Kudüs’ü savunmayı savunmak

  • GİRİŞ31.01.2020 11:55
  • GÜNCELLEME31.01.2020 12:05

Bir yanlışı tartışmakla, bir şeyi yanlış tartışmak aynı değildir.

 

 

Filistin’in, Amerika tarafından İsrail’e bağışlanmasına mahsus son girişim, büyük bir yanlıştır ve Kudüs özelinde Filistin topraklarının İngiliz hakimiyetine terkinden bugüne uzanan yanlışlıklar zincirinin son halkasıdır.

Asıl ilginç olan ise, söz konusu yanlışların, tarihin kalamoza defterinde, Müslümanlar adına zarar, Yahudiler ve Hıristiyanlar adına kâr olarak işlene gelmesidir. İngiltere tarafından Filistin’in Yahudi göçlerine açık hale getirilmesi, İsrail devletinin kuruluşu, Kudüs’ün işgali ve yakın zamanda Amerika tarafından İsrail’e başkent olarak bağışlanması... zikrettiğimiz manadaki yanlışlıkların en çok bilinenleridir.

 

 

Daha başta, Filistin ve Kudüs hakkındaki doğruların ortaya konulması adına ilgili yanlışların sürekli gündemde tutularak birçok veçhesiyle incelenmeye çalışılması vaki yanlışların, yanlış tartışılmasına da zemin oluşturmaktadır.

Örneğin, “Kudüs’ü tek kurşun atmadan İngilizlere teslim eden Erich von Falkenhayn’ın Almanya tarafından, 1917’de Osmanlı ordusuna yardımcı olması için İstanbul’da görevlendirilmesine ve burada oluşturduğu karargahı Halep’e taşıyarak Suriye ve Filistin savunmasının merkezine yerleşmesine, kim izin vermiştir?” şeklindeki can yakıcı bir sorunun bugün itibariyle sorulması da, buna cevap aranması da zaittir.

Hem olan olmuştur, hem de bu soru meselenin bütününü kuşatan büyük bir soru değildir. Zira, o günkü şartlarda ittifaka sürüklendiğimiz Almanya’nın, diğer Batılı devletlere karşı pozisyonu ne olursa olsun yeni Haçlı seferinin dışında durarak Osmanlı’ya arka çıkması muhaldir ve bu zaviyeden baktığımızda, Batı eliyle sergilenen savaş oyunundan asıl maksadın, Hıristiyan ve Yahudi dayanışmasıyla Osmanlı’yı parçalamaktan, bir diğer ifadeyle İslam’ın hakimiyetine son vermekten ibaret olduğunu belirlemeden üretilecek soruların hiçbir değeri yoktur.

Binaenaleyh, Turmp’ın Netanyahu’yu koltuğunun altına alarak açıkladığı yeni Filistin ve Kudüs planına Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman, Mısır... vb. valiliklerince verilen desteği, tarihi şartlarından ve sömürü bağlarından kopartarak, salt bugüne mahsus bir şeymiş gibi anlamak, aktarmak ve suçlama sebebi olarak kullanmak da yine zikrettiğimiz şekliyle bir yanlışlığı, yanlış tartışmaktan ibarettir.

Bunu, sosyal medyada yer alan, “Kuveyt, Müslüman ve Arap’sın, hem de Kudüs’e ihanet diyorsun, sen nasıl bir şeysin” şeklindeki bir tepkinin düzeyini de görmek bakımından, Kuveyt yoluyla birazcık açtığımızda, karşımıza ilk anda şu sorular çıkacaktır: Kuveyt kim tarafından, hangi maksatla valilik haline getirilmiştir? İran - Irak Savaşı’nda Saddam’ı finanse eden Kuveyt, onun tarafından neden işgal edilmiştir? Kuveyt’i Saddam’ın elinden kim kurtarmış ve bu gerekçeyle Irak’ı kim işgal etmiştir? Kuveyt’in Amerika’ya ödediği haracın miktarı nedir? Kuveyt’in Amerika tarafından güçlendirilmiş İsrail’in korumasına itirazsız razı oluşunun sebepleri nelerdir?

Kuveyt için sorduğumuz sorular, birkaç nüansla İsrail’i güçlendirme planına destek veren diğer Arap valilikler için de geçerlidir.

Bu durumda Filistin’e ve Kudüs’e mahsus, her biri farklı bakış açılarıyla ve çok yönlü bağlarıyla arapsaçına dönmüş tarihi bilgileri unutmak için değil, nostalji etkisiyle onun bizi korkutarak uyutmaması için, iki kapak arasında hıfzederek, günü geldiğinde tekrar indirmek ve yararlanmak üzere rafa kaldırmalı ve ecdat emaneti olan Filistin ve Kudüs için, şu yaşadığımız zamanda, dolayısıyla elan bizim tanıklığımızda gerçekleşenlere göre bir bakış açısı ve savunma azmi yüklenmeliyiz.

Zira, geçmişe takılıp kalırsak, şu haliyle Kudüs meselesi, İbrahim Karagül’ün sıkça vurguladığı gibi, yarın Mekke ile Medine’nin Amerika’ya ve dolayısıyla İsrail’e teslimine emsal oluşturacaktır.

Bu korkutucu durum ne Suudi Arabistan’ın ne de zikrettiğimiz diğer valiliklerin umurlarında değildir.

Karşılıklı düşmanlıkta iyi örgütlenmiş kardeşler olarak FKÖ ile HAMAS’tan, Filistin ve Kudüs adına, onurlu, olumlu bir duruş beklemek mümkün değildir.

Şanlı tarih hak ettiği yerde dursun. Şimdiki zamanda yaşadığımız zilleti sona erdirecek bir yolu ivedilikle bulmak zorundayız.

Geçmişteki yanlışlara maruz kalmayı hak ettiğimizi kabul ederek, o yanlışları yanlış tartışmaya son vermekle işe başlayabiliriz.

Yanlışlar dışımızdan, yanlış tartışmalar içimizdendir.

Kendi içimizde yaşadığımız bozgunculuk, ahlaksızlık, düşmanlık, kindarlık, yanlış tartışmaların menabıdır.

Ömer Lekesiz / Yeni Şafak Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat