Taşı mermer, toprağı seramik, yaprağı ipek

  • GİRİŞ24.12.2011 10:31
  • GÜNCELLEME24.12.2011 10:31

Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın.
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir
Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.”

“Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam.
Yine de bilirim ki kılıç kalkıp inmelidir.
Fakat bu kalkış iniş yaşatmak için olmalıdır.

                                           Şeyh Edebali

MÖ 3000’lere dayanan tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış eğitim ve kültür şehri Bilecik, Marmara Bölgesi’nin güney doğusunda, Türkiye’de dört bölgede de toprakları olan tek şehri. Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesiştiği noktada, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu topraklar. Sadece Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu il değil, aynı zamanda Kurtuluş Savaşının da kilit ili olması nedeniyle tarihimizde çok büyük değer barındıran bir şehirdir Bilecik.

Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı’yı makamında ziyaret ediyoruz. İl hakkında bilgileri, yapılan ve yapılması düşünülen projeleri büyük bir aşk ve şevkle anlatıyor. Mevcut işleyişi sürdürmekten ziyade yüzü ilerlemeye dönük olanlar umut veriyor. Ziyareti amacına kavuşturduktan sonra iş başı diyerek dere-tepe Bilecik için gidilecek ve görülecek yerlerin envanterini çıkarıyoruz.

Nazarım Değecek Bu Nasıl Bir Hafıza Böyle

Tur rehberi Osman Özvatan rehberliğinde Bilecik Merkez’de bulunan tarihi ve kültürel mekânlar, türbeler, camiler, köyler Allah ne verdiyse gezip genel bilgiler alıyoruz. Osman Bey sinir bozucu bir insan... Her gördüğü eser hakkında sahifelerce bilgiyi cüretkârca döküyor. Böyle hafıza sahibi insanlara hayranlığım haset boyutunu da beraberinde getiriyor. Nazarımdan ürken, “bilmiyorum” numarası yapsın. Anlamadığım bunların hard diski kaç gb? Bizim yediğimizi yakmak yerine, depoya atan kilo almaya meyyal cimri bünyemiz, iş bilgi hıfzına gelince neden gerekli gereksiz hepsini bir çırpıda “delete” etmekte? Aynı bünyede, iki farklı yaklaşım mı olur?

Şeyh Edebali’nin Türbesi Bilecik’te…

Osmanlı İmparatorluğu’nun manevi kurucusu Şeyh Edebali Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Türbe Bilecik merkezde bulunmasına karşın bulunduğu alan yerleşimden uzak, bol kepçe huzur veriyor. Etrafta sadece nefis gözleme ve bol köpüklü ayran satan bir otağı kafe ile yörenin kültürel değerleri: Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatlerinin yazdığı çeşitli ürünler, Osmanlı armaları, Türkmen poşusu gibi kente özgü hediyelik eşya satışı yapan bir dükkân bulunmakta.

Türbeye doğru yürüyoruz. Bir tepeye konuşlanan türbenin etrafı o dönem yaşamış önemli şahısların mezar taşlarıyla çevrili. Sarık şeklinde mezar taşlarını oldum olası çok beğenirim. Mezar taşı beğenmem ilginç gelmiş olabilir ama bu benim özel bir merakım diyelim. Sıklıkla mezarları ziyaret ederim.

Evlerin Eğitim Kurumları da Olduğu Bir Dönem…

Türbe, cami ve Şeyh Edebali’nin medrese tarzında yaşadığı evi... Medrese diyorum çünkü mimarisi evden ziyade bir ilim yuvası şeklinde planlanmış. Girişteki geniş alandaki sedirlerde oturuyoruz. Arkada nefis bir şelale manzarası konuştuğumuz kişiye odaklanmamızı engelliyor. Uzakta iki dağın arasından sular bir dilberin uzun saçları gibi salınmakta ve yerlere değin oluk oluk akmakta tüm heybetiyle.

Şeyh Edebali’nin türbesine gelen turlar buradan Söğüt ilçesine, şu tarih kitaplarından aşina olduğumuz Söğüt-Domaniç çevresine, Moğol istilasından kaçan Osmanoğlu Beyliği’nin yerleştiği, büyüdüğü ve 600 yıllık bir İmparatorluğun kurulduğu topraklara gidiyor, elbet biz de.

Meğer Osmanlı’yı Kanuni Sultan Süleyman Kurmuş!

Ertuğrul Gazi’nin mezarı, 1281-1285 yılları arasında ilk defa Osman Bey tarafından açık mezar olarak düzenlenmiş, Çelebi Mehmet Bey döneminde türbe şeklinde üzeri kapatılmış. Zaman içerisinde bu binanın yıpranması sebebi ile II. Abdülhamit Han 1886 yılında bugünde ayakta duran türbeyi inşa ettirmiş.

