Ölüye saygılı bir toplum
- GİRİŞ09.04.2011 15:43
- GÜNCELLEME09.04.2011 15:43
(Bir önceki yazıdan devam...)
Avustralya’da yol kenarlarında tekerlek cantı, çiçekler ve ayıcıklar görürseniz şaşmayın. Bu orada ölümlü bir kaza olduğu anlamına gelir. Biz yakınları koyuyor sanıyoruz ama öyle değil. Gazete de kaza haberini duyan dahi gelip, taziye niyetine getirdiği objeyi bırakıveriyor.
Rallici gibi arabasını süren makam şöförümüz, araç sürerken sürekli mesaj yazmasından ötürü ödümüzü başımızdan çıkarması yetmezmiş gibi, geçenlerde virajı alamayarak takla attığını, kaza haberini gazeteden okuyanların bu arabadan sağ çıkan olmamıştır diye kaza yerine çiçekler bıraktığını gülerek anlatıyor. Ne diyeyim, o yaşta biz de ölümle oyun oynardık. Ne zaman ki ölüm bizle dalga geçmeye başladı, işte o günden beri ona saygıda kusur etmemeyi öğreniverdik.
Ünlü Ressamların Evi: Montsalvat...
Elthan semtinde bulunan bu tarihi çiftlik evi, tam manasıyla sanat tarihi kokuyor. Kümbet, eyvan, şadırvan da olsa tam olacakmış. Çalışma atölyeleri, müzik odaları, Cüneyt Arkın’ın ‘Malkoçoğlu’ filmlerinde kuzu butunu bir aslanın ceylanı parçalaması gibi yediği hanlara benzeyen ambiyansı, şömineleri, yirmi metrekare yemek masaları, masalarla aynı ahşap malzemeden yer ve tavan zemini, şamdanları, puslu camlarından sızan gün ışığına rağmen oldukça karanlık odaları, asma katları, gizli geçitleri ve birbirine açılan bölümleriyle mistik, etkileyici, büyüleyici bir mekan. Her an karşınıza bir kont, yahut bir düşes çıkacakmış gibi geliyor.
Urfa’nın balıklı gölünü andıran havuzu, üzeri nilüferlerle bezeli, ağaçların içersinde keşfedilmeyi bekleyen minik gölü, her yerde gezinen tavus kuşları, köpekleri, tavukları ile medyatik bir tabirle tam bir görsel şölen.
Yağlıboya resimlerinde yüzlerce yıl önce yaşayan insanların duygularını hissedebiliyorsunuz; müzik odasında piyanonun tuşlarına dokununca onunla bestelenen eserlerin tınısı geliyor kulağınıza, arazinin en güzel yerine inşa edilmiş küçük kilise: “Din, her zaman kutsiyetini korumuş.” dedirtiyor. ‘Yaradan’a inanmadığı yalanını söyleyen her inkarcının bile sol köşesinde bir yerler, “Bir gün beni mutlaka farkedeceksin!” ilahi sesi eşliğinde çırpınmaya her daim devam ediyor.
Tavus Kuşunun Sesini Taklit Edin, Kanatlarını Açıversin!
Bir çit ile çevrilmiş, içerisinde midilli, tavus kuşu, ördek, horoz gibi hayvanların bulunduğu mini hayvanat bahçesi bölümünde turistler, tavus kuşunun kanatlarını nev-i şahsına münhasır alımlı bir eda ile çırpmasını ve renk cümbüşü ile gözlerin bayram etmesini, işaret parmakları kadrajlarının sol üst köşesinde tetikte bekliyorlar. Hayvanın çıkardığı detonelik ötesi güzelliğine asla yakışmayan çirkin sesi, benim ses rengime uyduğundan mıdır bilinmez aynen çıkarıp, hayvanın tüylerinden diken diken olmasını sağlıyorum. Turistler başlıyor arka arkaya flashları patlatmaya. Bu keşfimde turizm sektörüne hediyem olsun.
Dilimizden Anlamayanların Arkasından Atıp Tutmak!
Bu gezilerde bana en çok keyif veren, yabancıların yanında dilediğim gibi konuşabilmek oluyor. Sizi sinir etse dahi insanlara tebessüm altı farklı düşüncelerinizi söyleyebilir, uzun tren yolculuklarında arkadaşınızla oradan buradan, birileri dinler derdi olmadan rahat rahat sohbet edebilirsiniz. Ama siz yine de temkini elden bırakmayın. Dünyaya o kadar yayılmış bir milletiz ki, her an her yerde bir Türkiyeli ile karşılaşabiliyor, o yabancı diye söylediğiniz her hangi bir söze pat diye karşılık alabiliyorsunuz.
For Example...
Evraka Tower’a çıkıyoruz. Gayet Avrupai bir bey ve girlfrendi Alman hatun için: “Abime bak, götürmüşbebek gibi hatunu!” gibi doğru lakin oldukça kaba bir lakırdı edecekken adamı bir yerden gözüm ısırıyor ve susuyorum. “Ne ilginç değil mi?”diyor, “Dünyanın öbür ucuna da gitseniz, bir asansörde kendi milletinizden insanlarla karşılaşabiliyorsunuz.” Bir kadın programında aşçı olan vatandaş, Türk yemeklerini tanıtmak için gelmiş Avustralya’ya. Sözün gümüş değeri bir yumru olup üs solunum yollarımı tıkadığı anda sükutun altın ötesi değerini algılıyorum.
