AK Parti bölünüyor mu?

  • GİRİŞ12.11.2013 09:44
  • GÜNCELLEME12.11.2013 10:05

Geçen hafta Başbakan'ın öğrenci evleri konusundaki açıklamaları ve buna karşı sözde muhafazakâr aydın ve siyasi kesimin takındığı tavır söz konusu yazımızda vardığımız sonucu teyit etmiş, bu noktada da ne kadar haklı olduğunuzu göstermiştir.

Başbakanın öğrenci yurt ve evleri noktasındaki açıklamaları, marjinal gruplar dışında sol ve liberal bakış açısına sahip ailelerin bile altına imza atacağı nitelikteydi. Hatta ve hatta gayr-i Müslimlerin bile buna müspet baktıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim Başbakanın bahsettiği tarzda bir denetim kısmen de olsa Batı'da uygulanmaktadır.

Zaten bu noktada ulusal ve radikal sol dışında ne CHP ne de diğer muhalefet partileri aşırı tepki göstermedi. Belki de seçimlere yaklaşılırken AK partiye malzeme vermek istemediler. Tepki hiç beklenilmedik bir yerden geldi. Muhafazakâr siyasi ve aydın kesim,  bu noktada Başbakana sahip çıkmadı. Büyük bir bölümü belki çekindiği için açıkça cephe almadı ama kıyıdan köşeden eleştirmeyi de ihmal etmedi. Bazıları daha ileri giderek, bu uygulamaları 28 Şubat sürecindeki baskıcı, vesayetçi uygulamalarla eşdeğer olduklarını, dolayısıyla bu tarz bir denetime özgürlük açısından karşı olduklarını açıkladılar.

Hâsıl-ı kelam, muhafazakâr siyasi ve aydın kesim, hastalıklı bakış acısını bu konuda da göstermiştir. Bağrından çıktığı, omuzlarından yükseldiği kesimi bir kez daha yalnız bırakmaktan ve ona ihanet etmekten çekinmemiştir. Karşı taraftan gelecek, bak bu farklı diğerleri gibi değil, aydın bir dindar övgüsü ve belki onu takip edecek kartel medyasından bir iş teklifi olasılığı için tüm bunlar değer mi? Her zaman diyoruz, GAFLET SONUÇLARI İTİBARİYLE İHANETTEN DAHA VAHİM NETİCELER DOGURUR.

Gecen haftaki polemik, iki noktayı net bir şekilde ortaya çıkarmıştır.

Bunlardan ilki şudur: şimdiye kadar özgürlük, özelliklede inanç özgürlüğü noktasında atılan adımların en büyük hatta tek mimari ve uygulayıcısının Başbakan ve çok yakın çalışma arkadaşlarının olduğu bir kez daha görülmüştür. Parti ve camia içinden gelen tüm engelleme ve yavaşlatma çalışmalarına rağmen bu adımları atmışlardır.  İlerde bu dönemin tarihi yazıldığında, aslında en büyük engelin hiç ummadığımız kişi ve yapılar olduğunu şaşırarak okuyacaksınız.

Başbakanın bazılarının sıklıkla eleştirdiği o Kasımpaşalı, tavizsiz, sıra dışı tavrı olmasaydı, bu gün ne askeri ne yargı vesayeti bitmiş olur ne de bir dönem hayal gelen o özgürlükçü açılımlar yapılmış olurdu. Sivil bir Cumhurbaşkanına sahip olmamız, 12 Eylül referandumu, 4+4+4, türban yasağının kalkması, vesayetin kalkması Başbakanın bu uzlaşmaz tavrının doğrudan sonucudur.

Yoksa zemin ve zaman hala müsait değil temkinli olalım havasında devam edilseydi 12 sene önceki Türkiye'den çok farkımız olmazdı. Başbakan için sıklıkla ifade edilen entelektüel derinliği yok, fevri hareket ediyor eleştirileri aslında bu millet için bir avantaj olmuştur. Biz yabancı dil bilen, entelektüel derinliğe sahip olanları da gördük.

