Doğa burada, tarih burada, ya sen?

  • GİRİŞ01.01.2012 09:38
  • GÜNCELLEME01.01.2012 09:38

Dünya tarihinin ve Türk tarihinin en büyük sorularından biri, 14. Yüzyılda Batı Anadolu’da ortaya çıkan bir Türkmen beyliğinin nasıl olup da yarım yüzyıl içinde Tuna’dan Fırat’a kadar uzayan bir imparatorluk halini almasıdır. Nasıl olup da bir İmparatorluk bu kadar kısa zamanda yayılır ve ömrü bir o kadar uzun olur? Bu gün Dünyayı yönetme idealinde olan ülkeler ve siyasetçiler Osmanlı okumaları yapmakta, Osmanlı’yı araştırmakta. En azılı düşman bir ülkenin bile iç işleyişi oldukça merak edilmekte. Biz dahi bir zamanlar savaştığımız bir ülkeye gittiğimizde öncelikle askeri ve tarihi müzelerine giderek, oradaki materyallerden bize ait olanları izliyor, anlattıkları savaş hikâyelerinde ecdadımızdan izler arıyoruz. 

Otobanından Günde 50.000 Araç Geçen İlçe…

Bozüyük ilçesine geçiyoruz. Bilecik’in nüfusu en fazla olan ilçesi… Tarihi yerleri ve doğal güzellikleri mevcut… Çiçekli yayla gibi doğa harikası yaylaları doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için ideal. Binlerce turisti aynı anda misafir edebilen Türbin Mesire Yerine gidiyoruz. Tesiste bulunan Türkiye’nin ilk HES’i hala çalışmakta. Su enerjisini elektriğe çeviren makineleri inceliyoruz. Dev kayışlar ufak bir dikkatsizlik olursa insanı atomlarına ayırabilecek potansiyele haiz, korku saçıyor. Müthiş bir gürültüyle çalışması korkumu kırbaçlıyor ve olay mahallini terk ediyorum.

Alabalık, Alabalık…

Mesire alanının 7 dönümlük arazisi ve doğal güzelliği ile saklı cennet denen türden. Gümbür gümbür akan su, düz alanda sakinleşerek kıvrım kıvrım akmaya devam ederken, minik köprüler kompozisyona güzellik katıyor. Ağaçlara kurulmuş hamaklar bizim gibi kaosun kucağında can çekişen şehir insanına sesleniyor: “Dur, bir nefes al!” diyor adeta.

Kendimizi bir masal kahramanı gibi hissettiğimiz bu güzide mekânın hakkını veriyor, nefis tereyağında alabalık ziyafetinden sonra, mekân için inşa edilen sade, şirin camide namazlarımızı ifa ediyoruz. Mekânına mescit koyanların mekânı cennet olsun dileklerimizle mekânı terk eyliyoruz.

İnönü ve Metristepe Şehitliği

İnönü ve Metristepe anıtlarının bulunduğu yer, Bozüyük ilçesinin sınırları içersinde. İnönü Şehitliğini geziyoruz ama Metristepe kapı-duvar. Kapıda nöbetçi asker yok ve kilitli; dışarıdan bakmakla yetiniyoruz. Buraya nöbetçi askerler konarak gelen turistin rahatlıkla ziyaretlerini gerçekleştirebilmesi sağlanmalı.

Çaltı İlçesi’nin Domatesi Meşhur…

Aynı gün Çaltı Belediyesine giderek Belediye Başkanı Osman Yılmaz ile tarım merkezi haline gelen ilçenin marka değerleri, seracılık üzerine konuşuyoruz. Belediyenin karşısında bulunan sebze hali, ekonomik girdinin göstergesi... Kamyonların biri geliyor, biri gidiyor. Burada yetişen domates sofralık ve enfes tadı ile nam salmış. Bir kasa domates ve bir kasa da salatalık alıyoruz, yol boyu hadi şu fırından ekmekle bir kalıp peynir alda gel der gibi buram buram mesaj içerikli kokular salıyorlar.

Çaltı’da tarlaları, bahçesinde dev kazanlarda domates kaynatarak salça yapan köylüleri ve son olarak da henüz faaliyete geçmemiş olan kaplıca tesislerini ziyaret ediyoruz. Sıcak iklime sahip bölgenin ekonomisi tarıma dayalı... Her yörenin kendine özgü güzelliği, özelliği, nimeti, bereketi var. 

Bagajları Boşaltın, Buyurun Doğal Ürünlere

Konaklamalı köy turizminin yanında tur şirketleriyle anlaşılarak, sağlıklı ve ekolojik ürün alma turları düzenlenerek amacı konaklamalı tatil olmayan doğal ürünler almaya meraklı azımsanamayacak kitlelerinde ilgisi bölgeye çekilebilir. Bu gün büyük şehirlerde bal, tereyağ, peynir, salça gibi ürünleri çok uzak illerden siparişle getirten, gezi planlarında bu alışverişleri dâhil eden milyonlarca insan var. Bu anlamda Bilecik’in büyük şehirlere yakınlık avantajı kullanılarak “bagajları boşaltın, buyurun doğal ürünlere” gibi sloganlarla hafta sonu turizm potansiyelinden faydalanabilir. Gelen turist hem alışveriş yapacak ve köylerde bir gecelik konaklama ile hafta sonlarını en iyi şekilde geçirmiş olarak şehirlerine dönecek, onların tavsiyesi ile gelenler günbegün artacaktır. 

Saraydan Kız Kaçırma Operası Bizden Çalınmaymış

Rus operası olarak bilinen “Saraydan Kız Kaçırma Operası” aslında Orhangazi’nin âşık olduğu Rus kızı Elefora’yı (Nilüfer Hatun) bir Rum ile evlenirken, davetli olduğu düğününde kırk küpe koyduğu, kırk askeri ile kaçırmasını anlatmaktaymış. Bizden çalıntı bir hikâyeyi Ruslar kendi malı gibi ısıtıp ısıtıp satmakta… Olayın aslı tiyatral bir şekilde gelen turiste sunulsa güzel olmaz mı?

Amerika gibi köksüz bir ülkenin Kızılderilileri nasıl katlettik diye bilet keserek, yok ettiği bir kültürün üzerinden nemalanarak her yıl turizmden milyonlarca dolar kazandığı hesaba katılırsa çok ama çok geç bir adım ama elzem. Şöyleyiz böyleyiz geçelim. Her zaman ve daima gereksiz yere temkinli, boşverci, şüpheci, kuruntucuyuz. Ol sebepten her zaman ve daima geç kalmaktayız. 

Nuray Kayacan - Haber 7
nuraykayacan78@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat