İmamoğlu itirafçı olur mu?
- GİRİŞ09.09.2025 09:12
- GÜNCELLEME10.09.2025 09:26
Rivayet odur ki, CHP eski genel başkanlarından Hikmet Çetin’in Devlet Bahçeli’yi ziyaretinin sebebi Ekrem İmamoğlu’nun tutuksuz yargılanmasını istemesi imiş.
Bununla birlikte ‘İmamoğlu’nun, diploma sorunu nedeniyle cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklayabileceğini’ söylediği de iddialar arasında…
Gerçi Hikmet Çetin bu iddianın ilk bölümünü kabul ettiği halde İmamoğlu’nun adaylıktan çekileceği kısmıyla ilgili herhangi bir şey söylemedi…
Lakin bu türden rivayetler fısıltı gazetesi marifetiyle büyük bir hızla yayılırken, ‘böyle bir şeyin söz konusu olmadığına’ dair iddiaları nakzeden bir açıklamada bulunmaması, bu söylentileri zımnen de olsa onayladığı anlamına gelir ki, bu da rivayetlerin doğru olduğu istikametindeki kanaatleri pekiştirmekten başka bir işe yaramaz…
Doğrusu ilginç bir yaklaşım…
Hikmet Çetin’in ‘bir pazarlıkçı’ edasıyla Sayın Bahçeli’ye gitmesi aslından ilginçten de öte tuhaf…
Tuhaf zira daha birkaç gün önce İBB’deki yolsuzluk soruşturmasını yürüten başsavcı Akın Gürlek, çok uzun bir suskunluğun ardından öyle bir açıklama yaptı ki, kimse tek kelimeyle olsun itiraza bile yeltenemedi.
Böylesine güçlü bir iddianameye, pazarlık mantığıyla yaklaşmak, en hafif tabiriyle tuhaftır.
Akın Gürlek, yaptığı açıklamada elindeki delillerin çok güçlü olduğunu hatta bunun “yüzyılın en büyük yolsuzluk davası” olduğunu iddia ederken şöyle diyordu…
“100 yılın en büyük yolsuzluk dosyası bu. İlk operasyonun üzerinden 6 ay geçti.
Aslında iddianame için çok kısa bir süre… Kimse adli tatil bile yapmadı…
Beyanı delillendirmeden tutuklamıyoruz.
Varsa öyle biri söyleyin hemen ertesi gün tahliye edelim.
Kuyumcu terazisi hassasiyetiyle iş yapıyoruz.”
Başsavcı, sadece bu açıklamalarla yetinmeyip sürecin nasıl işlediğini de anlattı ve karşı tarafın “baskı” iddialarının tamamen uydurma olduğunu, bilakis itirafçı olanlara yönelik ölüm tehdidine varıncaya kadar ciddi bir yıldırma operasyonu yapıldığını da anlattı.
Başta sanık avukatları olmak üzere birçok yerden “konuşmayın” yönünde baskıya uğrayan itirafçılardan birisinin ailesine, tehdidin ciddiyeti nedeniyle ‘koruma’ bile vermek zorunda kaldıklarını söyleyen Gürlek, bu ifadeleriyle iddialarını apaçık bir biçimde somutlaştırdı.
Orta yerde bu denli iddialı, kendine güvenen ve delile dayalı bir soruşturma ve iddianame hazırlığı süreci varken, Hikmet Çetin’in Sayın Bahçeli’ye gitmesi gerçekten çok ilginç…
“Yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası” tüm ayrıntıları ile davalar marifetiyle kamuoyu ile tanışmaya hazırken, bu teşebbüs elbette ki tuhaf ve bir hayli calibi dikkat!..
Şu bir gerçek ki, İmamoğlu ve ekibi, iddialar henüz şayia halinde iken bile büyük bir pervasızlıkla çalıp çırpmaya, korkunç denebilecek bir para transfer trafiğini büyük bir hızla yönetmeye devam ediyordu.
Bu öyle büyük bir pervasızlıktı ki, içeriden sızdırılan bilgilere rağmen hız kesmeye gerek bile görmüyorlardı.
Öyle ki, operasyonlar başladıktan ve tutuklamalar yapıldıktan sonra bile sanki hiçbir şey olmamış gibi yağmalamayı sürdürdüler.
Aslında bu cüretin nedeni İmamoğlu’nu sevk ve idare eden gücün verdiği teminattı.
Ne yaparsa yapsın, onu bir şekilde bu pisliğin içinden çekip alacaklarını, kılına bile zarar gelmeyeceğini söyleyip durdular.
Bu yüzden İmamoğlu, felaketine giden yolda çok büyük laflar söylemekten hatta devleti, adliyeyi ve hükumeti tehdit etmekten geri durmadı…
Hikmet Çetin’in bu yakışıksız teşebbüsü, artık ayaklarının yere bastığını gösteriyor aslında.
Bu, bir tür, “biz ettik, siz etmeyin” yakarışıdır.
Yalnız çare aradıkları adres yanlıştır.
Olması gereken, doğrudan hukuka müracaat etmek ve nedameti oraya arz etmektir.
Yazı başlığının “İmamoğlu itirafçı olur mu?” şeklindeki soru olmasının sebebi de budur esasen.
Zira eğer gerçekten bir nedamet söz konusu ise meselenin varacağı nokta bellidir!
CHP bütünüyle açmazda…
İstanbul il başkanlığı ile ilgili hukuki gelişme, kelimenin tam manasıyla köşeye sıkıştıklarının göstergesi zaten…
Başsavcının özgüveni yüksek açıklamaları, itirafçılar ve kamuoyu ile paylaşılmamış gizli deliller, onlar açısından da kesinlik kazanmış olmalı ki, tehdit dilinden vaz geçip ‘uzlaşma’ arayışına girmeyi tercih etmişler…
Akın Gürlek’in, “Beyanı delillendirmeden tutuklamıyoruz.
Varsa öyle biri söyleyin hemen ertesi gün tahliye edelim” sözü, tam manasıyla bir meydan okumadır ve kendilerinin buna verecekleri bir cevap yoktur, kalmamıştır…
CHP açısından gelecek hafta bugün, tabir caiz ise dananın kuyruğu kopmuş olacak…
Tabii mahkeme kararını ileri bir tarihe ertelenmez ise…
Pazartesi günü olduğunda, mahkeme hükmüne direnmek ve sokağı adres göstermek yanlışına sürüklenmezlerse, her şey için yeni bir süreç başlamış olacaktır.
Umarız artık hukukun üstünlüğü olgusuna teslim olup, yaptıkları yanlışın bedelini ödemeye rıza gösterirler.
Aksi takdirde, bütün dünyanın harıl harıl muhtemel bir dünya savaşına hazırlandığı bir hengâmda, Türkiye’nin enerjisini ve zamanını boş işlere yönlendirmek ve zafiyet oluşturmak bedhahlığı ile tarihe yazılacaklardır…
CHP 102 yıllık geçmişindeki devasa günahlarının yanına bu cürmü de ekler mi?
Bu yönde bir çaba içerisine girerse doğrusu hiç şaşırmam!
Zira yegâne görevi bu millete kan kusturmak olan CHP, tam olarak böyle bir partidir!
Nihat Nasır / Haber7
Yorumlar23