Unutmayın ötekileştirirseniz, ötekileştirilirsiniz!
- GİRİŞ27.04.2010 09:06
- GÜNCELLEME27.04.2010 09:06
Eleştirmenin, kınamanın, ayıplamanın da bir sınırı var.
Kimseyi sevmek zorunda değilsiniz bunu da anlayabilirim. Ve anlaşılabilir bir durum.
Kiminize göre hayatı hatalarla dolu olabilir, kimi hatalarını da kendisi kabul etmiş “hatalarım oldu” diyerek kabullenmiş olabilir.
Ama arkadaşlar bu size acımasızca eleştirme hakkını veriyor mu?
Tuba Özay’dan bahsediyorum. Kanal 7’de yapımcılığını yaptığım cumartesi akşamları yayınlanan Mahmut Tuncer Show programına eski manken Tuba Özay’ı davet ettik.
Tamam, hassasiyetleri olan bir kanal olabilir Kanal 7’i ancak bu Tuğba Özay’ı konuk etmeyeceğiz anlamına gelmemelidir. En nihayetinde bir eğlence programı.
Kaldı ki, Tuğba Özay (maalesef benim gözümde demek zorunda kalıyorum) prensipli, saygılı , nerede nasıl davranacağını, nasıl giyineceğini bilen biridir. Birçok kişi ondan bu vasıflarla bahsettiğim için yine eleştiri oklarını savurmaya başlayacaklardır.
Ne zaman Tubayla bir görüşmem olsa, bir iş yapsam her seferinde çok saygılı davranmıştır. Asla beni reddetmemiştir, kırmamıştır.
Ama insanları anlamak çok zor. Programa konuk aldım diye gelen eleştirilerin, söylenen sözlerin haddi hesabı olmadığı gibi, ağızlarından çıkanı kulakları duymayan izleyici bombardımanına tutuldum.
Oysa Tuba Özay benim hiçbir uyarım olmadığı halde gayet kapalı kıyafet giymiş, düzgün bir repertuar seçmiştir.
Oldukça hassas ve itinalı davranan bu insanı eleştirmek kusura bakmayın çok yanlış.
Hatalar yapmış olabilir,hayat tarzımız farklı olabilir ama birlikte yaşayabiliyoruz.
Hatta yaşamak zorundayız. Bu ötekileştirme neden?
Unutmayın ötekileştirirseniz, ötekileştirilirsiniz!
Please değil mi, please!
İSTANBUL UCUZLATILIYOR
İstanbul çok şeyler hatırlatır insana.
Ama son yıllarda sanırım hepimizin aklına gelen trafiği
İstanbul’da yaşayanlar bilir, artık sorun sabah, akşam okul ve iş çıkışları değil, sorun günün her saati.
Allahtan metrobüs var.
Özellikle iki yakadan geçişlerde çok rahatlatıcı ve kolaylaştırıcı.
Diyeceksiniz ki bunları herkes biliyor, sadete gel.
Hemen geliyorum…
Levent’te bir doktorda randevum vardı.
Saat öğleden sonra 16.00 sularında.
Trafik Mecidiyeköy’de durmuş bir vaziyette. Vakit gittikçe daralıyordu, başıma ağrılar aldı.
Birden gözüme Çağlayan’da yeni yapılan adliye sarayı inşaatı takıldı. Yapımı süren inşaattaki ”Avrupa’nın en büyük Adliye Sarayı” yazılı afiş daha da dikkat çekiciydi.
Devasa bir yapı!
Kendimi katlarını ve oda pencerelerini sayarken buldum.
Her odaya bir kişi gelse arabasıyla ki bu ne bir kişi ne iki kişi, yüzlerce kişi olacak. O insanlar arabalarıyla nerden gelecekler, hangi yolları kullanacaklar. Arabada suskun dururken birden şoföre “bu yapılan adliyeye giden başka yollar var mı?” diye sordum. Meğersem şoför benden daha dertliymiş.”Abla şimdiden buralar kalabalık, burası bittiği zaman ve açıldığı zaman ne olur bilmiyorum. Avrupanın en büyük adliye sarayı diye övünüyorlar ama ulaşımı nasıl olacak. ” Sahi…Biran düşündüm şoförün düşündüğü bu önemli detayı acaba yetkililer düşünmüş müdür?
Levent’e gidene kadar bir sürü yapımı süren inşaatlar,rezidanslar,binalar…
Koca gökdelen bir ilçe nüfusuna sahip. Bu insanlar hangi yollardan geçecek. Bunlar yapılırken hiç düşünülmüyor mu? Kafayı taktım resmen…
Şahsen benim itirazım var. İstanbulda bu kadar yapılaşma olmamalı.
Paris’i, Roma’yı düşündüm. Yeni yapılaşma yapılmadığı gibi, yapılanlar da tarihi dokuya uygun inşa edilmekte.
Mesele sadece Mecidiyeköy, Levent değil ki; şehirde nerdeyse boş arazi bulmak zor.
İnşaat sektöründe olanlar bana çok kızacaklardır biliyorum. Ama ben yapılar olmasın demiyorum, yapılaşma şehrin dışına kaydırılmalı. Nitekim Paris’in dışında da mevcut dokuya uymayan binalar görmek mümkün.
İstanbul, dünyanın en güzel, en özel, en değerli bir şehri…
Sayısız siteler, binalar inşa ederek, bu şehir ucuzlatılıyor.
Neticede yüzlerce daire, iş yeri satılamıyor, elde kalıyor.
Özellikle İstanbul’un belli semtleri, merkezleri, bölgeleri muhafaza edilmeliydi. İmar yasağı olmalıydı. İstanbul’da inşaat görmeye tahammül edemiyorum.
İSTANBULDA BİNALAR HEP AYNI RENK OLSA
Şehri gezerken binaların çarpıklığı ayrı kahrediyor beni. Binanın biri sağa bakıyor, biri sola bakıyor…
Kimi sarı, kimi kırmızı, kimi mavi.
Kimi cam giydirme, kimi mozaik…
Sayın Büyükşehir belediye başkanım size sesleniyorum. Binaları yıkmanız, yeni bir yapılaşma yapmanız mümkün değil. Ama hiç olmazsa binaların hepsini aynı renge boyayabilirsiniz. En azından karışıklığı, göz kirliliğini bir nebze aza indirmiş olurdunuz.
Benden söylemesi…
Nursel Tozkoparan - Haber 7
tozkoporan@kanal7.com
Yorumlar6