Söğüt ilçesi hakkında bilgi toplamak üzere, belediye başkanı Osman Güneş ve belediye çalışanlarıyla görüşüyoruz. Başkan turistin ilgisinden memnun ama bence bırakın yabancı turisti, yerli turist bile bu topraklardan bi-haber. Nitekim Ertuğrul Gazi Türbesi ziyaret ederken bu öngörümü ‘check’ ediyorum.  Türbe çevresinde Ertuğrul Gazi’yi anlatan metinler olmasına, onun dışında birçok tarihi şahsiyetin bulunmasına rağmen yetkili içler acısı durumumuzu anlatıyor. Çocuğuna konduğu mirasın asıl sahiplerini anlatma gayretindeki babalar buraya geliyor ve “Bak oğlum bu Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlının kurucusu” diyor. Artık siz yeni neslin bilgi-birikimini tahayyül edin.

Türbenin pencerelerindeki demirler kurşun delikleriyle dolu. Savaş zamanından kalma. İnsan düşman olmaya görsün. Ne mabede ne türbeye, ne diriye, ne ölüye saygı duyuyor. İnsanlığından çıkıyor bir anlamda.

Savaşın Kutsala Saygısızlığı: Yıkık Minareler Örneği…

Kurtuluş savaşı yıllarında 3 kez Yunanlar tarafından işgal edilen I. ve II. İnönü savaşlarının yapıldığı küçük bir şehir Bilecik. Yunanlar son olarak  6 Eylül 1922'de yenilip şehri terk ederken birçok noktada yangınlar çıkarıp şehri harabeye çevirmiş. Resmi kayıtlara göre 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz hale gelmiş. Eski yapıların ahşap olduğu ve Osmanlı yaşam tarzında bitişik nizam evlerin bulunduğu göz önüne alınırsa çıkarılan bir yangının ne denli büyük bir felakete yol açacağını anlatmaya gerek yok. Ki Bilecik şehri zaten bu acı tabloya günümüzde halen şahitlik ediyor.

Şeyh Edebali’nin türbesinin yakınlarında bu yıkık minareler. Ahşap camiler çıkan yangında küle dönerken taştan yapılma ecdat yadigârı minareler her ne kadar hazin bir görüntü sunsa da yerinde durmakta. Yüzyıllarca önce yaşamış bu değerli şahsın öğütleri kutsala saygı göstermeyenlere ibret vesikası niteliğinde: "Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana… Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlık bize; adalet sana…"  diye devam eden Osman Gazi'ye olan nasihatini bir kez daha okuyalım. Başımızı kaldırdığımızda gözümüzün önüne gelecek yıkık minarelere bakıp medeniyetin ve barbarlığın ayırdına çok iyi bir şekilde varacağınızdan emin olabilirsiniz.  

Kimler Geldi, Sor Kimler Geçti…

Ertuğrul Gazi Türbesi’nin bulunduğu alanda, Ertuğrul Gazi’nin Mezarı, Halime Hatun’un, Savcı Bey’in, Osman Gazi’nin Makam Kabri ve ayrıca Akçakoca, Gündüz Bey, Konur Alp, Samsa Çavuş, Karamürsel gibi onlarca şehit mezarları ve Makam Kabirleri de bulunmakta. Sadece bu kadar da değil. Dar’ül - Eytam (Yetimler Yurdu) Hamidiye İdadisi, Söğüt Etnografya Müzesi gibi birçok tarihi bina türbenin hemen yakınlarında yürüyüş mesafesinde ziyaret edilebiliyor. Müze de dönemin ambiyansı oluşturulmaya çalışılmış, envanteri sergilenmiş daha da geliştirilebilir. Ne yazık ki bizim müze anlayışımız olduğu yerden kımıldamıyor. Görseli güçlendirip, teknoloji desteği ile dakikalar değil saatler geçirilebilecek, az bir kitleye değil her yaştan ve sosyo-ekonomik seviyeden insana hitap edebilecek kültür merkezleri haline getirilebilir ve getirilmeli.

Turgut Özal’da Burada Yetişmiş…

Bir diğer tarihi bina çocuk kütüphanesi olarak tahsis edilmiş ki bu oldukça olumlu, örnek bir adım. Çocuk yaşta okuma sevgisi aşılanmayan bireyden erişkinliğinde kitap kurdu olmasını beklemek hayalcilikten başka bir şey olmasa gerek. Güzel sanatlar fakültesi olarak kullanılmaya hazırlanan bina ve hemen yanında vaktiyle ilkokul olan ve Turgut Özal’ın eğitim gördüğü bina... Annesi bu okulda öğretmenken babası ilçe bankasında memur olarak görev yapmaktaymış. Liderler bu topraklardan çıkmış, havası suyu bize de bulaşır niyetine…

(Devam edecek)

Nuray Kayacan - Haber 7
nuraykayacan78@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat