Öldükten sonra maskesi düşen bir kriptoya dair…

  • GİRİŞ02.09.2025 08:29
  • GÜNCELLEME02.09.2025 09:27

Geçtiğimiz hafta bir ölüm ilanı ile deşifre oldu bahse konu şahıs.

Adı Emin Alıcı idi.

Uzun yıllar İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi rektörlüğü yapmıştı.

Ondan öncesinde de dekandı.

2000 yılında gerçekleştirilen rektörlük seçiminde liste dışı kalmasına rağmen o günün cumhurbaşkanı Necdet Sezer tarafından özellikle seçilerek atanmış ve gerekçe olarak da “pek laik” olduğu yönünde bir argüman serdedilmişti.

O kadar laikti ki, başörtülü öğrencilere göz açtırmıyor, bırakın derslere girmelerini, okulun önünden bile geçmelerine müsaade etmiyordu.

O kadar laikti ki, “başörtüsü” ve “zulüm” kavramlarını birlikte zikredilir hale getirmişti.

O kadar laikti ki, “Keşke Anadolu Müslüman olmasaydı” bile demişti.

Aslında bu sözüyle İslâm düşmanı olduğunu kanıtlamıştı lakin gözler görmez olup da kulaklar da duymayınca, bu söz, amiyane tabirle arada kaynadı gitti.

Yalnız hakkını yemeyelim, o günlerde ‘Vakit’ diye bilinen bugünkü ‘akit’ gazetesi, bu şahsın gerçek kimliğini tespit etmiş ve tüm kamuoyunu haberdar etmişti ama kimseye dinletememişti ne yazık ki…

Emin Alıcı’nın Hristiyanlığı taziye ilanları ile tescillendi fakat gelin görün ki, bu saatten sonra bilinmesinin hiçbir şeyi değiştirmesi mümkün değildi…

Bile isteye on yıllarca sakladığı gerçek kimliği, artık deşifre olmasında bir sakınca bulunmayan ölüm hadisesiyle ortaya çıktı…

Dekanlığından itibaren “başörtüsüne” adeta savaş açmış, her platforma İslâmî değerleri aşağılamış, bu çirkin işlerine, rektörlük döneminde katbekat arttırarak devam etmişti.

Zira arkasında, başta cumhurbaşkanı olmak üzere 28 Şubat ideolojisinin tüm bileşenleri vardı.

Hele de medya…

“Aydın, çok değerli” bulunmaz Bursa kumaşı diyerek yere göğe sığdıramıyorlardı.

Arkasına saklandığı, “Atatürkçü düşünceyi koruma” argümanı, nüfus kâğıdında ‘İslâm’ yazan müseccel Müslüman düşmanlarını ikna etmek için yeter de artar bir mahiyet arz ediyordu…

Onlar, Emin Alıcı’nın Hristiyan yahut dinsiz olmasıyla değil, İslâm düşmanı olmasıyla ilgileniyorlardı.

Emin Alıcı, radikal bir İslâm düşmanıydı.

Bu yüzden yapacağı eylemler etkisini kaybetmesin diye Müslüman ismiyle tanınıyor olmaya özel bir gayret sarf ediyordu.

Mesela adı, Amanuel olsaydı, ne dekanlığında ne de rektörlüğünde başörtüsüne ve Müslümanlara o denli zulüm yapamaz, hatta ağızını bile açamazdı. 

O, ‘Emin’ isminin ne denli etkili olduğunun farkındaydı ve bu avantajı tepe tepe kullanmasını bildi.

Arkasına laikçileri, CHP’lileri ve Kemalistleri alarak tabii…

Öyle olmasaydı eğer hükumetin YÖK’le ilgili yasa tasarısına kafa tutma cüreti gösteremez; “Gerekirse yeni Kubilaylar oluruz” diyerek siyasi iradeyi tehdide yeltenemezdi asla!

Yazının tam bu noktasında şu hususun altını hassaten çizmek isterim.

Emin Alıcı’nın yahut başka bir ismin Hristiyan veya Yahudi olmasının hiçbir önemi yoktur.

Biz Müslümanız ve İslâm dini, tüm insanları din seçiminde muhayyer bırakmıştır.

Dileyen dilediği dine mensup olur, dilediği gibi inanır ve bundan ötürü de kınanmaz…

Onların hukuku, eğer İslâm’ın hâkimiyetini sürdürdüğü bir yerde ise, sonuna kadar korunur ve asla haksızlığa uğramalarına müsaade edilmez…

Dahası, “ekalliyet” (azınlık) konumunda iseler, ‘Müslümanlara emanet’ addedilir ve kanunla korunurlar…  

Yukarıda da dediğimiz gibi, farklı bir dine mensup olmalarında asla bir sorun yoktur ve kendilerine tanınmış haklardan da dibine kadar istifade edebilirler…

Ama fakat lakin…

Bütün bunlar, kendi dinlerini ve isimlerini saklamamaları şartıyla anlamlı ve geçerli olur.

Çünkü bu bilinçli gizlemenin kendilerine sağladığı çok büyük bir avantaj söz konusudur!

Sözgelimi Emin Alcı, vaftiz edilirken hangi isimle anıldıysa o ismi kullansaydı ve Hristiyan olduğunu gizlemeseydi, “Keşke Anadolu Müslüman olmasaydı” diyebilir miydi?

Hristiyan olduğu bilindiği halde başörtüsü düşmanlığı yapabilir miydi?

Evet, bu sorular cevap bekler…

Ne acıdır ki, ülkemizde isimleri ‘Emin’ gibi İslâmî sıfatları haiz olan birçok kripto vardır.

Hatta bazıları, İslâmî çağrışımları olmayan ve fakat Türkçede bulunan isimleri özellikle kullanırlar ki, hem kendilerini saklamış, hem de İslâm’la bir ilgilerinin bulunmamasını sağlamış olurlar…

İşte bunlar bile isteye kendilerini gizleyerek bulundukları konum ve mevkileri kendi inanış biçimlerine göre istimal ederler.

Emin Alıcı, bu hususa dair verilebilecek spesifik ve özgün bir örnektir.

Bu şahsın Hristiyanlığını, bütün Türkiye öldükten sonra öğrendi.

Geçmişte yaptığı İslâm düşmanlığını laikliğin arkasına sakladığı gerçeği ise gözlerden ırak tutuldu ne yazık ki…

Kendisini öteden beri hararetle destekleyen güruh, başörtüsüne neden amansızca düşman olduğuna bu zaviyeden bakmadı.

Bırakın böyle bakmayı, ilanlarda açıkça zikredilen “Kozlu Süryani Kadim Mezarlığına” defnedileceği bilgisini bile haberlerinde görmediler, anma toplantılarında dile getirmediler.

Bile isteye bu hakikati sakladılar çünkü onlar, ortak noktaları olan İslâm düşmanlığının, Alıcı’nın aslında başka bir dinden olduğu gerçeği ile gölgelenmesini istemiyorlardı.

Emin Alıcı, Müslümanlara düşmanlığını sadece başörtüsü meselesinde göstermemişti.

Çeşitli toplantılarda yaptığı konuşmalarda “bilimi” vesile ederek İslâm’ın ‘gericilik’ olduğunu söylemeyi ihmal etmeyerek düşmanlığını her daim diri tutmaya özen gösterdi.

Onu destekleyen güruh ise, “üzümü ye, bağını sorma” fehvasınca, İslâm’a yönelik bu düşmanca tutuma omuz vererek, “küfrün tek millet olduğunu” bir kez daha gözlerimize sokmaktan geri durmadı elbette…

İşte, bir ölüm ilanının düşürdüğü maskeler ve ortaya serdiği acı gerçekler…   

Nihat Nasır / Haber7

Yorumlar176

  • Swegb 1 saat önce Şikayet Et
    Ahmet adına kurban olasıca Nejdet sezerin de Müslüman olup olmadığını oldugunde öğreneceğiz
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Recep IŞIK 2 saat önce Şikayet Et
    Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç MARKSİST- LENİNİST-MAOİST inkılab olmuş Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab(TOPRAK)olmuş YA RAB!
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Recep IŞIK 2 saat önce Şikayet Et
    Fransiz'in nesi var? Fuhşu-ZİNASI, bir de ilhadi(ALLAHSIZLIĞI); Kapişti bunlari 'yirmibirinci asrin evladi!' Ya Alman'in nesi var zevki okşayan? Birasi; Unuttu ayrani, ma'tuda(SERSEME)döndü kahrolasi! Heriflerin, hani dünya kadar bedayii(İCADLARI)var: Ulumu(BİLİMLERİ)var, edebiyyati var, sanayii var. Giden birer avuç olsun getirse memlekete; Döner muhitimiz elbet muhit-i ma'rifete.
    Cevapla
  • ömer 3 saat önce Şikayet Et
    ahmet necdet sezer bu adamı cumhurbaşkanı yapanlar utansın, bu memlekete etmediği kalmamış, maddi ve manevi bir çok vukuatı var, diğer tarafa gittiğinde bu hiristiyan ile birlikte haşrolsun
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Recep IŞIK 3 saat önce Şikayet Et
    Doğarken ağlardın gülerdi sana el,alem.Öyle bir hayat yaşa ki sen ölürken GÜL,AĞLASIN sana el,alem.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat