Serdar Akinan diye gazeteci bozması bir gizli servis aparatı var.

Gençlik yıllarından beri mütemadiyen gazetecilik adı altında bu servislere hizmete edegeldi.

Özellikle yurtdışında istihdam edildi ve sözde solcu olmasına rağmen FETÖ’cülere epeyce hizmette bulundu.

FETÖ’nün Türkiye dâhilindeki ve haricindeki faaliyetlerini doğrudan doğruya CIA hesabına yaptığını dikkate aldığımızda bu elemanın da asıl sahibinin kim olduğunu anlamak zor olmaz.

Osmanlıyı yıkan güçler, Türkiye’nin oluşumunda da boş durmadılar ve bir daha ‘Osmanlı belasıyla’ karşılaşmamak için özellikle de içeride bir takım yapılanmalar husule getirdiler.

Bunların başında rejimin mutlak savunucusu ve İslâmi değerlere ölesiye düşman Kemalist paradigma geliyordu şüphesiz… Sonraları bu yapı sol anlayışla entegre bir hale getirildi ve bahse konu şahsın da içinde bulunduğu kullanışlı aparatlar yetiştirildi.

Şer güçler Kemalist solu İslâmi değerlerin karşısında konuşlandırırken aksi istikametteki görüşleri de örgütlemeyi ihmal etmedi tabii…

FETÖ, böyle bir projeksiyonun neticesidir malumunuz olduğu üzere…

Yani anlayacağınız, İslâm’a düşman örgütlerin de, Müslüman görünen cemiyetlerinde anası mezkûr şer güçlerin şahsında CIA’nın ta kendisidir.

Yeri geldiğinde sütanneliği yaptığı bu örgütleri aynı amaç doğrultusunda sahaya da sürer elbette.

Nitekim son hadise, bu ortak çalışmanın özgün örneklerinden birisi olarak çıktı karşımıza.

Serdar Akinan bir firari…

Tıpkı türdeşi Can Dündar gibi Türkiye karşıtı fiilleri nedeniyle soluğu efendilerinin yanında aldı.

‘Efendileri’ diyorum zira önlerine konan her şeyi sorgusuz sualsiz yayınlayan kişilerin yaptıkları bu çalışmanın adı efendiye sadakattir.

Öyle olmasaydı eğer, hangi özgür iradeli bir gazeteci, bundan 5 yıl önce gündeme gelmiş ve mahkemelik olmuş bir hadiseyi sanki bugün yaşanmış gibi takdim ederdi?

Dilerseniz hadiseyi en başından kısaca özetleyelim de bunların ne mal olduğunu hep birlikte görelim…

Efendim, işbu kullanışlı aparat, bundan 5 yıl önce TÜGVA içerisine sızmış bir hainin vakfa yönelik iftirasını tekrar gündeme taşıdı.

Vakfa ait bir aracın bagajına silah koyup sonra da bunun görüntülerini çekip yayan şahsın tamamen kurgu olan bu aşağılık operasyonunu sanki daha bugün olmuş gibi yayınladı.

Bunun yaparken de içlerine dert olmuş 15 Temmuz zaferini gölgelemek maksadıyla da görüntülerdeki silahların o gece kullanılıp kullanılmadığını sorarak zihinlerde kuşku uyandırmaya çalıştı ve topu FETÖ’cülere attı.

Yaşadıkları hezimeti ve yıkımı asla unutmamış olan FETÖ’cüler de bu alçakça teşebbüsün üzerine mal bulmuş mağribi gibi atladılar.

Özellikle de sosyal medyada adeta bir kampanyaya dönüştürdükleri tezviratla TÜGVA’yı hedef tahtasına koyup vakıf üzerinden Bilal Erdoğan’a, o vesile ile de Sayın Cumhurbaşkanına yönelik bir saldırı başlattılar.

Türkiye ve İslâm düşmanı bu ahlaksızların bahsi edilen süreçte Kemalistler ve solcularla olan dayanışması gerçekten ibretliktir.

Aynı ananın evlatları olan bu nesebi gayri sahih çevrelerin hedefinde de her zaman ve her vesile ile olduğu gibi yine Sayın Cumhurbaşkanı var.

Bıkmadan usanmadan bu saldırılara devam ediyor olmalarının sebebi kuşkusuz ki, sahiplerinin duydukları büyük rahatsızlık…

Hadisenin aslı şöyle…

5 yıl önce yaşanan bu aşağılık girişim, iddialar ve belgelerle birlikte mahkemeye taşındı. Mahkemenin atadığı bilirkişi raporlarında, bunların montaj, ekleme ve manipülasyon yoluyla husule getirildiğinin tespiti var.

Dosyada özellikle dijital izlerin takibi, metadata analizleri ve dosya bütünlüğü karşılaştırmaları sonucunda, materyallerin orijinal olmadığı, üzerinde oynama yapıldığı açıkça ortaya konuldu.

Aradan yıllar geçtikten sonra, aynı içerikler bugün yeniden dolaşıma sokularak bir kaos vasatı oluşturulmak istendiği açık…

Yöntemi ve kullanılan işbirlikçiler değişmiş olsa da kaynak aynı ve zaten mahkeme bu hakikati kayıt altına almış…

Yurt dışında yaşayan bir firarinin dolaşıma sürdüğü ve FETÖ’cülerin toplu halde desteklediği bu aşağılık iddiaların delili yok, bağlayıcı belgesi yok!

Nesi var peki?

Sadece ve sadece kurgulanmış içeriklerin yayın tekrarı…

Bir emirle, yayına sokulan videoyu çeken, arşivleyen ve zamanı geldiğinde de servis eden kişi aynı kişidir.

Bu, 2021–2022’de olduğu gibi bir toplum mühendisliği girişiminden başka hiçbir şey değildir.

Nitekim TÜGVA Başkanı İbrahim Beşinci, vakıf hakkında sosyal medyada yayılan ve geçmişte yargı kararlarıyla sahteliği tespit edilen mesajlar ve görsellerle ilgili bir açıklama yaparak bu kör gözüne parmağım operasyonun gerçek yüzünü ortaya koydu.

Açıklama özetle şöyle…

“Yargılama safahatında mahkemece yaptırılan uzman incelemeleri kapsamında anılan ‘montaj içeriklerin’ üçüncü kişiler tarafından üretildiği tespit edilmiş ve fail aleyhine cezaya hükmedilmiştir. TÜGVA aleyhine kara propaganda yürütülmesi maksadıyla servis edilen gerçek dışı paylaşımlar bu kez de yurtdışında firari konumda bulunan kişiler eliyle tekrar gündeme getirilmektedir.”

Evet, her zamankine benzer yalan ve iftiralarla bezenmiş bir operasyonla karşı karşıyayız.

Bunlar, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bu ihanet faaliyetlerinden asla vaz geçmeyeceklerdir.

Buldukları her fırsatta, belgesinin olup olmadığına bakmaksızın saldıracaklar ve “çamur at, tutmazsa da izi kalır” alçaklığına devam edeceklerdir.

Bize ise her daim agâh olmak düşüyor…

Zira “Su uyur FETÖ ve Kemalist sol uyumaz…”