Esnaf ve Camiler diyarı Eminönü: Fotogaleri

  • GİRİŞ11.06.2011 11:20
  • GÜNCELLEME11.06.2011 11:20

Eminönü İstanbul denen muhteşem şehrin kalbidir, göbeğidir. Bu şehri temsil eden simgedir, logodur. Bu şiarla herkesin bildiğini, tereciye tere satma pahasına anlatma gayretine gireceğim.

Gece gündüz nüfusunun, Arabistan çöllerindeki sıcaklık farkı gibi cüretkâr zikzaklar çizdiği bu semte gelenler aynı hedefin peşindedir: Her gün mahşer kalabalığının yaşandığı Eminönü’nde izdihamda gazi olmadan alışverişini yapmak, trafik saatine kalmadan ve dahi otobüs de ayakta kalmadan evinin yolunu tutmak.

Devam edelim: Belki yeni camide öyle namazını kalabalığın, safları sıklaştırmanın verdiği müthiş huşu, yerli yabancı yüzlerce turistin bakışları arasında “inanıyorsanız üstün olan sizlersiniz” ayeti doğrultusunda yaşanan gurur ile eda ettikten sonra, saltanat kayıklarında 50 kuruş maliyetli 5 lira bedelli balık ekmek âdetinin ifası ile tamamlayarak, yani hakkını vererek, yani hak ederek semtin ruhunu şad ederek tamamlayabilmek…

Camiler diyarı Eminönü…

Her yeri yüzlerce cami ile kuşatılmıştır Eminönü’nün. Osmanlı hanedanı, özellikle sultanları adeta yarışmıştır isimlerini yaşatacak mübarek mescitler oluşturmakta. Her sokağın bir köşesinde, her yokuşun bitiminde, her virajın her hangi bir yerinde bu birbirinden güzel mabetlere rastlamak buralarda ibadet etmek mümkün.

Küçük esnafın cirit attığı, semtin hâkimi olduğu tahtına kurulduğu bir semttir Eminönü. Kendimi bildim bileli, tarihi dokunun korunması adına İstoç gibi merkezlere bu dükkânların kaydırılması düşünülmekte, belediyelerce fizibilite çalışmaları yapılmamakta amma ve lakin bir neticeye varılamamakta. Bunca yıllık düzenin değiştirilmesi, atalarının dini, örfü ve geleneğine sımsıkı bağlı bizim gibi Kayı Boyundan gelme bir neslin fertleri için öyle pek de kolay olmuyor haliyle. Heyhat! Evrenos Gazi, Hacı İlbeyi gör hal-i pür melalimizi.

Türkish lokum is very good!

Mısır çarşısı, Kapalı çarşı insana kendini uzak diyarların, mistik havasına sokar. Göz kamaştırıcı ziynet eşyalarının, bir o kadar göz alıcı halıların, eşarpların büyüsüne kapılırken, değişik renk ve güzellikte otların, baharat kokularının rayihası eşlik eder size. Bu çarşıya her gelişimde lokum ve çerez mutlaka alırım. Buradaki çeşit, tat ve tazelik dünyanın hiçbir yerinde yoktur bana göre. Pozitif ayrımcılık mıdır bu? Öyle olsun varsın, sakıncası ne!

kullan
FOTOGALERİMİZDE GEZİNMEK İÇİN TIKLAYIN

Hacı malzemesi almayacağım, bırakın peşimi!

Mısır çarşısından çıktığınızda keskin kahve kokusu sarar dört bir yanı. Bu rayihaya kapılıp birkaç paket taze kahve almanız kaçınılmazdır. Bakır çaydanlıklar, cezveler, sahanlar göz alıcıdır. Mercan yokuşunu tırmanırken etrafınızı saran satıcılar sizi bu otantik havanızdan uyandırır. Birden neye uğradığınız şaşırırsınız. Güzelliklerin yaşattığı relaksiyetin yüz kaslarında meydana getirdiği şapşal gülümseme yerini, gerilim, sinir kaynaklı bir somurtmaya bırakır.

“Abla pardösü lazım mı, bir tutam gelinlik alır mıydınız, hacı malzemeleri burada bacım!” nidaları eşliğinde tırmanmak Mercan yokuşunu can sıkıcı ama olmazsa olmazıdır buranın. Bir gün gelir ve kimse tarafından bir şeyler almak için ikna edilmeye çalışılmazsam eminim bir şeyler eksik, yarım, öksüz kalacak. Umursanmadığımı düşüneceğim. Yersiz duygusallık mı bu şimdi? Kim bilir belki de!

Cumbada oturur Mahmure!

Mercan yokuşunu tırmanırken başımızı bir miktar kaldıralım. İlerde İstanbul Üniversitesinin içerisinde yer alan tarihi Beyazıt kulesini görelim. Ama esas hedefimiz o değil. O yüzden 30 derece kadar indirelim başımızı, bakışlarımızı ufacık dükkânların üst katlarına, o eski, tarihi, yapıya yönlendirelim. İş elbisesi satan dükkândan zabıta kıyafeti almaya niyetli değilsek, iki katlı binaların ikinci katlarına, o güzelliklere, insana duygu yoğunluğu yaşatacak o yuvalara dikelim bakışlarımızı. Cumbada oturup, gelen geçende bir ömür aynı yastığa baş koyacağı eşini arayan Osmanlı genç kızlarının bakışlarını hissedelim.

Sizin onları fark etmemenizden duyacakları üzüntü, sahip olduğunuz tarihi birikimi hiçe saymanın ezikliğine karışsın. Dükkân her yerde var, malzemeler her yer de aynı. Buranın bir farkı varsa şayet ve size de bu miras emanetse hakkını verin, hakkına girmeyin.

Bakımsız, eski ama bize ait yapılar…

Eminönü binaları semtin özellikleriyle örtüşüyor: eski, ufak ve geneli oldukça bakımsız. Bu sokaklardan geçmek, burada yaşayanların hikâyelerini deli gibi merak etmek... Yıkılmak mı yanmak mı kaderin; restore edilmek mi tek hedefin, ey tarihin şahidi başyapıt! Eceline direnen ayakta durmak için debelenen tek şeridi ayakta duvar, hizbe sokağın gariban sahipleri eşliğinde olduğun gibi güzelsin, kalpte bir yara, ince bir sızıdır tesirin…

Erkeklere duyurulur: para harcamak da yorar insanı!

Eminönü deyince beni en çok kasan on binlerce malzeme içerisinden gerçekten ihtiyacım olan malzemeyi alabilme kabiliyetine haiz olamamam. Kafam burada hep abandone olur.  Ya gereksiz olanı alır, ya gerekliyi bir şekilde es geçerim. Sistematik olamamışımdır alışveriş konusunda. Bu da kadın olmama rağmen benim handikabım.

Toptan diyen toptancıların topuna selamlar!

Vitrinde gördüğünüz eşarbı alabilmek için davranırsınız örneğin. O ayak o basamağa basamaz bir şekilde. İçeriden gelen “toptan abla!” terennümü size kal getirir. Ağzına götürdüğü kaşık elinden alınmış gibi huzursuz olur, huysuzlaşır insan. Sonra kriz var, iş yok dersiniz, gelen müşteriyi de reddedersiniz diyesi gelir insanın. Ayrıca kurt esnaf tipten insanın perakende özelliğini nasıl ve hangi sezgiyle anlar hiçbir zaman anlayamamışımdır. Tipim toptancıya benzemiyor demek, peki neden? Tüccar olamaz mıyım ben, çok mu acemice tavırlarım?

Evet haklısınız bu yazı pek duygusal oldu, bilgi, belge, tarih coğrafya dersi beklentisi olanlarla pazar günkü yazıda buluşabilmek ümidiyle. Erafımızdaki güzelliklerin şuuruna varma dileklerimle ve elbet selam ve dua ile…

Nuray Kahraman - Haber 7
nuraykahraman78@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat