Önceki yazımda İmam Hatipliler üzerinden Müslümanlara yönelik saldırı başlatan İYİP’li Turhan Çömez’in bu menfur çabasına değinmiş ve diğer tüm muhaliflerin aynı argümanlarla tezviratı olabildiğince büyütme gayretlerini ele almıştık hatırlarsınız…

Yazı sonrasında aldığım tepkiler, büyük bir yalan ve iftira içeren bu saldırının inanılmaz ölçüde etkili olduğunu gösteriyordu.

Öyle ki, hiç ihtimal vermediğim çevrelerde bile bu yalana inananlar vardı ve açık söylemek gerekirse bu dehşet verici bir durumdu.

Başta milli eğitim bakanı olmak üzere AK Parti Tanıtım ve Medya başkanlığı, İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi ve birçok milletvekili bu hususu ele almış, bu menfur yalanı tüm yönleriyle çürütmüştü lakin tüm bu yoğun ve ısrarlı çabalara rağmen bu gerçek dışı iddia alıp başını yürümüştü…

Görünen oydu ki, siz istediğiniz kadar ileri sürülen iddianın gerçekle uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığını kanıtlayın, o saldırı muhakkak surette toplum üzerinde yıpratıcı bir etkiye neden oluyor.

Peki, bunu önlemenin çaresi nedir?

Sözü hiç dolandırmadan çok net bir biçimde ifade edeceğim.

Bu tür mesnetsiz iddia ve iftiralara yönelik yaptırım gücünün hızla harekete geçebileceği ve cezai müeyyidenin caydırıcı bir mahiyet arz edeceği yasal bir düzenleme yapmak…

Hem de hiç vakit geçirmeden…

Bu gerçeğin farkına, Bursa’da olmam hasebiyle Mahmut Celalettin Ökmen İmam Hatip okulunda 36 öğrencinin tam puan alarak “birinci” olmasını nasıl izah ettiğimi soran çok yakın çevremdeki birinin sorusuyla vardım.

Öyle bir şeyin olmadığını, bunun kocaman bir yalan ve iftira olduğunu anlatıncaya kadar, tabir caiz ise göbeğim çatladı…

O an anladım ki, sorun gerçekten çok büyük ve karşımızda, bu işi profesyonelce yapan ahlaksız bir kitle var.

Eğer bunların, ışık hızıyla yaydığı dezenformasyonun önüne aynı hızla ve caydırıcı cezai yaptırımla geçilmezse, yandı gülüm keten helva…

Bahsini ettiğim kitle sadece yalan ve tezvirat üretmiyor.

Büyük bir ahlaksızlık, insafsızlık ve zalimlikle inanan kesime yönelik psikolojik saldırılarda da bulunuyor.

Yalan ve iftira kaynaklı ‘LGS’de şaibe’ iddiasıyla başlattıkları saldırıyı bahsini ettiğim bu psikolojik yıpratma taktikleriyle geniş bir tabana yaymaya çalışıyorlar.

Bu hususa dair rezaletin doruklarına ulaşan iki spesifik örnek verelim dilerseniz…

Birincisi, Sözcü isimli katran karası ahlaksız yapının yaptığı şu haber…

“LGS’de şaibe gölgesi: Derece yapan öğrenciler arasında müftü oğlu da var”

İçinde zerre kadar insaniyet, vicdan, namus kaygısı taşımayan haberin başlığı aynen böyle.

Dikkat buyurun, şaibenin gerekçesi, derce yapan öğrencinin müftü oğlu olması…

Onlara göre müftü oğlu olmak vasat yahut zeka özürlü olmak demek!..

Dünyanın en aşağılık faşist kafası bile bunlardan bir kademe daha insandır!

Müslümana, dine, İslâm’a bakış açıları bu…

Eğer Müslümansa hiçbir olumlu değere sahip olamaz, hatta hiçbir hakka da sahip olamaz…

Oysa bahse konu genç adam proje İHO öğrencisi.

Zaten okula bile bölgesel sınavla alınıyor ve seçiliyor.

Bu öğrencilerin hepsi zeki ve başarılı çocuklar.

Yani bu neticeden daha tabii bir şey yok!

Bunlara göre, hırsızın oğlu, namussuzun oğlu, yağmacının oğlu, talancının oğlu, yalancının oğlu, birinci olursa sorun yok…

O muhakkak hak etmiştir.

Fakat birinci müftünün oğlu olursa, mutlaka şaibe vardır…

Bu, kelimenin tam manasıyla bir ‘nefret söylemidir!’…

Böyle bir ahlaksızlık görülmüş değil!

İkinci örnek, eski bir bakan hanımefendinin oğlu ile ilgili yapılan haberdeki ahlaksızlıkla ilgili…

Buradaki örnekte de öyle bir haber başlığı ve dili kullanmışlar ki, sanırsınız, dereceye giren öğrenci bakan evladı olduğu için bu dereceyi almış…

Oysa burada da spekülasyona mevzu yapılan genç, okul süresince mütemadiyen derecelere giren çok zeki ve çok başarılı bir öğrenci…

Yani aslında o öğrenci derece yapmazsa sürpriz olur…

Bunların hedefinde, milli eğitim sistemini devrimci bir yaklaşımla bu güne kadarki, verimsiz ve artık iş görmez hale gelen halinden kurtarıp yepyeni bir sisteme geçiş yapan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bizzat kendisi var!

Bu nedenle; “719 birinci çıkmasının nedeni sınavın Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına uygun olmasıdır. Öğrenciler okulda gördükleri dersler, öğretmenlerin yönlendirmeleri ve örnek sorular üzerinden hazırlandılar. Bu başarı şaşırtıcı değil, doğal bir sonuçtur” diyerek çok makul ve ikna edici bir izahta bulunmuş olmasına rağmen ölümüne saldırıyorlar Yusuf Tekin’e…

Zıvanadan çıkmalarına neden olan hakikat budur!

Bu yüzden mütemadiyen yalan bir haber uydurup, saldırı için argüman oluşturuyorlar.

LGS, bir bahaneydi.

Sonrasında gelen YKS sonuçları da bir bahane…

Sınavlarla ilgili bir şey bulamazlarsa, okul kitaplarına sarıyorlar.

Yıllardır bedava verilen ve adeta bir devrim niteliği taşıyan bu hadiseyi görmezden gelip, ücretsiz verilen kitapların basımı ile ilgili yalan haber uyduruyorlar.

Yalanları anında belgeleri ile çürütülmesine rağmen hiç sıkılmadan yalana ve tezvirata kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Böyle bir yüzsüzlük!

Böyle bir ahlaksızlık!

Evet, yazının başlarında da dikkat çektiğim üzere, bunlara en sert tedbirlerle önlem alınmadığı sürece, bu ahlaksızlıkları büyüterek devam edecekler.

Müftü oğlu, bahane edilerek İslâm’a, dindara, Müslümana duydukları kin ve nefreti seslendirmek için ha bire bahane ve gerekçe üretecekler!

Dünyanın hiçbir yerinde bu türden ahlaksızlıkların, “fikir ve haber hürriyeti” gerekçesiyle meşrulaştırıldığına kimse şahit olmamıştır.

Eğer bu fikir hürriyeti (!) ise lanet olsun böyle hürriyete!..

Buna demokrasi deniyorsa olmaz olsun böyle demokrasi…

Bu, adlı adınca faşizmdir ve ahlaksızlıktır…

Nihat Nasır / Haber7