Zihinler hiç olmadığı kadar karıştı

  • GİRİŞ28.10.2013 08:28
  • GÜNCELLEME28.10.2013 10:27

Ülkemiz, yine son derece hassas bir dönemden geçiyor. İç ve dış siyaset iç içe geçmiş, "yumurta mı tavuktan, yoksa tavuk mu yumurtadan çıktı?" örneğinde olduğu gibi, zihinler hiç olmadığı kadar karışmış durumdadır.

İlk yazımı, tüm bu zihin karışıklığını giderecek bir konu üzerine yazmayı düşündüm. Nedense hiç zorlanmadım. Hemencecik buldum. Sorunun cevabı dedelerimizin, babalarımızın, bizim ve çocuklarımızın hiç de yabancı olmadığı,  tüm zamanların değişmez ana gündemi olan Ortadoğu.

Menfi ya da müspet, yaşadığımız tüm olaylar büyük ölçüde bize içinde bulunduğumuz coğrafyanın bir hediyesi değil midir? Ortadoğu tarihine kısa bir bakış bile bu gerçeği görmemizi sağlayacaktır.

Ortadoğu, yazılı tarihin başlangıcı M.Ö 3500 yılından günümüze kadar olan dünya tarihinin şekillenmesinde sadece önemli değil, determinant yani belirgin rol oynamıştır. Sümerlerden Mısırlılara kadar ilk medeniyetler bu topraklarda neşv-ü nemâ bulmuştur. Dünya tarihinin ana omurgasını oluşturan üç büyük semavi din yine bu coğrafyada ortaya çıkmıştır. Keyhüsrev'den İskender'e, Romalı generallerden Fatih'e kadar tüm büyük fatihlerin yolu bu topraklardan geçmiştir.

Çengiz Çandar'ın dediği gibi, Ortadoğu yerkürenin en gizemli ve değerli toprak parçasıdır. Zira doğu ile batı, kuzey ile güney arasında tüm kara ve suyolları bu coğrafya üzerinden geçmektedir. Tüm bunlara dini merkez olması, verimli toprakları ve zengin yer altı kaynaklarını ilave edilecek olursa önemi daha iyi anlaşılacaktır.

 Batı, bu eşsiz jeopolitik ve jeostratejik değeri kavramakta gecikmez. 18. Yüzyıldan itibaren tüm kaynaklarını bölgeyi hâkimiyeti altına almak için harcar ve bunda da başarılı olur. 20. Yüzyılın başında Ortadoğu üzerinde mutlak bir hâkimiyet kurar ve onu çıkarları doğrultusunda istediği gibi yeniden yapılandırır. Yüzyılın başında batının kurduğu o sistem günümüzde de hâlâ geçerliliğini sürdürmektedir.

Tüm bunların ışığında, dünya hâkimiyetinin Ortadoğu'dan geçtiğini söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. Ortadoğu, ya dünyaya hâkim olan güçleri kendi bağrından çıkarmış, ya da o güçlere ev sahipliği yapmıştır. Ortadoğu'yu kontrol altına alamayan hiçbir güç dünya hâkimiyetinden bahsedemez. ORTADOĞU'NUN DA KİLİDİ BÖLGENİN EN ÖNEMLİ SAÇ AYAĞI OLAN TÜRKİYE'DİR.

Bundan dolayıdır ki, bölgede özellikle Türkiye'de meydana gelecek köklü bir değişim ve dönüşüm, dünya sisteminde de önemli bir değişimlere neden olacaktır. Aslında bizim bu topraklarda sıradan, yerel olarak gördüğümüz her şey küreseldir, dolayısıyla çok önemlidir. Hele ki bu, Türkiye'yi gerçek anlamda bağımsız ve etkin bir konuma getiren on yıllık sessiz devrim olsun. Nev-i şahsına münhasır bu devrimin ve mimarlarının etkilerini kendi ülkemiz ve yakın coğrafyamızda şimdiden görebiliyoruz. Güç dengesindeki bu değişimin uluslararası platformda belirgin bir şekilde hissedilmesi çok zaman almayacaktır. BÖLGEDE BİR ŞEY DEĞİŞTİ, DÜNYADA HER ŞEY DEĞİŞECEKTİR.

Bu gerçeği göz ardı ederek yapılan tüm analizler eksik ve yanıltıcı olmaya mahkûmdur. Mayıs ayından itibaren sıkça şahit olduğumuz bu tarz çözümlemeler, körün fil tarifi gibi bizim resmin tamamını görmemizi engellemektedir. Belki kısmi bir gerçeklikten yola çıkılıyor ama tamamen yanıltıcı bir sonuca varmamıza neden oluyor.

Bu sorunlu bakış açısı yüzünden, ne vesayetçi müdahale girişimlerini, ne gezi olaylarını, ne de başta Başbakanımız olmak üzere kritik noktalardaki bazı devlet adamlarının bilinçli bir şekilde yıpratılmasını anlayabildik. Bir başka değişle ağaca odaklanıp ormanı görmemezlikten geldik.

Oysa bize bir şekilde dayatılan o sosyolojik gözlükleri çıkararak hadiselere objektif bakabilsek; ne bu zihinlerdeki algı karışıklığı olacak, ne de istenilen hedefe ulaşılması gecikecekti. Bundan dolayıdır ki, bu köşede ele alınacak tüm siyasi hadiseler, Ortadoğu'nun önemi bağlamında değerlendirilecek ve çoğu zaman yanıltıcı sonuçlar doğuran, kısmi gerçekliğe dayalı tespitlerden uzak durulacaktır.

İnanın o zaman, ağır kavramsal ve epistemolojik tartışmaların gölgesinde kalan bu güç savaşının ne kadar basit olduğunu anlayacağız. Siz bu mücadeleye,  batı emperyalizmine karşı bölge halklarının şanlı direnişi deyin; ben, yeni paradigmalar üzerine yeni Ortadoğu'nun kurulması diyeyim. Aslında sonuçta tek gerçeğe geliyoruz:  Hak-Batıl mücadelesi. Olay bu kadar açık ve basit.

Bizi bekleyen önümüzdeki çetin sürece feraset ile bakma ve hareket etme umudu ile…

Yorumlar1

  • Bir Allahın kulu işte 10 yıl önce Şikayet Et
    HOŞ GELDİNİZ HOCAM!!!. Varlığınız, düşünceleriniz,kaleminiz hayırlara vesile olsun inşaallah.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat