Üzgünüm, ağzım kulaklarımda...
- GİRİŞ29.10.2008 09:09
- GÜNCELLEME29.10.2008 09:09
Camiamız halim-selim erkeklerden oluşur. Aslında bu ilginç değil, olması gerekendir zaten. Din önce iman, sonra güzel ahlak olduğuna göre. Mevzu hem aklı hem nefsi terbiye etmek olduğuna göre, bunda şaşılası bir durum yoktur.
İçindeki şiddet duygusunun peşine takılıp giden her kimse zalimlerden olacağını, 'sırat-i müstakim'in çok ama çok uzaklara ışınlanacağını gayet iyi bilir.
Diyeceğim o ki, bunca yıldır camianın ama içinde ama periferinde birçok kadınla tanışlığım oldu; eşinden dayak yediğinden bahisle sızlanana rastlamadım. Bu yüzden pek çok ortamda 'bana mümin erkekler kadın dövüyor dedirtemezsiniz laynnn' türü canhıraş savunmalara gönül rahatlığıyla giriştim.
Durumun iyi yanı açık, kötü yanı gizliydi. Ortada 'fiili bir durum', çağıl çağıl kanayan bir yara filan olmazsa yahut kol kırılıp yen içinde kalırsa 'kırık kol'dan bahsetmek lüzuma değmez bir şeymiş gibi algılanır. Nitekim kadına ilişkin birçok konunun 'teorik' açıdan ele alınması keyfe keder bir mevzu muamelesi gördü yıllarca. Pratikte iyi koca olan dini bütün pek çok erkek semantik bağlamda bir hayli rencide ediciydi. Kadın meselesi öyle bir bıçak sırtıydı ki, en silik adamları istihzanın anasını ağlatan bir espri makinesine dönüştürebiliyor, en toleranslı kişileri gerilim yaratmaya sevk edebiliyordu.
Batı tipi modernleşmenin ve özellikle 11 Eylül'den sonra yeniden ivme kazanan oryantalist saldırıların tezlerini kadın üzerinden kurgulaması bu gerilimin ilk nedeniydi elbette. Ancak bu gerilimin insanî ve doğal olması, teşrihe muhtaç bir şeylerin olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Dahası Türk'ün Türk'e propagandası tadındaki 'Batı'da kadınlar dayak yemiyor mu?' savunması bir noktadan sonra tatsız oluyordu. Tamam, Batı modernizmi gündelik hayatı düzenlerken 'fıtrat'ı tamamen göz ardı ettiği için zulme neden oluyordu, ama hayatı kucaklayamayan salt muhafazakâr perspektif de, kadın ile ilgili hemen her şeyi 'fıtrat' ile açıklamaya çalıştığı için kadınların aleyhine olabilecek sonuçlara neden oluyordu. Klasik fıkhî hükümleri yeterli sayan ve geleneksel yorumlara bağlı kalanların işi kolaydı; geleneğin (evlilik gibi) gerçekte kadını koruma eksenli yapılar inşa ettiğini görmezden gelen pür modernistlerinki de öyle. 'Makul' olanı arayan için ise birçok mesele muallaktaki hüviyetini koruyordu .
Birçok âlim, Kur'an'da geçen 'hafifçe dövme' meselesinin ancak 'kadının cinsel ahlaka mugayir bir davranışının söz konusu olduğu hallere' mahsus olduğunu söylemişti ama kimin umurunda? İşin aslı, dindar olsun olmasın, hemen her erkek, hemen her durumda böyle bir ruhsatının bulunduğu varsayımından hoşnuttu. Hani, teoride böyle bir hakkımız olsun ama biz pratikte bunu kullanmayalım, durumu. Erkek egosunun kendisiyle ilgili üstünlük algısını besleyen hemen her fikre sahip çıkma içgüdüsü. (Erkek fıtratı mı desek yoksa!!)
Şimdi bazı arkadaşlar doğal olarak bozulmuş durumda.
Zira, biliyorsunuz, Ahmet Kurucan gayet sarih ve güzel şekilde yazdı. (25.10.2008/Zaman) Fethullah Gülen, 'Kadın kendini ezdirmesin, ezilmeye iştirak etmek zulme ortak olmaktır' diyor. Dayak yiyen kadına, eğer çocuğu yok ise boşanmasını salık veriyor ve çocuğu varsa, yahut her şeye rağmen evliliğini sürdürmek istiyorsa karanlık saldırılara karşı savunma sanatlarını öğrenmesini tavsiye ediyor; hatta malum basının 'sulandırma' riskini bile göze alarak, judo ve tekvandodan bahsediyor, adres bile gösteriyor. Kanımca sözleri sözel şiddete mukavemeti de kapsıyor. Yaptığı çıkışla, 'dindar', 'muhafazakâr' gibi etiketleri kolay yoldan, kadın üzerindeki gücünden tahsil edenlere iyi bir ders vermiş oluyor.
Bu durumda 'yahu şu kadın meselesi...' diye her ağzını açtığında gerilen atmosferin yıldırıcı havasını solumak durumunda kalmış, 'amaaan feminist işte, yazık' istihzalarına maruz bırakılmış biri olarak, dudağımın kenarına iliştirdiğim o gıcık tebessümle sormak istiyorum: 'Naaber?' diye.
Kalbim pat küt atıyor, içim 'fıkıh fıkıh' nedense.
NİHAL BENGİSU KARACA - ZAMAN
Yorumlar7