Bizim medeniyetimiz, merkezine insanın konduğu ve bununla birlikte tüm canlıları gözeten onların hakkını hukukunu koruyan ve hatta cansız varlıkların bile korunmasını esas alan bir düşünüş biçimi ihdas etmiştir.

Bu hakikati eskiden tüm dünya bilirdi lakin sömürüyü esas alan batının acımasızca tahakküm ettiği son 2 yüz yıl sonrasında bu gerçek ne yazıktır ki unutulmaya yüz tuttu.

Yazıya bu ifadelerle giriş yapmamın sebebi, İslâm’ın açıkça belirlediği ve yön verdiği zihin dünyamızda insana, hayvana, nebatata ve eşyaya bakış açımızın inancımız tarafından tespit edildiğine vurgu yapmak içindi.

Bu yüzden, aşağıya nakledeceğimiz kanaatlerimizde bu esastan kopmadığımız gibi insaniyeti yücelten değerlerin korunması hususuna da özellikle vurgu yapılmıştır.

Bizim medeniyetimiz bu toprakları vatan yaparken İslâm milletiyle birlikte gayr-i Müslimlerin de hukukunu koruyacak önlemler aldı.

Onları, yabancılaştırıp sömürmek ve hayatın dışına itmek bir yana bu halkın bir ferdi ve unsuru yaptı.

Öyle ki, ecdat, dış dünyada küffar ile cihat ederken içerideki Müslüman olmayan gruplara ve insanlara asla ‘gâvur’ demedi ve onları ayrıştırmadı.

Onların içinden de bizim medeniyetimize hizmet eden nice sanatkârlar, edipler, ilim adamları ve hatta yöneticiler çıktı…

Herkesin bildiği gibi Yahudiler de bu anlayıştan en üst düzeyde nasiplendi.

Hatta onlar, ‘gâvurların’ katliamından kurtarılarak fazladan bir merhamete muhatap oldu.

Sadece hayatları kurtarılmadı, sonraki nesillerin yaşamasının imkânı oluşturuldu ve insanca yaşayabilmelerinin tüm gerekleri husule getirildi.

Sadede geliyorum…

Gazze’deki insanlık dışı katliamların ‘soykırım’ mesabesine vardığı süreçte, özellikle de sosyal medya denen mezbelelikte birtakım tipler arz-ı endam etmeye başlamıştı, hatırlarsınız…

Türkçe isimlerine vurgu yapmanın yanında İsrail vatandaşı olduklarının da altını çizen bu şahıslar, oradaki aşağılık katliamı savunmakla kalmayıp, çitte vatandaş olmaları hasebiyle de İsrail’e gidip askerlik yaptıklarını dahası o alçakça katliama katkı verdiklerini övünerek anlatıyorlardı.

Başlangıçta birkaç kişi olduğu sanılan bu şahısların aslında 4 bin kişiye baliğ olduğu ortaya çıktı sonradan…

Dikkat buyurun 4 bin kişi!..

Bu millet-i merhumenin kanlarıyla suladığı bu topraklarda doğup büyüyen, şahadetlerin üzerinde yükselen değerlerden istifade ederek zenginleşen mezkûr taife, sayesinde yaşadıkları insanların ve ülkenin değer yargılarını hiçe sayarak, onların kardeş dedikleri kimselerin alçakça katledilmesine katkı vermekten imtina etmemiş 4 bin kişi!

Bir gazetenin yaptığı araştırmaya göre Türkiye ve İsrail pasaportlu bu Siyonistler, 7 Ekim 2023’ten sonra Gazze'ye giderek İsrail ordusu saflarında Filistinlilerin öldürülmesine katıldı.   

Bunlardan 65'i cephede öldürüldü, 110'u ise çeşitli derecelerde yaralandı.

Aynı gazetenin haberine göre Türkiye’de 20.000 çifte vatandaş, İsrail'de ise 250 bin İsrailli yaşıyor.

Vicdanları yaralayan bu hakikat tebarüz edince, cumhurbaşkanımızın “katil sürüsü”, “terörist devlet” diye tanımladığı soykırımcı ve zalim devlete karşı olan insanlar, bu tiplerin vatandaşlıktan çıkarılması ve hatta Türkiye’ye döndüklerinde ‘insanlık suçu’ işledikleri gerekçesiyle yargılanmaları gerektiği görüşünü ortaya attı.

Açık söylemek gerekirse bendeniz de onlardan birisiyim.

İçimizde insaniyete böylesine acımasızca düşman olan ve katil İsrail devletini yücelten bu tiplerin, her santimetrekaresi şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklarda yaşamasının büyük bir yanlışlık ve hatta zulüm olduğu kanaatindeyim.

İçimizdeki yılanları andıran bu güruhun, gerçek yüzlerinin ortaya çıkarılmasını ve gereğinin yapılmasını beklemek, hepimiz için vicdanî ve imanî bir borç olsa gerek…

Küresel Sumud Filosuna katılan aktivistlerden bazıları, İsrail eşkıyalarınca gözaltına alınıp sorgulandıkları sırada Türk vatandaşı olduğunu öğrendikleri polis ve askerlere denk geldiklerini anlattılar, döndükten sonra.

“Çok iyi Türkçe konuşan askerler tarafından sorgulandık. Türkiye aleyhine ifade vermemiz için bize işkence yaptılar.” diyen aktivistler çifte vatandaş olan bu Siyonistleri afişe ederlerken gözlerimizi kapadığımız bir gerçeğe uyandırıyorlardı bizi adeta…

Sorgulamayı yapanlardan kimisinin adı Eray’mış kimisi de Yozgatlıymış…

Hele İsrail ordusunda görev yaptığını sosyal medya hesabından paylaştığı fotoğraflarla övüne övüne anlatan biri vardı ki, meselenin vahametini göstermesi açısından hayli dikkat çekiciydi doğrusu…

Bunların her biri tıpkı türdeşleri olan Sebatay’cılar gibi tüm hayatları boyunca gerçek kimliklerini saklayıp “bizdenmiş” gibi görünmüş ve fakat buldukları ilk fırsatta da düşmanlıklarını sergilemekten çekinmemiş hainlerden başkaları değillerdir elbet…

Yahudi, Rum, Ermeni veya başka gayr-i müslim unsurlardan olup da bunlar gibi düşünmeyen ülkesine bağlı namuslu kimseleri kesinlikle ayrı tutuyorum lakin bu hainlerin de mutlak surette tespitinin gereğine tüm kalbimle inanıyorum.

Eğer bu gerçekleşmezse, zamanı geldiğinde bunlar, İsrail başta olmak üzere Türkiye düşmanı tüm şer güçlere her türlü istihbaratla birlikte maddi manevi destek sağlayacaklarında zerre kadar şüphe yoktur!

Ruhen ve kalben bu katil sürüsüne destek çıkan anılan kimselerin, batıya öykünen, onların kurduğu acımasız çarka özenen ve bu yüzden kendi insanına ve vatanına muhabbeti çöpe atıp vicdansızlığı benimseyen Müslümanmış gibi görünen güruhla da ittifak edip vatana kastedecekleri ve milleti içeriden vuracaklarını öngörmek kehanet olmaz doğrusu!

Bu sebeple patlamaya hazır bombaya benzeyen bu insanların derhal ayıklanmasını istemek ve beklemek vatanseverliğin gereğidir.

Aksini düşünmek ise kelimenin tam manasıyla safdilliktir!