Türkiye’de sol, emperyalizmin yedek lastiğidir…
- GİRİŞ08.07.2025 08:35
- GÜNCELLEME09.07.2025 08:40
Aslında bu yazıyı, İzmir’deki grev sürecinde yazmayı planlamıştım.
Zira Türkiye’de ‘sol’ geçinen çevrelerin bütün boyalarını döken, maskelerini yırtan ve sahtekârlıklarını faş eden bir süreçti o…
Efendim, bendeniz, öteden beri Türkiye’de literal anlamda bir ‘sol’ olmadığını iddia edegeldim…
Yanlış anlaşılmasın, sola değer atfettiğim için söylemiyorum bunları.
Biz kendimizi ‘Müslüman’ olarak tanımlarız.
Bunun dışındaki nitelemeler bizden uzaktır.
Bizim, Türkiye’de sahici manada ‘sol’ olmadığını söylememizin sebebi, birtakım sahtekârların gerçek yüzünü göstermeye matuftur.
Esasen bunların, bu kavramın ve eğilimin neşet ettiği batıdaki solla uzaktan yakından bir akrabalığının bulunmadığını derç etmektir de diyebiliriz.
Yeni bir tartışma da değildir bu.
TİP üyesi ve bir Sosyalist olan İdris Küçükömer ta 60’lı yıllarda Türkiye’deki ‘sol’un aslında ‘sağ’ olduğu tezini işlemişti.
Aynı şekilde, merhum Kemal Tahir de benzer iddialar serdeder.
Sağcılığa gelince…
İsmet İnönü’nün, ‘ortanın solundayız’ ifadesinden sonra, CHP dışında kalanlara yakıştırılan sağcılık, bu karşıtlık dışında, hiçbir zaman var olmadı.
Bir oldubitti sonucunda kendilerine adeta mecburen sağcı demek zorunda kalan kesimin bu kavramla uzak yakın hiçbir ilişkisi yoktu zira.
Batıda ‘dindar’ görünenler sağcılar olduğu için, Türkiye’de de bu şablonu tatbik ederek dindar halkı sağcılıkla yaftaladılar.
Bunun tersini de sol için uyguladılar.
Batıdaki sol/sosyalist/komünist gelenek dini topyekûn reddettiği yahut dine mesafeli olduğu için Türkiye’deki sol da kendini bu karşıtlık üzerinden tanımladı.
Yani anlayacağınız Türkiye’de kendine ‘sol’ diyen çevreler dine düşman oldukları için solcu sayıldılar.
Türkiye’deki solun, batıdaki solla tek benzer tarafı, dinle olan bu hastalıklı ilişkileridir.
Aslında bu benzerlik de tam değildir zira batı solu, tüm dinlere eşit mesafede dururken Türkiye’deki sol sadece ve sadece İslâm’a düşmandır ve diğer dinlere bir itirazı olmadığı gibi içten içe ciddi bir saygı da duyarlar.
Türkiye’deki sol, dinle olan bu marazi ilişkinin dışında bütünüyle batıdaki sağa benzer.
Batı ülkelerinde yükselen sağı incelediğinizde, hayretle, Türkiye’de sol maskesi takan Kemalistleri görürsünüz…
Sosyalist fantezilerle bezenmiş sözde sol anlayış, hiç şüphe yok ki, su katılmamış sağcılıktan başka bir şey değildir.
İşte bu yüzden jakobendir ve faşizme daha yakındır.
Şu bir gerçek ki, Türkiye’deki solun üzerini azıcık kazıdığınızda karşınıza Kemalizm çıkar.
Ne demektir bu?
Şu demektir:
Bu memleketi vatan yapan değerler yekûnu olan İslâm’a olan düşmanlığı, kurulu düzenin tefessüh etmişliğine aldırmaksızın ve hangi vesileyle olursa olsun dile getirmek…
Mesele budur ve Türkiye solu, İslâm’a olan düşmanlığını gerekirse sistem savunuculuğunu üstlenerek yapmaktan imtina etmemiştir bu güne kadar…
Bu yüzden, dayatmacı yaklaşımı sindirmek, jakoben bir söylemle kuşanmak ve elitist bir tavır almak, bütün aşağılayıcılığına rağmen, hiçte yüksünülecek bir durum değildir onlar için. Dahası, bütün bunlar bir yana, son kertede faşizan bir pozşsyon almaktan da asla gocunmazlar.
Kalplerini ve gönüllerini kuşatan o iflah olmaz kin ve nefret duyguları, başka türlü davranmalarına da müsaade etmez zaten.
Sayıları çok az olan bazı ilkeli Komünistler hariç, bu iddiaları tüm sola teşmil etmek, açıkçası hiçte haksızlık olmaz.
Mesela Türkiye’deki sol çevrelere “neden Tayyip Erdoğan’a düşmansınız?” diye sorsak nasıl bir cevap alırız sizce?
“Gerici, yobaz, falan filan…” değil mi?
Oysa beynelmilel sol çok başka düşünüyor.
Bunu nerden mi çıkarıyorum.
Hemen örnekleyeyim.
28 Mayıs 2023’te, ikinci turu tamamlanan Cumhurbaşkanlığı seçimi akabinde Tayyip Erdoğan’ın, karşısındaki ‘devasa’ (?) kitleyi mağlup ederek tekrar cumhurbaşkanı seçilmesinin ülke içerisinde olduğu kadar dış dünyada da ciddi yankıları oldu hatırlarsınız…
Malumunuz olduğu üzere, dünya liderleri, o güne kadar hiç olmadık bir şekilde daha seçim gecesi tebrik telefonları ve mesajları yayınladılar.
Bunların bir kısmı, yaşadıkları şokun etkisiyle, acele etti, bir kısmı da duydukları sevinç nedeniyle…
Sevinenlerden birisi Brezilya’da kısa adı PCO olan bir komünist parti idi…
Erdoğan’ın seçim zaferinin dumanı henüz üzerindeyken kendi sitelerinde biri Türkçe olmak üzere 2 mesaj yayınladılar.
Türkçe mesaj aynen şöyleydi:
“PCO, emperyalizme karşı mücadelesinde Türk işçilerinin yanındadır.
Brezilyalılar da aynı mücadeleyi veriyor.
Erdoğan’ın zaferi, emperyalizm için bir yenilgiydi.
Bu nedenle, tüm dünya halkları için bir zaferdi.
Dünyanın bütün işçileri, birleşin! Kahrolsun emperyalizm!”
Nasıl?
Şoke edici değil mi?
Oysa gerçek tam olarak böyleydi.
Türkiye’yi dışarıdan izleyen herkes biliyor ki Sayın Cumhurbaşkanı aslında; ‘Erdoğan’ı düşürmek için muhalefeti destekleyeceğiz’ diyen Biden’ı yenmişti.
Daha doğrusu Biden’ın şahsında tüm emperyalist güçleri…
Erdoğan dışarıdan böyle görülürken içerideki, komünistler, sosyalistler solcular nasıl görüyordu peki?..
Düşman!
Evet, ne yazık ki, hakikat bu kadar kesin ve nettir.
Bu yüzden gidip emperyalizmin baş aktörünün desteklediği güruhun peşine takıldılar.
Yani bir anlamda emperyalistlerin ve kapitalistlerin uşaklığına soyundular…
Netice itibariyle Türkiye’de kendisini ‘komünist, sosyalist, sol’ diye tanımlayanların kahir ekseriyeti aslında ‘hard’ denebilecek denli sağdır ve ruhen de faşisttir!
Brezilyalı komünistlerin mesajı da bunun kanıtıdır!
Nihat Nasır / Haber7
Yorumlar13