İmamoğlu yağmaladı ama faturasını biz ödeyeceğiz!
- GİRİŞ26.08.2025 09:03
- GÜNCELLEME26.08.2025 09:14
Gün geçmiyor ki, İmamoğlu’nun İBB’siyle alakalı skandal bir gerçek gün yüzüne çıkmasın.
Bu durum öylesine sıradanlaştı ki, rüşvet görüntüleri bile artık kimseyi etkilemez duruma geldi.
Mezkûr hale en çok da CHP’liler alıştı.
Düşünün, CHP genel başkanı Özgür Özel, ortalarda dolaşan paraları izah etmeye çalışırken, alenen vergi kaçakçılığı itirafında bulunuyor ve bu itirafın ardından da hiçbir şey olmamış gibi söylemelerine kaldığı yerden devam edebiliyor.
Şöyle diyordu Özgür Özel, İmamoğlu’nun kaynağı meşkûk servetini izah etmeye çalışırken.
“Yirmi yıl önce bu ülkede daire satılır, tapuda bir değeri vardır, birde açıktan para verilir.
Onun peşine düşüp İmamoğlu’nun açıktan aldığı parayı, koyduğu bankayı bulup ona başka anlamlar yüklediler.”
Buyurun buradan yakın.
İBB’deki onca yağma yetmezmiş gibi devleti bir de vergi kaçırarak soyan İmamoğlu’nu savunayım derken apaçık itirafçılık yapar CHP genel başkanı, bu skandal ifadeye rağmen zerre kadar mahcup olmadı…
Bırakın mahcup olmayı, devleti, savcıları, bürokratları ve milleti tehdide kaldığı yerden devam etti.
Merhum Mehmet Akif’in; “Şarka bakmaz, garbı bilmez, edepten yok payesi/bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi” mısraları sanki bu durumu anlatmak için yazılmış, o derece sakil, o derece acayip…
Yazıya başlarken aslında İmamoğlu’nun devleti, İstanbul’u ve bu milleti nasıl soyduğuna dair ortaya çıkan son skandala değinecektim, konu uzadı…
Efendim, aslında bilinen ama henüz resmiyet kazanmamış bir hadise, mevzu bahis ettiğimiz.
Yolsuzluk soruşturması devam ederken İBB’nin aldığı hazine garantili yurt dışı kredilerle ilgili şöyle bir gerçekle karşılaşıyor ilgililer…
2019'dan itibaren yurt dışından İBB'ye ait hesaplara, proje finansmanı olarak toplam 66 milyar lira para girişi olduğu, alınan fonların yaklaşık 18,1 milyar lirasının doğrudan firmalara ve kişilere ait hesaplara gönderildiği tespit ediliyor.
Bunun üzerine hazırlanan raporda şu ifadeler kullanılıyor.
“Yurt dışından temin edilen fonların 38,6 milyar liralık kısmının, kredinin konusu olan projeyle doğrudan ilgisi kurulamayan alanlarda kullanıldığı gözlenmiştir.
Bu çerçevede söz konusu tutarın 20,1 milyar liralık kısmının yurt dışı finansal kuruluşlara,
14,5 milyar lirasının İBB Grubu'nun operasyonel harcamalarda kullandıkları havuz hesaplarına,
3,9 milyar lirasının ise vergi SGK, yargı ve icra makamlarına yapılan ödemeler ile elektrik gibi harcama kalemlerine yönelik olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.
Söz konusu fonların kalan 9,7 milyar lira karşılığı döviz tutarının ise İBB hesaplarına aktarıldıktan sonra başka para girişleri ile birleştiği ve muhtelif para transferi işlemlerine konu edildiği görülmüştür.
Bu nedenle 9,7 milyar liralık kısım için yurt dışı kredi kaynaklı para girişleri ile para çıkışları arasında birebir eşleştirme yapılamamıştır.”
Peki, ne anlama geliyor bu?
İBB’nin, devletin kefil olduğu yurtdışı kredileri amacına uygun olarak değil, tamamen kafalarına göre sağa sola dağıttıklarına, diğer bir deyişle resmen çarçur ettiklerine…
Yukarıdaki mufassal bilgilerin özeti tam olarak şöyle…
İBB, hazinenin kefil olması üzerine yurtdışından 66 milyar kredi almış.
Bunun 38,6 milyarı hiçbir şekilde kredi talep edilirken yapılacağı iddia olunan hizmetlere harcanmayıp, yandaşlara, medya unsurlarına, besleme sanatçıların şovlarına, sosyal medyadaki trol ordularına ve tabii ki bu çalışmaları yapan elemanların harcırahlarına gitmiş!
Dikkat buyurun, hazine garantili bu borcu son tahlilde devlet, yani millet ödeyecek.
Bu ne demek peki?
Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı fonu için çalınan parayı, sen, ben, biz yani hepimiz ödeyeceğiz!
Bu haber sosyal medyada ilk çıktığında ‘bakalım İmamoğlu yandaşları ne demiş’ diye merak ettim.
Haberin verildiği mesajın altına topyekûn üşüşmüşler…
İçlerinden bir tanesi bile, “yahu bu kadar da olmaz, bu herif tam hırsızmış” dememişti.
“Bunların hepsi yalan” diyen birkaç kişinin dışında tamamı, “oh olmuş, iyi etmiş” diyorlardı.
Evet, burası sözün bittiği yerdir.
Hırsızlığı, talanı, yağmayı kerih bulup failini eleştirmeyi bir taraf bırakın, resmen ve alenen savunan bir kitle var karşımızda…
Böyle bir alçaklığa ne denilebilir, ne diyebiliriz ki?!
Bakınız, “yalandır, inanmam” diyeni bir yere kadar anlamak mümkündür zira o kişi, hırsızlığı savunmaktan ziyade böyle bir şeyin olmadığını ima ederek yapılan işin rezillik olduğunu zımnen kabul ediyor demektir ki, bu da bir şeydir…
Bu türden insanların sayısı bile bir elin parmak adedini geçmiyor.
Kalanı, tek bir ağızdan ve koro halinde hırsızı savunuyor...
Kimisi, ‘yapay zekâ’ programına sormuş bu haberi.
Yapa zekâ da bu hırsızlığı doğrulayınca, “o halde iyi etmiş” diye mukabelede bulunmuşlar…
Yağmalanan milyonların bir kısmını yalan, algı ve dezenformasyonda kullanan sosyal medya trollerinin başı geçenlerde suçüstü yakalanmıştı malumunuz…
Bu trol ağının yöneticilerinden Mahir Gün, Emniyete ve Savcılığa verdiği ifadelerde 2019-2024 yılları arasında İBB’nin resmi hesaplarını yönettiğini itiraf etti ve “Hesapları yönettiğim süreç içerisinde Medya A.Ş. çalışanıydım. Soruşturma başladıktan sonra Emrah Bağdatlı ile Telegram'dan konuştuk. Beni birçok kez İngiltere’ye çağırdı. İşte o an anladım ki herkes kendini kurtarmaya çalışıyor” diye itirafta bulunarak, nasıl bir çarkın içerisinde olduğunu tek tek anlatmıştı hatırlarsanız…
Emrah Bağdatlı, bildiğiniz üzere İmamoğlu’nun bu yasadışı para trafiğini sevk ve idare eden baş şüpheli… Operasyondan birkaç gün önce bunu özellikle yurtdışına kaçırdılar zira sadece ‘kasa’ değil, kelimenin tam manasıyla bir ‘kara kutu’…
Evet, organize bir kötülük şebekesi ile muhatabız ama buna itiraz etmesi gereken geniş halk yığınları da bu şebekeye dâhil olmaktan çekinmiyor ki, asıl tehdit ve tehlike budur.
İmamoğlu’nun nasıl bir “kötülük şebekesine” liderlik yaptığı gün geçtikçe daha net anlaşılmakla birlikte çok ciddi ve hayati bir toplumsal tehlike ile karşı karşıya kaldığımız da gün gibi ortada…
Nihat Nasır / Haber7
Yorumlar34