Kulenin dışarıya çıkıntıları var. Buralar artı ücrete tabi ve resim çekmek yasak. Resmi kendileri çekiyor ve size satıyorlar. Orada ne mi var? Altı tamamen cam olan yüzey sayesinde, gökdelenin zirvesinden birkaç metre ileride bulunduğunuzdan, yüzlerce metre yükseklikte insanda havadaymış, her an düşecekmiş hissiyatı uyandırıyor. Bu kadarı da yetmezmiş gibi asansör işlevi kazandırılmış odacıklar ani bir hareketle aşağı doğru ilerlerken kendinizi düşmediğinize inandırmakta bir parça zorlanıyor. “Hayır saçmalama, düşmüyorsun!” telkinleriyle durumu kotarmaya çalışıyorsunuz.
Avustralaya’ya geldiğimizden beri hediyelik alma konusu her açıldığında herkesin ortak sözü: “Melbourne’e gittiğinizde orada Victoria Market’e gidersiniz nasılsa, oradan alın, uygun olur.” oluyor. Ben burayı kafamda bir alışveriş merkezi olarak tahayyül ederken, bildiğin semt pazarı çıkıyor karşımıza.Geneli Uzakdoğulu olan satıcılar pazarlığa güç bela ikna oluyorlar. Bazı Aborjinler de burada kendilerine özgü geleneksel ürünlerini satıyor. Uzun yere kadar olan bir tür üflemeli çalgıları, bumerangları, yerli figürleri işlenmiş maskeleri bunlardan bazıları. Bu Pazar gerçekten de uygun. Buradan magnet, anahtarlık, kırtasiye ürünleri, çantalar, Avustralya ve Aborjinlere özgü malzemeler gayet uygun fiyatlarla alınabiliyor. Derken karşımıza dün kulede gördüğümüz Türk aşçı çıkmaz mı? Tesadüfün bu kadarı ucuz filmlerde olur diyor, hafif bir tebessümle bu karşılaşma seremonisine bir son veriyoruz.
Zenginlerin İkamet Edebildiği Williamstown...
Merkezden tramvayla ulaşabildiğiniz bu güzel sahil kasabasına giderken Churros- Lygon Strett’de yediğimiz İspanyol tatlısının tadı damağımdan gidebilmiş değil. Arkadaşların elimizi cebimize sokturmadıklarından ödemek zorunda kaldıkları, onlarca dolar eden tatlının tarifini veriyorum, çok basit evinizde yapabilirsiniz. Tulumba tatlısı gibi ama uzun bir şekilde kızartılan hamura şerbet dökülmez. Sadece üzerine pudra şekeri serpilerek eritilmiş çikolata çeşitlerine banarak yenir. Bir numarası yok yani, uyanık İspanyollar.
Williamstown’dan sabahın ilk ışıklarıyla ayrılıyoruz. Elimizde boş bir termos ve iki gündür yemekten gına gelen sandwich ekmeklerinden başka azığımız olmadığından yemek için arayışa giriyoruz. Türk lokantalarının sıra sıra dizildiği bir caddede, bir kahvaltı salonu dikkatimizi çekiyor. Samsun’dan kalkıp buralara kadar çalışmak için gelen teyzemden kıymalı börek, baklava özlediğimiz ne varsa alıyor, termosumuza koyduğu sıcak su ile çayımızı da hazırlayıp aracımızda kahvaltımızı yapıyoruz.
Kıymalı börekleri de döner ekmekleri gibi, sebze pahalı et ucuz olduğundan paso et dolu. Bu kadar protein tansiyon patlamasına yol açıyor ve yolun kalan kısmını uyuyarak telef ediyoruz.
![]() |
|
Nuray Kahraman'ın objektifinden Melbourne manzaları için bu linki kullanabilirsiniz... |
Daha Daha Neler Var Diyenlere...
Anzak Anıtı, Fitzroy Bahçeleri, Ünlü kaşif Kaptan Cook’un Evi, Kraliyet Botanik Bahçesi, 1956 Olimpiyatları’nın yapıldığı bölge, St.Patrick Katedrali, Flinders Street, tarihi Flinders Tren Garı da görülebilecek yerler arasında. Ayrıca tarihi Puffing Billy Treni ile Dandenongs Dağı’nda dolaşarak yapılan “Phillip Adası Turu” ile maceraya doyabilir, Avustralya Hayvan çiftliğinde Andrew ve Pru’nun misafiri olup tipik bir Avustralya Çiftliğindeki yaşantıya tanık olabilir, Philip Adasında dünyanın en küçük Penguenlerinin doğal yaşamlarını gözlemleyebilir, Cowes bölgesinde hoşça vakit geçirerek, muhteşem gün batımını izleyebilirsiniz.
İnsan Yeşilden Bıkar Mıymış, Bıkıyor İşte!
Boğazı bu denli paha biçilmez yapan kenarındaki kulübemsi yapıların yanında tüm ihtişamıyla yalılar, saraylar değil mi? Güzelliğin içinde güzellik, arada kaynıyor birçoğu. Çirkinlik olmasa güzelliğin kadri bilinir mi? İstanbul Boğazı’nda oturduğu yalısında, o dünyanın hiçbir yerine nasip olmamış manzarasına alışıp, pencereye arkasını dönen ropdöşambrlı beyefendiler gibi biz de doğanın sunduğu açık büfe ziyafetine doyuyoruz ve ilgimizi çekmez oluyor. İnsanca bir nankörlük sarıyor, nefs denen ukala hal-i ruhiyemizi. Ve bu halle imdat eyliyoruz: Yeter bu kadar güzellik, çarpık kentleşmem nerede?
(bitti)
Nuray Kahraman - Haber 7
nuraykahraman78@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol