Terörsüz Türkiye kimi, neden rahatsız ediyor?!
- GİRİŞ23.12.2025 08:22
- GÜNCELLEME23.12.2025 08:22
“Terörsüz Türkiye” hedefi ne yazıktır ki, zayıf ve manipülasyona açık bir Türkiye isteyen dış güçler kadar içerideki işbirlikçileri de ciddi bir biçimde kaygılandırıyor.
Dış güçlerin maksadı belli ve bunu anlamak zor değil.
Onların temelde 2 amacı var.
Birincisi, İsrail’in katliamlarına ve yayılmacı stratejisine hizmet edecek kukla bir rejimi iktidarda tutmak.
İkincisi, yüz yıllardan beridir bölgenin tüm kaynaklarını sömüren ve halklarını köleleştiren emperyalist güçlerin çarklarına çomak sokmadığı gibi bu vampir düzenin devamına onay verecek yapının devamını sağlamak…
İşte Türkiye bu iki menfur maksadı tamamen akamete uğratmak ve kardeş ülkelerle “İttihad-ı İslâm’a” gidecek yolu tahkim etmek maksadıyla ülke içerisindeki potansiyel tehditleri bertaraf etmek için “Terörsüz Türkiye” konseptini gündemin birinci maddesi haline getirerek tüm oyunları boşa çıkaracak bir hamle yaptı.
Türkiye bu hamleyi, zaafa düştüğü bir zamanda değil, 10 yıldan fazla bir zamandan beridir terörü ve terörü besleyen kaynakları “sıfır” noktasına taşıdıktan sonra yaparak bütün dünyaya ne kadar âli bir anlayışa ve niyete sahip olduğunu gösterdi.
MHP genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin teklifiyle başlayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iç cepheyi güçlendirme” çağrısı ile devam eden süreç, yukarıda da altını çizdiğimiz gibi bölge halklarının kardeşlik bilincini yeniden ihya etmenin yanında sömürgeci düzeni sonlandırma maksadı da taşımaktadır.
Şer güçler, hayli rahatsız oldukları bu gelişmeyi manipüle etmek için içerideki işbirlikçileri devreye sokmaktan başka çare bulamadılar.
Bunlara telkin ve dikte ettirdikleri hususlar, öteden beri bu milletin kanayan yarası olan meselelerdi.
“Şehit aileleri” bunların başında geliyor.
Oysa sürecin en başından beri, “toplumsal barış, şehit ailelerinin hassasiyeti zedelenerek kurulamaz” anlayışı belirleyici bir mahiyet arz ediyordu ve bu hususta hiçbir istismara açık kapı bırakılmamıştı.
“Terörsüz Türkiye” konsepti bu çizgiyi net bir biçimde ortaya koyuyor.
İşbirlikçilerin ajite ettiği bir diğer nokta, gelişmelerin “müzakere” olarak yansıtılmasını sağlamaya yönelikti.
Hâlbuki yine en başından beri “Terörsüz Türkiye” sürecinin bir müzakere değil, ‘devletin kendi hukukuyla yürüttüğü stratejik bir tasfiye’ olduğu altı çizilerek deklere edilmişti.
Bu hususta AK Partinin hazırlayıp meclise sunduğu raporda anılan fitne çabasına yönelik net ifadeler kullanılmış ve yıllardır terörle mücadelede ‘acaba gizli bir anlaşma mı var?’ sorusu üzerinden kamuoyunu zehirlemeye çalışan çevrelerin uyandırmaya çalıştıkları fitneye cevap olarak “silahların bırakılması, örgütün feshi ve illegal yapıların tasfiyesi; devletin ilgili tüm kurumlarının tespit ve teyit mekanizmasından geçmeden hiçbir hukuki sonuç doğurmayacağı” vaadinin özenle altı çizilmiştir.
Bu yaklaşımdaki hassas denge açıktır:
Bir yanda toplumsal barış hedefi, diğer yanda şehit ailelerinin haklı hassasiyeti…
Bu dengeyi gözetmeden tek bir adım dahi atılmayacağını raporla kayıt altına alan bu anlayış,
sürece özgü müstakil ve geçici bir kanun önermekle kalmayıp bu kanunun, ne başka örgütlere emsal olabilecek, ne de hukukun genelliğini zedeleyecek bir mahiyette olmayacağına özellikle vurgu yapmaktan geri durmamıştır.
Mezkûr raporda işbirlikçilerin yaptığı tezviratı ve fitne çabasını konu başlıkları ile ele alan ve her birine yönelik tartışmaya açık bile olmayan ilkeler şöyle vurgulanmaktadır…
Bu, bir çözüm süreci değil, tasfiye sürecidir!
Silah bırakma, pazarlık sonucu değil; devletin teyit ettiği bir nihayete erdirmedir.
Tespit/teyit mekanizması, sürecin sigortasıdır.
Şehit aileleri sürecin dış paydaşı değil, ahlaki merkezidir.
Toplumsal barış, onların hassasiyeti zedelenmeden yürütülmektedir, yürütülecektir!
Terörle mücadele yalnızca iç güvenlik meselesi değildir.
Terör tasfiye edilmeden siyasal normalleşme mümkün değildir.
Terörsüz Türkiye, ‘Terörsüz Bölge’ olmadan mümkün değildir.
Sürecin Suriye ve Irak boyutu stratejik bütünlüğün vazgeçilmez parçasıdır.
Demokratikleşme, ancak ve ancak terörün gölgesi kalkınca mümkün olur.
Olabildiğince özetlemeye çalıştığım temel ilkeler bunlarken, süreç için elini değil adeta gövdesini taşın altına koyanların bu çok net açıklamaları orta yerdeyken hâlâ memleketi karıştırmak için hamleler yapanların, Türkiye’yi tamamen ortadan kaldırma emelindeki şer güçlerden farkı nedir, Allah aşkına?!
Tüm insanlık tarihi, Türkiye’nin yaklaşık 50 yıldan beridir yaşadığı problemin, behemehâl benzer yaklaşımlarla çözülebildiği örnekleri ile doludur.
Sorunu yok sayarak, çözüm arayanlar daha fazla masumum öldürülmesine katkı sağlamaktan başka hiçbir şey yapmamışlardır ne yazık ki…
Esefle ifade etmek gerekir ki, mesele sadece çok daha fazla masumu kurban vermekle kalmamış, terörden ve kargaşadan nemalanan güçleri de semirterek onların sömürü alanlarını genişletmiştir.
Türkiye, sadece bölgesinde değil, beynelmilel çapta ‘oyun kurucu ülke’ olmak zorundadır!
Bunun yolu, böylesine stratejik hamlelerle ve doğru kararlarla açılabilir ancak.
‘Lider ülke’ ülküsüne giden bu yolu kapamaya çalışan işbirlikçiler, efendilerine hizmette kusur göstermezlerken, vatanperverlerin elini taşın altına sokmaması büyük bir yanılgıdan başka bir şey olmaz ne yazık ki…
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol