık. Onların bakışları, davranışları, onların kaleme dökmüş oldukları karar Silivri'dekilerden çok daha farklı. (...) 'Türkiye'de hâlâ hâkimler var' diyebilen bir hukukçuyum artık. (...) Türkiye'nin geleceği adına biraz daha ümitlenmiş durumdayım." 

Nihal Bengisu Karaca-Haberturk

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat