CHP’den ihraç edilen eski milletvekili Barış Yarkadaş bir fotoğraf karesi paylaştı geçtiğimiz günlerde…

Eski bakan Nafiz Özak’ın Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmesini yansıtan fotoğrafı ilginç kılan ise bakanın arkasında ve ayakta duran şahsın fotoğrafı çeken kişiye özel olarak poz vermesi…

Bu kişi AK Partiye girebilmek için 7 bin dolar bağış yapan ve sonrasında partiye kabul edilmeyen Ekrem İmamoğlu…

Fotoğrafı görmeyenler aşısından gerçekten ilginç karşılanacak bir durumdur bu lakin İmamoğlu’nu tanıyanlar için hiç de sürpriz değil doğrusu…

İşte bu fotoğrafı gördükten sonra hakkında defalarca yazı yazdığım İmamoğlu ile ilgili bu kez farklı bir portre çalışması yapmaya karar verdim. 

Zira başka fotoğraf kareleriyle birlikte değerlendirildiğinde memleketimizin kaderi ile ilgili çok enteresan bir konumda bulunuyor bahse konu şahıs…

Sahte diploma meselesinde de görüldüğü üzere, ister para zoruyla olsun, ister başka saiklerle olsun, bu şahsı arkalayan bir iradenin mevcudiyetinde hiç şüphe yok. 
Daha en başından beri bir proje için kullanıldığı çok belli oluyor…

Gözetilmiş, kollanılmış ve apaçık bir biçimde desteklenmiş…

Anlaşılan o ki, bunu, henüz yolun başındayken AK Parti içerisinde konuşlandırmayı uygun bulmuşlar.

Mezkûr fotoğraf da bunun kanıtı zaten…

Erdoğan, bunda cevher olmadığını yahut samimiyetsizliğini daha o günden fark etmiş olmalı ki, hatırlı denebilecek bir bakanını refüze etmiş…

Gelin görün ki, İmamoğlu’nu kullanmakta ısrarcı olan o güç, başka kanallara yönlendirmiş kendisini…

Bu ısrarın neticesi olarak FETÖ’nün medyadaki amiral gemisi olan STV’de yorumcu olarak arz-ı endam etmeye başlıyor.

Siyasi konulardaki cehaleti ve yetersizliği nedeniyle olsa gerek buna futbol konuşturuyorlar o tarihlerde…

Maksat, yüz tanınırlığı sağlamak ve gündemde tutmak… 

Sonrasında CHP’yi uygun buluyorlar bunun için…

Henüz hiçbir şekilde gündemde değilken çekilmiş bir fotoğraf tanıklık ediyor bizlere.
Bu fotoğrafta da İmamoğlu’nun, Kılıçdaroğlu’nun eline sarılıp riyakârlığın dibini bulurcasına yüzüne yaydığı gülüşü görüyoruz. 

Bir önceki fotoğrafta olduğu gibi, “ne olur beni al” yakarışı var görüntüde…

Kılıçdaroğlu, referanslarındaki güce ve vaat ettiği menfaate tamah ederek almış bunu tabii…

O günün, başına gelebilecek en kötü şeylerin bir başlangıcı olduğunu nereden bilebilirdi ki…

Aslında sadece Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin başına bela aldığı tarih değil İmamoğlu’nun CHP’ye giriş süreci, aynı zamanda Türkiye’nin de başına bela aldığı sürecin miladıydı o gün…

Hiç kimse, hırslarına yenik düşmüş, gözünü makam ve mal sevgisi bürümüş kifayetsiz bir muhteristen daha tehlikeli olamaz. 

İmamoğlu tam da böyle bir kişilik…

Tatmin olmayacak hırslara sahip ve fakat niteliksiz ve kullanılmaya elverişli…

Niteliksiz ve cahil olduğuna dair şu örnek sanırım yeterli olur.

Hatırlanacağı üzere Nobel barış ödülü alan Venezuelalı bir işbirlikçiye methiyeler dizen bir açıklama yapmıştı bu özne…

Kendi yandaşları bile İmamoğlu’nun yere göğe sığdıramadığı bu şahsa yönelik açıklamasının aleyhinde olacağını söyleyince, gözünü kırpmadan çark etti.

Öyle böyle bir çark değildi bu… 

“Bahsi edilen kişiyi tanımam etmem” diyerek cehaletini cümle âlemin önünde açık etmekten çekinmedi.

Bunu yaparken de ne yüzü kızardı ne azıcık da olsa utandı.

Vaz geçtik utanmasından, bunu bir meziyet gibi sundu ki, sözün bittiği yerdi…

İşte böyle vasıfsız ve kullanışlı bir eleman…

Böyle bir figürün tek başına başarılı olması ve bir misyon yüklenmesi, eşyanın tabiatına aykırıdır. 

O, kendisine verilen vazifeyi, gözlerini yumarak ve hedefe kilitlenerek gerçekleştirmekten başka bir ideale sahip değil.

Onu ve işgal edeceği makamı anlamlı kılan hiç şüphesiz ki, arkasındaki güçtür…
İşte o güç, “sağına soluna bakmadan yürü” dediği için yola revan oldu ve sadece yürümekle kalmadı adeta depar attı. 

Bahse konu gücün neleri başardığını izah sadedinde şöyle bir örnek vermek istiyorum.
Örneğe geçmeden önce özellikle vurgulamak istediğim bir nokta var.

Vereceğim örnekte konu futbol ya da futbol takımları değildir.

Açık söylemek gerekirse ne futbol ne de takımlar umurumda bile değildir.

Lütfen örneği bu bakış açısıyla ve sadece başardığı iş bakımından değerlendirin.

Malum FETÖ’nün ilk hedeflerinden birisi bir futbol takımı idi.

Ona yönelik ilk operasyonlar başladığında İmamoğlu’nun STV’deki programında hedef alınan takımı şikecilikle suçlarken gördük.

Hem de ne suçlama…  

Yıllar sonra Büyükşehir Belediyesi adaylığı sürecinde ve seçilmesinin hemen akabinde, İmamoğlu’nun şikecilikle itham edip cezalandırılması gerektiğini söylediği takımın başkanı, onun için en büyük tanıtımları yapmakla kalmadı resmen sahiplendi de… 

Kendini ve takımını inkâr etmeyi göze alacak kadar ileri giden malum başkan, herhangi biri değildi üstelik.

Bu memleketin kaymağını yiyen büyük sermayenin en önde gelen isminin oğluydu…

İşte bahsini ettiğim karanlık odak, en güçlü sanılan kişileri bile onu savunmaya ve desteklemeye mecbur bırakmıştı. 

İşte o karanlık güç, elini öpmek için yüzüne yaydığı riyakâr gülüşle eğilen İmamoğlu’na, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi harcattı…

Bu vesile ile kendisini kabul etmeyen AK Partinin karşısına dikti ve her türlü desteği verdi.

Önceki yazımda bahsini ettiğimiz Türkiye’yi çökertmekle vazifeli ‘casusluk şebekesinin’ önünü açan ve Türkiye’yi yıkıma götürecek faaliyetleri gözünü kırpmadan gerçekleştiren de aynı güçtü elbette. 

İmamoğlu bu güçlere taşeronluk yapan ve önüne konan şeyi nimet bilen kullanışlı bir elemandır görüldüğü üzere… 

Önce içine sızdığı partiyi çökertti (ki, beter olsunlar) sonra da Türkiye’yi yıkıma sürükleyecek sürecin baş aktörü oldu. 

Millet tüm bunları görmezden gelip destek verirse de, hiç şüpheniz olmasın ki, hep birlikte altında kalacağız bu yıkım operasyonu sonrasında husule gelecek olan enkazın…

Dua edelim de iş o noktaya varmadan hukuk, bu bin bir suratın gerçek yüzünü tüm Türkiye’ye gösterme imkânı bulsun… 
  
Nihat NASIR / Haber7