Alim ve cahil mevzuunda Ali Dede Bosnevî’ye atfedilen veciz olduğu kadar hikmet dolu şöyle bir tespit vardır.

“Bilmek hususunda insanlar 4 kısma ayrılır” diyor merhum Bosnevî ve şöyle devam ediyor…

“Birincisi bilir, fakat bildiğini bilmez.

Bu kimse uykudadır, onu uyandırmak lâzımdır.

İkincisi bilir, bildiğini de bilir.

Bu âlimdir ona uyunuz.

Üçüncüsü bilmez, fakat bilmediğini bilir.

Bunun irşada, yetiştirilmeye ihtiyacı vardır. Buna bilmediğini öğretiniz.

Dördüncüsü bilmez, bilmediğini de bilmez.

Bu cahildir, onu terk ediniz.”

Son gruptakiler için “cehli mürekkep” de denir.

Manası, katmerli cahildir. Biz buna amiyane tabirle ‘zır cahil’ de diyebiliriz elbette.

Bu genel geçer tarif aslında tüm insanları kapsar nitelikte olsa da konu Türkiye ve İslâm olduğunda ‘beşinci’ bir sınıftan söz etmek kaçınılmaz olmaktadır ne yazık ki…

‘Nedir o?’ diye soracak olursanız merhum Bosnevî’den mülhem ve hiç tereddüt etmeden şu sınıfı zikredebilirim.

Bilmeyen, bilmediğini de bilmediği gibi bildiğini iddia eden cahil ötesi güruh!

Bu güruh için, “şeytandan kaçar gibi kaçınız” değerlendirmesi yapmak sanırım en uygun yaklaşım olacaktır zira bunlar için cehaletin hangi türünü örnek verecek olsak, kifayet etmeyecek ve yetersiz kalacaktır maalesef.

Böyle bir girizgâha, Diyanet’in son haftalarda gündemi hayli etkileyen cuma hutbelerinin akabinde, ne idüğü belirsiz mezkûr güruhun verdiği tepkiler nedeniyle ihtiyaç duydum.

Evet, bunların ne olduğunu vallahi bilmiyoruz.

Bilmememizin nedeni takındıkları çifte standart bile diyemeyeceğimiz ilkesiz ve standartsız tavır…

Hristiyan değiller, bunu biliyoruz…

Yahudi de değiller.

Budist, Brahman vesaire de değiller.

Müslüman hiç değiller!

Kendilerini ‘Kemalist, solcu, laikçi, seküler,’ gibi kavramlarla tanımlıyor olsalar da din söz konusu olduğunda sadece İslâm’a saldıran bir pozisyonda bulunuyorlar ki, konumuz da bu.

İşte, ne olduklarını bilmememizin nedeni, insafsız, standartsız ve gayriahlaki bu ikircikli tavırları…

‘Dine düşman’ desek isabetli olmuyor zira Hristiyanlığa, Yahudiliğe ve diğer dinlere inanılmaz ölçüde saygılı ve müsamahakârlar.

Öyle ki, kazara onlar hakkında olumsuz bir şeyler söyleseler, derhal bin bir özür eşliğinde yanlış anlaşıldıkları yönünde beyanlarda bulunup nedamet getiriyorlar.

Bu nedenle din düşmanı olmadıklarını anlayabiliyoruz.

Gelelim Diyanet’in camilere gönderdiği hutbelerden sonra verdikleri ahmakça olduğu kadar hadsiz ve cehalet şahikası tepkilere…  

Bir hatun kişi, hutbede verilmek istenen, ‘israftan kaçınma ve İslâm’ın koyduğu tesettür adabına uygunluk’ mesajını tamamen kendi inançsız ve dinsiz zaviyesinden değerlendirmekle kalmayıp fetva vermeye bile yeltendi ki, sözün bittiği yerdi.

Söylediği terbiye sınırlarını açan şu hadsiz sözlere bakar mısınız Allah aşkına!

“Ya zaten millet 11 hatta 11,5 ay deliler gibi çalışıyor. Her hafta tatil mi yapıyor? Zaten Türkiye'nin çoğunluğu tatilde anasının, babasının, akrabasının yanına gidiyor, köye gidiyor, memlekete gidiyor. Ne oluyor? Hepi topu içtiyse de iki kadeh rakı içiyor, o da mı olmasın?”

Başka bir hatun kişi de yukarıdaki özneyi kıskandırırcasına rezilliğin dibini bulan şu ifadeleri kullandı hiç utanmadan ve sıkılmadan.

“Nasıl ya, hutbe diye bunu yapmışlar ya… İnanılır gibi değil insan utanır bunu hutbe diye okumaktan. Diyelim ki Diyanet bir hataya düşmüş bunu göndermiş size, okuma ya… Sen ki Allah’tan korkan bir imansın şöyle bir zamanda şu hutbe okunur mu? Bir inisiyatif kullan he de geç yani başka bir dua oku.”

Fesuphanallah!

İnsan ne diyeceğini bilemiyor bu hadsizlik ve zır cahillik karşısında…

Yahu size ne?

Cuma hutbesi, Allah’ın cemaatle kılınmasını emrettiği Cuma namazında okunur.

Camiye gidenler, nereye ve niçin gittiklerinin gayet iyi farkındadırlar.

Müslüman oldukları için de günahkâr olsalar bile, Allah’ın emir ve yasaklarını duyduklarında boyun eğerler ve varsa ters düştükleri hususlar, onlar için de “neden bunlar var” demez, tevbe ve istiğfar ederler.

Siz, dinin emrettiği kurallara uymak bir yana, konulan kuralları yok saydığınız ve hatta onları aşağıladığınız için, bu dinin sınırları haricine çıkıyorsunuz ve artık o andan itibaren hiçbir kural sizin için geçerli olmuyor!

Bunu artık kafanıza sokun!

Siz Müslüman değilsiniz!

Böyle olmakla da kalmayıp Müslümanların dinine ve onun kurallarına amansızca düşmansınız!

En azından, terbiyenizi takınıp, “bizi ilgilendirmeyen konularda ahkâm kesme terbiyesizliği yapmayalım” demeniz gerekir ama sizde bu asgari insaniyet ve nezaket bile yok!

Evet, işte bunlar; bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar ve bütün bunların rağmına, biliyormuş gibi ahkâm kesip din gibi gerçekten ihlas ve ilim gerektiren bir konuda cehaletin dibini bulacak denli hadsizlikler yapıyorlar, sınırı aşıyorlar.

Lakin yetmiştir artık!

Tabir caiz ise bıçak kemiğe dayanmıştır.

Böyle bir had bilmezlik, böyle bir cehalet, böyle bir pervasızlık, böyle bir rezalet görülmüş, duyulmuş şey değildir!

Emin olunuz ki, batılı oryantalistlerin en bilgisizleri, en niteliksizleri bile bu zır cahillerden kat be kat daha fazla İslâm dinini biliyorlar.

Hâk encamımızı hayreyleye…

Nihat Nasır / Haber7