Ya ittihadı İslâm, ya yok oluş!..
- GİRİŞ24.06.2025 08:48
- GÜNCELLEME24.06.2025 08:48
Amerika’nın İran’daki nükleer tesisleri bombalaması bize unuttuğunuz bir gerçeği tekrar hatırlattı.
Bu saldırı bir kez daha gösterdi ki, “büyük şeytan” bir terkipten oluşuyor.
İsrail ve Amerika!..
Dikkat buyurun bu ortaklığın büyük paydaşı Amerika değil İsrail’dir!
Amerikalı birçok senatörün ve siyasinin ısrarla ABD’nin bu kirli savaştan uzak durması gerektiğini ifade etmesine rağmen, Trump’ın; “savaşları bitireceğim” vaadi ile seçim kazanmış olmasına rağmen, İsrail bu saldırının gerçekleşmesini sağladı.
Bu da yukarıdaki iddiamızı kanıtlar nitelikte bir gelişme.
Demek oluyor ki, dünyayı yöneten karanlık güç ve Siyonistler, husule getirdikleri “derin iktidar” vesilesiyle Amerika’nın başına kim gelirse gelsin, koltuğu oturan başkanı Siyonizm’in ve doğal olarak İsrail’in emir eri yapmayı başarıyorlar.
Trump da tüm direniş gösterilerine rağmen boyun eğmek zorunda kaldı ve İsrail hesabına nükleer tesisleri bombalamak suretiyle ABD’nin savaşa müdahil olmasını sağladı.
Kuşkusuz bu saldırı, Siyonist lobinin büyük bir başarısı olarak geçti kayıtlara.
Ellerindeki tüm şantaj malzemelerini kullanarak tabir caiz ise Trump’ı hizaya getirdiler.
Kullandıkları en ilginç argümanlardan birisi de şüphesiz ki, İsrail’in nükleer bomba yapmasına karşı çıkan 35nci Amerikan başkanı John Kennedy suikastı idi.
Trump’a sık sık bu gerçeği hatırlattılar ve tabiri amiyane ile “sıkıysa yapma” noktasına getirdiler.
Dikkatinizi çekti mi bilmem ama Amerikan saldırısından sonra İngiltere derhal olmak üzere batılı ülkeler birer birer Amerika’ya desteklerini ilan ettiler ve gündüz gözüyle gerçekleştirilen ahlaksız bir haydutluğa sahip çıktılar.
Evet, bu saldırının başka bir ismi olamaz!
Haydutluk, eşkıyalık, haramilik, teröristlik, artık ne derseniz…
Bütün bu aşağılık sıfatlardan da aşağı olmak üzere saldırıya uğramış bir ülkeye, saldırganın yanında saf tutarak ekstradan saldırmak, tarifi olmayan bir alçaklıktır!
Buna rağmen İngiltere, Amerika’ya yönelik bir saldırı olması halinde kendilerinin de savaşa dâhil olacaklarını açıkça deklere edebildi.
Bunların insanlıkları da, adalet anlayışları da vicdanları da bu kadardır işte.
Saldırının hemen ertesinde tüm Müslümanları ve hatta mazlumları birlikte hareket etmeye davet eden Sayın Cumhurbaşkanı, şu sözlerle yeni bir ‘İttihadı İslâm’ konsepti oluşturdu.
“Bugün saflarımızı daha da sıkılaştırmaya, birbirimize karşı hoşgörü sınırlarımızı daha da genişletmeye ihtiyacımız var.
Resulüekrem Efendimizin şu emrini bilhassa bugünlerde kendimize rehber edinmeliyiz:
‘İki birden, üç ikiden, dört de üçten iyidir. İttifak ediniz!’”
Peki, bu halisane davete icabet eden İslâm ülkeleri oldu mu?
Ne yazık ki hayır!
Hepsi kulaklarının üzerine yattı ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dercesine bu çağrıya kulak tıkadı.
Şu bir gerçek ki, şimdiye kadar İslâm dünyasındaki en büyük eksiklik, tüm Müslümanları bir kardeşlik hukuku çerçevesinde küffara ve zalimlere karşı direnişe çağıracak bir liderin olmamasıydı…
Erdoğan o boşluğu doldurmuştu doldurmasına ama muhatapları bu yönde bir irade göstermekten resmen korkuyorlardı ve bu nedenle kimseden çıt çıkmadı.
Sayın Erdoğan bu gerçeği tüm çıplaklığı ile müşahede etmiş olacak ki, devamında şöyle dedi:
“Türkiye olarak bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına izin vermeyeceğimizi burada önemle vurguluyorum.”
Bu ifade, hakikate kulaklarını sağır, gözlerini kör eden Müslüman toplulukların sözde liderlerinden çok batılılara verilen açık bir mesajdı.
Türkiye’nin bu coğrafya üzerindeki emperyalist emellere artık dur diyeceği anlamına gelen bu açıklamadan önce de zaten her şeye hazırlıklı olunduğu mesajı verilmişti.
16 Haziran 2025 tarihinde tüm emperyalist güçlere şu hatırlatmada bulunmuştu Sayın Cumhurbaşkanı...
“Çok uzun olmayan bir süreçte, hiç ama hiç kimsenin, bize efelenmeyi dahi göze alamayacağı bir savunma kapasitesine erişmiş olacağız!”
Bu ifade aslında herkesten çok İsrail’le ilgiliydi. Zira herkes biliyor ki, başından beri asıl hedef Türkiye’dir.
Gazze saldırılarının da arkasında Türkiye ile hesaplaşmak vardır, diğer tüm saldırı çabalarının da…
Hani deniyor ya, “sırada Türkiye var” diye…
Yanlış bir tabir bence…
Türkiye hep birinci sıradaydı.
“Van minüt” hadisesinden sonra, her şey Türkiye ekseninde gelişti.
Gezi olayları da, 17/25 darbe girişimi de, 6-7 Ekim kalkışması da 15 Temmuz darbesi de ve sonrasındaki irili ufaklı tüm girişimler de, Türkiye’nin her zaman ilk hedef olduğunun kanıtıdır esasen.
Erdoğan’ın şahsında Türkiye bunun farkındadır ve mütemadiyen bu saldırılara hazırlıklı olarak beklemektedir.
Öyle ki, içerideki işbirlikçilerin bile ne zaman hangi gerekçeyle kaos üretmeye çalışacağı tüm ayrıntıları ile biliniyor.
“Terörsüz Türkiye” çabası bu bilgi muvacehesinde hayata geçirildi, Türkiye’yi talan operasyonlarına bu gerekçeyle müdahale edildi…
Başta CHP olmak üzere tüm işbirlikçiler, ellerinden geleni arkalarına bırakmıyorlar, bundan emin olabilirsiniz.
Düşünün bu ülkede ve üstelik AK Partili sıfatıyla başbakanlık yapan şahıs, boşuna, doğrudan BAYKAR’ı hedef alıp itin köpeğin önüne atmaya kalkışmadı…
Hepsi, bu hesaplaşmanın bir parçası…
Neyse, bu hamur daha çok su kaldırır lakin ondan öncesinde bilmemiz gereken şudur! Müslümanların birliğini hatta mazlum halklarında bu birliğe dahlini gerçekleştiremediğimiz müddetçe, bu saldırılar asla nihayete ermeyecektir.
Bu nedenle ya bu ittihadı sağlayacağız ya da gâvurların tek tek ve sırayla bizleri yok etmesini izleyeceğiz.
Not: Dün gece ilerleyen saatlerde (02.00 gibi) ABD başkanı Trump, İran ve İsrail’in anlaştığını duyurarak barış sağlandığını ilan etti.
Bu, klasik Trump boşboğazlığı/tutarsızlığı da olabilir, gerçek de…
Hangi durum söz konusu olursa olsun, “İttihadı İslâm” perspektifi büyük bir hızla ve aynı ciddiyetle Müslümanların gündemine girmeli ve bu projenin hayata tatbiki için bütün imkânlar süratle harekete geçirilmelidir.
Buna, ‘anın vacibi’ desek yeridir…
Nihat Nasır / Haber7
Yorumlar17