“Riyakâr eleştirilerin yıkıcı linçe dönüşmesi…”

  • GİRİŞ31.07.2025 09:02
  • GÜNCELLEME31.07.2025 09:02

2 gün önce bir yazı ile meşgulken, 15 seneden fazla bir zamandan beridir görüşemediğim eski bir dosttan bir mesaj aldım.

Mesajı açıp okumaya başladım. Satırlar ilerledikçe yazı münderecatındaki ibretamiz hadiseler zinciri, beni ciddi manada etkiledi.

Hüzünlendim tabii olarak ve aklıma ilk gelen tıpkı o eski dostum gibi bunu başkalarıyla paylaşmam gerektiği hususu oldu.

Sonra düşündüm ki, sizler de benim, vicahen olmasa da dostlarımsınız ve beni çok etkileyen bu yazıdan siz de haberdar olma hakkına sahipsiniz.

Ben de öyle yaptım ve bugünkü yazımın önemli kısmını o değerlendirmeye ayırdım.

Yazının sonuna doğru, tahminlerinizde yanıldığınızı gösteren bir sürprizle karşılaşacaksınız.

Lakin bu, hemen akabinde başka bir pencere açacak ufkunuza…

‘Sürpriz’ dediğim için daha fazla ayrıntıya girmeden sizi yazıyla baş başa bırakıyorum.

İnşallah maksada muvafık düşer…

RİYAKÂR ELEŞTİRLERİN YIKICI LİNCE DÖNÜŞMESİ; MURSİ ÖRNEĞİ

31 milyon Mısırlı, merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi seçtiğinde, ben Mısır’daydım. Olayları yakından takip etmeye başladım.

Daha ilk günden itibaren Mursi’nin sözde “hataları”na yönelik azgın bir eleştiri dalgası başladı.

Bu hatalar; “Bismillahirrahmanirrahim” demesinden tutun da, Mısır ordusunu Sina’da harekete geçirmesine kadar uzanıyordu.

Medyanın gece gündüz dillendirdiği bu “hatalar” arasında şunlar da vardı:

- Bir kadın sunucu İslam’a hakaret etti; bunu da Mursi’nin hatalarına dâhil ettiler. “Mursi döneminde bir sunucu İslam’a hakaret etti” dediler.

- Bir Ezher şeyhi bu sunucuya cevap verdi, ona hakaret etti; bu da hata oldu. “Mursi döneminde bir şeyh bir sunucuya hakaret etti” dediler.

- Sunucu şeyhe dava açtı; yine Mursi’nin hatası oldu. “Mursi döneminde bir sunucu bir şeyhe dava açtı” dediler.

Mursi sabah namazını camide kıldığında, “Cumhurbaşkanı gece tek başına camiye gidiyor, nasıl güvenliğini riske atar” diye yaygara kopardılar ama protokol karşılamasında yanında koruma olduğunda da “Devletin kaynaklarını kişisel koruması için kullanıyor” dediler.

Mursi’nin “hataları” her türlü saldırının bahanesi oldu.

Saldırılar sadece Mursi’nin düşmanlarından, eski Hüsnü Mübarek rejiminin kalıntılarından, Maspero topluluğundan, ya da Lamis el-Hadidi, İbrahim İsa, Amr Adib ve Tevfik Ukaşe gibi laiklerden gelmedi. Aynı zamanda geniş bir muhafazakâr kesimden de geldi.

Bu insanlar Mursi’nin her nefesini, her duruşunu, her fısıltısını gözetliyor ve “ben hataya sessiz kalmam, isterse dindar bir başkan olsun” bahanesiyle eleştiriyordu. “Gerçeği söylemek boynuma mal olsa da susmam” diyerek sosyal bir riyakârlığa savruldular.

Bazıları hayatında ilk defa “zalim bir sultan karşısında hakkı söylemek” hadisi şerifini duydu ve bunu adil bir başkana uygulamaya kalktı.

Mursi’yi, bakanlarını ve hükümetini eleştirmek bir alışkanlığa dönüştü. Mursi, bir yıl boyunca halka hizmet etmeye devam ederken en çok muhafazakârlardan hançerlendi durdu.

Bu kısa süreçte Mısır Lirası değer kazandı, ekmek kalitesi (Mısır tarihinde ilk defa) iyileşti, ekonomik bir toparlanma yaşandı, Süveyş Kanalı Şirketi yeniden işler hâle geldi, temel ihtiyaç maddeleri piyasaya girdi, insanlar özgürlükten nefes almaya başladı ama kimse bunları görmedi.

Mursi, halka eleştiri ve ifade özgürlüğü verdi; halk da bu özgürlüğü Mursi’ye karşı kullandı. Eleştirme hakkını verdi; acımasızca onu eleştirdiler. Müslüman halk, laiklerin korosuna uyup, “bir Müslüman, bir devrimci, bir entelektüel olarak görevim, hata gördüğümde konuşmak, eleştirmek” demeye başladı.

O kadar ki, sokaktaki temizlik işçisinin bir hatası bile Mursi’nin hanesine yazıldı.

Mursi, laikler tarafından “HAMAS’la işbirliği yapmakla” suçlanıyor, muhafazakârlar tarafından da “İsrail’le gizlice işbirliği yapmak”la.

Belli ki, bu iki suçlama da aynı el tarafından yönetiliyordu.

Bu iki suçlamayı da Siyonist İsrail’in aparatları yapıyordu.

Bir yılın sonunda, Mursi (bu insanların sayesinde) şeytanlaştırıldı.

Halk darbeyi (peşinen) kabullendi, tutuklanmasını kabullendi, yargılanmasını, hapse atılmasını kabullendi.

Ve gerçekten darbe yapıldı, Mursi hapse atıldı.

Sonra...

Bu kadar çok suçlamaya rağmen darbeci SİSİ’nin hâkimleri onu sadece “HAMAS’la irtibat” ile suçlayıp yargılayabildi.

Yani İsrail’in hazırladığı paydadan yargılandı. Diğer suçlamalardan artık kimse laf etmez oldu. Çünkü uydurmaydı hepsi.

“İsrail’le gizlice işbirliği yapıyor” diyenler, “hani nerede bu dosya” diye sormadılar bile.

Aylarca kampanya yaparak yazıp çizdikleri “hataların” yarısı yalan, uydurma; diğer yarısı önemsiz, değersiz şeyler olduğu ortaya çıktı ama hâlâ halkın gözünde bunlar “Mursi’nin feci hataları” olarak görülüyordu.

Mursi hapse atıldı.

Fakirlerin bakanı hapse atıldı.

Mısır’a hizmet eden herkes hapse atıldı.

Gençler, Rabia Meydanında canlı yayında katledildi, cesetlerin üzerinden dozerler geçti, camiler cesetlerle doldu.

Sonra hayatta kalanlar darağaçlarında idam edildi, korkunç işkenceler gördüler.

Halen daha Mısır hapishaneleri on binlerce mazlum insanla dolu.

Ve sonunda Mursi vefat etti. (Allah rahmet eylesin) Onu seçen 31 milyon insandan biri bile onu defnetmeye gelemedi!

Ama hikâye burada bitmiyor...

Hikâyenin kahramanı(!) hâlâ ortada...

Ey o kahraman(!) kişi;

“Mursi’nin hataları” diye söze başlıyordun,

“Zalim sultana karşı hakkı söylemek” diyordun,

“Söz bir sorumluluktur” diyordun,

“Söylemezsek bizim ne hayrımız kalır” diyordun,

“İfade özgürlüğüm” diyordun,

“Bir devrimci, bir entelektüel, bir Müslüman, bir bilinç sahibi olarak söz hakkımı kullanmak görevimdir” diyordun.

Neredesin şimdi?

Sisi’nin askerî darbesin sonra bir tavşana dönüştün.

Lağımda saklanan bir fare gibisin.

Bugün Mısır, Hüsnü Mübarek döneminden daha kötü durumda. Tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor ama bir “kahraman” olarak dilin tutuldu.

Ey benekli bukalemun, “zalim sultana karşı hakkı söylemek”ten bahsediyorsun, saklandığın lağım çukurunda “ulul emre itaat edin”e dönüştün.

Ekonomik, toplumsal ve siyasi felaketler Mısır’ı sardı ama senden “gık” çıkmıyor.

Sorun Mursi’nin hata yapıp yapmaması değildi.

Sorun, bu hataların büyüklüğü değildi.

Asıl felaket senin, küllenmiş bir ateşe odun taşımandı.

O ateş bir kere tutuşunca ilk seni yaktı.

Mısır, tarihinin en karanlık dönemine sürüklendi.

Ağızlar susturuldu, hapishanelere insanlar sığmaz oldu.

Tüm gazeteler, televizyonlar, askere devredildi.

Ordu kek üretip ayakkabı satmaya başladı.

İfade özgürlüğü ise “idam edilmeden önceki son sözünüz”e dönüştü.

Ve bugün...

“Mursi İsrail’le gizli işbirliği yapıyor” diyenlerden biri bile cesaret edip “Gazze halkına yemek verin” diyemiyor.

“Gazze’nin sınır kapılarını açın” diyemiyor.

Gazze’ye sınır oldukları halde, sınıra bile gidemiyorlar.

Kimse onlara bir dilim ekmek göndermeye kalkışamıyor.

Bunları söyleyenin sonu Tora, Ebu Za‘bel veya Akrep Hapishanesi oluyor, ardından da darağacı.

Bugün,

Suriye’deki Müslümanlar da aynı hatalı yolu izliyor.

Önümüzde iki seçenek var:

Ya Tadamun Çukuru’nun ateşini söndüreceğiz ya da yakında oraya birer birer atılacağız.

Oysa acımasız katil Emced Yusuf ve zalim arkadaşları hâlâ yakalanamadı, silahları yanlarında ve çukurda hâlâ gençlerimizin kemikleri var.

Seydnaya Hapishanesi’nin cellatları bugün Süveyda’da ve sahilde, yeniden Seydnaya’ya dönüp, sana zulmedeceği günü bekliyorlar.

Bugün mesele, “hakkı söylemek” değil.

Bugün mesele, “yapıcı eleştiri” de değil.

Olayları dikkatle izleyen herkes fark ediyor ki, burada yapılan şey acımasız bir hata avcılığıdır. Eğer bunu safça kabullenir ve “bu bir hakikatin ifadesi, şeffaflık, yapıcı eleştiri, söz sorumluluktur, hakkı söylemek farzdır...” gibi aldatıcı ifadelerle Müslüman kardeşinin küçük hatalarını diline dolarsan, bu süreç devam edecek.

Ta ki bu sözlerin arkasına gizlenmiş güzel maske düşene kadar...

Ve birden gözlerimiz bağlı şekilde Tadamun Çukuru’na sürüklenip birbirimizin cesetlerinin üzerine yığıldığımızı, kurşunların vücutlarımızı delik deşik ettiğini, nefes veremeden yakıldığımızı fark edene kadar...

Sözün sorumluluğu “hakkı söylüyorum” sanarak, İsrail’in, İran’ın yalan ve iftiralarına sarılmak değildir.

Sözün sorumluluğu; hakka götüren ve sonucu hak olan sözdür.

Bazı sözler sahibini cehenneme yetmiş yıl yuvarlar. Bazı sözlerse cehennemin tamamını ülkeye getirir, her şeyi yakar kül eder…

Yazı: Haşim eş'Şeyh Ebu Cabir

Evet, ufak tefek imla düzeltmeleri dışında hiç müdahale etmediğim yazı burada bitiyor.

Eminim ki siz de benim gibi yazıyı ilk okuduğunuzda meselenin başka noktaya geleceğini sandınız ama görüldüğü gibi başka bir tecrübeye, başka bir kanayan yaraya, Suriye’ye atfedilmiş…

Yazının sahibi Haşim Ebu Cabir Suriye’deki HTŞ’nin kurucu komutanlarından.

Türkiye ile her daim iyi ilişkileri olmuş bu zatın...

2019 yılının başlarında da Colani ile fikir ayrılığına düşüp hareketten ayrılmış.

Esasen bu durum, yazdığı yazıyı daha anlamlı ve değerli kılıyor zira başkaları gibi ayrıldığı adama ölesiye düşmanlık yapmadığı gibi farklı düşünüyor olmasına rağmen hakkı teslim etmesini biliyor ve Müslümanları yakıcı bir fitneden korunmaya çağırıyor.

Yazının başında yorum yapmadım, sonunda da yapmayacağım.

Yalnız bu yazının çağrıştırdığı bir şeyi de sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim.

Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un 80’den önce şiirlerini topladığı ‘Vur Emri’ isimli kitabının bir bölümündeki şiirlerin başlığı ‘Hasan’a Mektuplar’ idi…

Merhum bu bölümün girişine şu dizeleri koymuştu…

“Mektup yazdım Hasan’a / Ha Hasan’a ha sana…”

Çağrışıma neden olan nokta bu zekice ithaftı, ben de paylaşmadan edemedim…

Nihat Nasır / Haber7

Yorumlar43

  • Mustafa izi 3 saat önce Şikayet Et
    Allah cc razı olsun sizden Nihat Nasır
    Cevapla
  • Ayarcı 16 saat önce Şikayet Et
    Tayyip Erdoğana aynı şey yapılıyor.rahmetli Menderes, Özal ve Erbakana aynı muamele yapıldı... sözde muhafazakar müslüman bunlar... yüce Allah CC devletimizin ve milletimizin yâr ve yardımcısı olsun... kâfirler bir ve beraberdir...
    Cevapla Toplam 10 beğeni
  • İsmail Demirci 20 saat önce Şikayet Et
    Ah Mursi Allahım rahmetini bol eylesin inşallah. Sana haksızlık fitnelik yalan iftira yapanları Allahım beter etsin inşallah
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Zeynep 21 saat önce Şikayet Et
    Erdoğana yapılanda aynı
    Cevapla Toplam 12 beğeni
  • Mustafa Bozdemir 22 saat önce Şikayet Et
    Güzel bir değerlendirme...Ders almalıyız tüm Müslümanlar.Mısır da Mursi'ye yapılan Darbe doktora tezi olmalı ve stk 'larda veya üniversitelerde analiz edilmeli...
    Cevapla Toplam 7 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat