Kadın hastalığı, erkeklere de bulaştı!
- GİRİŞ10.09.2011 10:06
- GÜNCELLEME10.09.2011 10:06
Bu haftaki yazımda bir değişiklik yapıyorum. Nereye gitsek değil, nereye gitmesek sorusuna yanıt arıyorum…
En Kötü Karar Kararsızlıktan Evla
Ne güzel bir sabaha uyandım. Saçımı tımar edip, yumurtayı sahanda fokurdamaya terk edip, çaydanlıktan gelen buhurdanın tütsüsünde düşünmeye başladım. Aslında ve genellikle düşünmekten nefret ederim. Düşünmek, zihnimin karanlık koridorlarında kararsızlığımla karşılaşmaktır. Orada uzun, birbirinden farklı yollar vardır ve ben hala tam olarak ne yöne sapacağımı bilemem. Ve bir yola girdiğimde diğerini neden tercih etmedim diye hayıflanmaktan hissedilecek keyif denen bir anlık taze çiçek de ellerimde sönüverir.
Pişmanlık ve keşkelerim amansız hastalığımdır benim. İçimi kemirir, kendimi güçsüz ve değersiz hissederim. En kötü karar, kararsızlıktan evladır bilirim. Ama bilmek, içi doldurulmamış, çok ve boş konuşan bir kelimedir. Bilmeden yaptığımız hata, günahlarımızın yüzde kaçına tekabül etmektedir?
Kapalı Mekânda Kısa Paslaşmalar
Bu gün ne yapsam, nerelere gidiversem? Bir alışveriş merkezinde tatilimi bertaraf mı etsem? Geldim ve gördüm. Aman ben ne doğru bir karar verdim. Kararsızlığıma göz kırpıp, keşkelerime hava attım. Oluk oluk insanlar devasa binalara hücum etmekte, ne güzel. Tarama cihazından geçebilmek için sıraya girmiş bu insanlar potansiyel suçlu muamelesi görmekte, ne hoş. Güvenlik... Boş bir kelime daha… İnsan, diğerine beslediği paranoyak kuruntularını geri dönüşüm kutusuna gönderip, en çok da kendi yapabileceklerinden korksa dünya daha yaşanılası bir yer olurdu sanırım.
Kara Kedi Miyav Dedi, Kadınlarımız Kafayı Mı Yedi
Mağazalar, mağazalar... Hınca hınç dolu bazısı, bazısı da ya çok pahalı ürünleri, ya da kısmet denen şifresi çözülememiş çok dilimli çarkıfelekten payı oranında paydasından muzdarip öylece beklemekteler. O gömleği alsam mı, kırmızı mı yoksa sarı mı, bunu ne ile kombinlerim, şimdi bu eteği alsam üzerine ne giyerim ve türevi onlarca soru havalarda uçuşurken soyunma kabinlerinde elindeki çulhalarla sıra bekleyenler, ödeme noktalarında sıra bekleyenlere göz kırpmaktadır. Ödeme noktasında bekleyenler relakstır, nitekim karar verebilmişlerdir artık.
Etek 50 TL, Özgüvenin Değeri Paha Biçilemez
En büyük hazinedir aslında, alınan karardan mutmain olmak. En aptalca bir hareket bile sahibi tarafından sahipleniliyorsa saygı uyandırır. En saygın insan kendine inanan insandır. Çünkü zordur. Bu bedende yaşamaya mecburdur zihin ve ruh bu zorunluluktan sıkılır sıklıkla. Kaçmak ister, ama nafile bir çabadır bu aslında.
Uyku da bu yüzden vardır. Ruh bir hava değişimi alır, bir yerlerde gezer dolaşır. Demli bir çay içer belki. Belki sadece yerdeki taşları tekmeler; soylu bir hayvan tekmeler gibi acımasızdır. Uçar, kaçar sabaha kadar, uzak kalır tutsaklığından. Sabah iş başı… Rutininde günün, geceyi iple çeker. Ruh karanlıktır. Karanlık uykuyu, özgürlüğü hatırlatır.
Bonus Tuzağında Sönen Ocaklar
Kısa mesajla indirim davetiyeleri atan enternasyonal markaların cazibesine kapıldı milenyum uşakları şanssız bedenler. Müjdesini istedi kasa görevlisi. “100 lira daha harca, diğer aldıklarının üçte birinin dört fazlasının kendi kare kökününe bölümü oranında bedavanız var.” Nur topu gibi bonuslarımız oldu çok şükür. Elde ne var? Sıfırın dayanılmaz hafifliği oranında amaçsız, güdümlü güdülen koyun statüsünde, adına müşteri denmiş toplum mühendisliği kurbanı zavallı mahlûklar.
Bizlere biçilen rolü şöyle ya da böyle oynayabilme gayretindeyiz hepimiz: Çalış, didin, harca, harca, harca… Çünkü vaktin olmasın düşünmeye, hayatı sorgulamaya, bozuk düzeni değiştirmeye, bu dünyaya gelmenin mantığına bir nebze olsun yaklaşmaya vaktin olmasın.
Bir Kadının Kendini Kaybettiği Alan
Analar analıktan çıktı, elindeki poşetlerle dükkân tavaflarında dönen başlarının etkisiyle savruldu hayatları. Eşlerinden göremedikleri ilginin acısını maaş bordrolarından çıkardılar. Sevgisizlikten ve yaşlarının getirdiği toyluğun etkisiyle harcandı genç bedenleri evlatlarımızın.
Kadın Hastalıkları Erkeklere De Bulaştı
Alışveriş diyince deliye dönen sabırsız kocalar bile evrimleşti. Tesbih çeker gibi günde beş çarpı otuz üç öğün tekrar etti kredi kart şifresini. İşaret parmakları tevhidin sembolüydü bir zamanlar, “Allah’u ekber” nidalarıyla göğe uzanan parmaklar, hangi ara pos cihazı pistine zorunlu iniş yaptı? Şifre tuşlamaktan başkaca bir işe yaramaz oldu eski aktivisler. Saat ve ayakkabı erkek için çok önemli bahanesiyle sarmaş dolaş oldular. Bu yasak ilişkinin tesirinde kendilerini, yüzüncü çift ayakkabıyı alırken kol düğmeleri koleksiyonlarıyla caka satar halde buldular.
Sesime Kulak Verin…
Allah rızası için bari şu sıcak güzel havalarda kapitalizme iltica etmeyin. Önümüz kış durun, acele etmeyin. Derin nefes alacağınız oksijen dolu mekânlar dururken klima soğukluğunda teneffüslerinizi zayi etmeyin. Hemen çıkın oradan, bir çay bahçesine gidin. Kendinize bol köpüklü acı bir Türk kahvesi söyleyin. Boğazı da oturtun karşınıza keyfinize keyif ekleyin.
Bir Beden, İki Tercih
Çıkın oradan… Öğleyi eksi bilmem kaçıncı katın otoparkında bulunan havasız, suni ve daracık mekânda telef ettiniz evet, bari ikindi namazını bahçesinde kokusu keskin ve etkileyici bitkileri olan şanlı tarihimizden miras yüzlerce yıllık camilerde ifa edin. Avlusunda itikâfa girin, abdest alan müminleri izleyin, tefekkür edin, fıskiyesinde serinleyen kedilere bayat ekmek verin.
Çıkın oradan… Manifaturacı Aysel Abla’dan kumaş alın, şöyle afili bir takım elbise diktirin terziye, Kunduracı Memik Emmi’nin kasasına gitsin pabuç paranız; mahallenizdeki peynirciden şöyle okkalı Ezine tadında, bol delikli bir kalıp peynir alın. Boş verin, boş geçin fastfood işlerini. Aile et lokantasına gidin. Pahalı mı? Eski usul bir lezzeti tadın. Mahalle bakkalından yarım ekmek arası kavurma isteyin. Yanına açtırın buz gibi bir gazoz. Çıkın oralardan… Paranızı cebinize, huzuru bünyenize, zamanı sermayenize terk edin.
(Devam Edecek)
Nuray Kayacan - Haber 7
nuraykayacan78@hotmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol