Biraz da sen hesap ver...
- GİRİŞ09.07.2008 09:51
- GÜNCELLEME09.07.2008 09:51
Yeterince ürkütücü değil mi? Diyelim ki, çok yiğitsiniz, hiçbir şey sizi ürkütmüyor, fakat ortaya çıkan şey en azından Ergenekon ile bazı ideolojik ortak noktaları olan grup, parti ya da kişileri kendisiyle Ergenekon arasına mesafe koymaya teşvik edecek kadar ciddi. Fakat Deniz Baykal Türk siyasi hayatına bir terör örgütünün 'avukatı' olarak geçmeyi tercih etti. Oysa bu tarih, vaktiyle bundan çok çok azını söyleyen, koalisyon ortağını koruma adına Susurluk skandalıyla baş gösteren protestolara 'glu glu dansı' deme gafletinde bulunan Necmettin Erbakan'ın üzerine kapaklandı ve onu nefessiz bıraktı. Deniz Baykal'ın bundan ders alması gerekirdi; fakat bir dakika! Siz Deniz Baykal ile Necmettin Erbakan'ı kanun önünde eşit sayıyorsunuz da, bakalım Baykal böyle düşünüyor mu? Siz ikisinin de kedi olduğunu söylüyorsunuz ama bakalım Baykal kendisini öyle tasavvur ediyor mu?
Yıllar yılı 'kurucu ideoloji'yi savunmanın, yıllar yılı 'Biz Atatürk'ün partisiyiz' diyebilmiş olmanın verdiği bir kredinin izdüşümü bu özgüven. Herkes kanun önünde eşittir teorik olarak, ama CHP kurmayları ve Deniz Baykal daha eşittir, üstündür hatta. Hatırlıyorum da, 11 Eylül'de buradan 11 saat uzaklıktaki bir ülkede iki kuleye iki adet uçak dalmıştı da, ülkemiz entelijansiyası dindar yazar çizerlerin boğazına çöküp 'olanları kınayın, değilse biz sizi kınarız' diye tutturmuştu. Hatta 'ama-sız kınayın, olmadı, 'ama' dediniz, 'ama'sız deneyin' türünde belirli bir mesafe koyma 'üslubu' bile dayatılmıştı; kimi tümleçlere, edatlara zarflara kadar belirlenmişti nasıl mesafe koymamız gerektiği. Öğrenmiş, hesap vermiştik. Diyebilirsiniz ki 11 Eylül'deki büyük ve uluslararası bir hadise, buradaki ise lokal bir çete, ikisini nasıl aynı kefeye koyarsın? Daha feci ya, uluslararası ölçekte ve sınır aşırı bir düzlemde gerçekleşen terör olayı için 'biz' hayatında bir kez bile Amerika'yı görmemiş olan ve en fazla hac farizasını yerine getirmek için bir kez Kâbe'ye gitmiş olan mütedeyyin çevreler olarak hesap vermeye ve koyduğumuz mesafenin ikna edici olmasına adeta zorlanmıştık. Bugün ortaya çıkan olaylar zinciri ise çok daha yakın -lokal- bir tehdit oluşturuyor. Bombalar Ümraniye'den çıkıyor. Dahası yakalanan önderler ile Baykal'ın partisi arasında teneffüs edilen ideoloji açısından pek çok ortak nokta var. Mesele sadece ideoloji değil üstelik, Danıştay'daki cinayet ile, Cumhuriyet Gazetesi saldırıları ile bağlantısı bulunan bir örgütten bahsediyoruz ve herhalde bu örgüte mesafe koyma meselesi Deniz Baykal açısından çok daha acil ve hayati olmalı. Fakat partinin lideri ne yapıyor? Kendisini Ergenekon'un avukatı olarak taçlandırıyor.
Deniz Baykal'ın Ergenekon'a 'mesafe koyma' ihtiyacı bile hissetmediği ülkemizde, AK Parti dinî referanslarını bir kambur olarak telakki eden ve dinî kimliğini kendisine karşı sürekli olarak silaha dönüştüren sistem karşısında, hem meşruiyetini kanıtlamak hem de ülke yönetmek gibi iki zorlu işi aynı anda yapmak zorunda kaldı.
Bunlar, bu ülkede hâlâ çoğunluğun taşıdığı referanslar ve çoğunluğun tercihleri ile kurucu ideoloji, altı ok, ordu ve bürokrasiye dayanan sırtlar arasında fiili bir eşitliğin olmadığının göstergesi. Ergenekon soruşturmalarında burnuna rövanş kokusu gelen kimseler biraz daha gerilere gitmeliler koklamak için. Ergenekon soruşturmalarında sıra dışı olan tek şey, ilk kez 'biraz da sen hesap ver' deniliyor olmasıdır. Hiçbir eylem ve tehlikeli sonuç, orijinine Atatürk resmi yerleştirmiş, vatan sevgisi koymuş diye aklanmaz, hesabını verirsin deniliyor, ilk kez. Ergenekon soruşturmasını kimilerinin gözünde şüpheli ve ilginç kılan tek şey, bir hukuk devletinde hiç de ilginç sayılmaması lazım gelen şey: Kanun önünde eşitlik. Vatanseverliğin ve 'toplumda bir yerlere gelmiş olmanın' kafadan moral üstünlük temin etmemesi. Ne kadar ilginç değil mi?
Yorumlar7