Acaba, ülkenin, entelektüel derinliği olan sanatçı şair ruhlu siyasilerden ziyade akıllı, cesur, dirayetli, pragmatist ve her şeyden önemlisi inançlı liderlere ihtiyacı oldugunu ne zaman anlayacağız. Ne çabuk unuttuk,  şair ruhlu Ecevit ile çok iyi yabancı dil bilen Çiller ya da koalisyonun içinde yer alan Erdal İnönü dönemini. DEMEK Kİ NEYMİŞ,  MİLLET BAŞBAKANDAN, FELSEFE VE YABANCI DİLDEN ZİYADE SOFRASINDA EKMEK, BAŞININ ÜSTÜNDE ÇATI, ALTINDA ARABA, İNANÇLARINI KOLAYCA YAŞAYABİLECEK ÖZGÜR BİR ÜLKE , KISACASI İCRAAT İSTİYORMUŞ.

Diğer önemli nokta ise, bu polemik bize 2002'de ki AK parti troykasında ki çatlağı bir kez daha gösterdi. Aslında yeni değil uzun süredir var, ama fitneye mahal vermemek için görmemezlikten gelinip tevil edilmeye çalışıldı. En son Sayın Bülent Arınç'ın televizyondaki açıklamalarıyla iş iyice şirazeden çıktı. Anlaşılan çatlak çok derin, gezi sonrası gibi şimdi de kısmi bir anlaşma yoluna gidilse de işin tekrar su yüzüne çıkacağı aşikâr gibi gözüküyor.

Yukarda da değindiğim gibi Başbakan, sadece dışardan değil içerden de bir şekilde engellenmeye ya da yavaşlatılmaya çalışılıyor. En son olayda da böyle oldu, Bülend Arınç emr-i vaki yaparak Başbakanın bu noktada geri adım atmasını sağlamak istedi. Ama Başbakanın da ben sözümün arkasındayım demesiyle Arınç çok zor duruma düştü. Eğer başbakan böyle dememiş olsaydı zayıf bir liderlik görüntü vermiş olacak itibar kaybına uğrayacaktı. Siyaseten Başbakan doğru olanı yaptı.

Aslında sorun bazılarının kendini güncellemeyip hala 2002'lerde kalmış olmasıdır. Başbakanı 2002'deki gibi Troyka'nın sırada bir parçası olarak görüyorlar ve eşit şekillerde yönetimde söz sahibi olmak istiyorlar. Oysa köprünün altında çok sular aktı. Başbakan ülke içinde ve dışında hiç olmadığı kadar kuvvetli ve prestijli. Sarıgül'ün de değindiği gibi o artık bir dünya lideri. Dava arkadaşlarının bu gerçeği görüp ona göre hareket etmesi gerekiyor.

Geziyle ortaya çıkan uluslararası tertip istedikleri sonucu alamasalar da belirledikleri çerçevede icraatlarına devam ediyorlar.  Bilerek ya da bilmeyerek bu tertibin bir parçası olunmamalıdır. Önümüzdeki sene çok çetin geçecek. Çok önemli iki secim var. Herkesin ayağını denk alması ve kimsenin dolduruşuna gelmemesi gerekiyor. Önümüzde bir Abdüllatif Şener örneği var. Heva ve heveslerine uyarak hizmetlerle dolu siyasi bir siyasi hayatı kötü bir finalle sonuçlandırmamak gerekir.

Bu noktada, Başbakandan beklenilen, özgürlükler ve müesses nizamla mücadele noktasında tavizsiz ve cesur tavrını devam ettirmesi, bu mücadelenin engelleme ya da yavaşlatılması bağlamında kendisine yapılan sözde dostça telkin ve dayatmalara kulak asmamasıdır.

Başbakan, bu noktadan sonra, siyasi olarak bazı zor kararları almak zorundadır. Bunu hiç ertelemeden bir an önce yapması gerekir. Zira kendisini bekleyen çetin mücadele sürecine bu dağınık parti görüntüsüyle girmemesi gerekir. İkincisi ise eğer böyle bir zor karar alınacaksa, bunun hem siyaseten çok güçlü olduğu böyle bir dönemde hem de kendisinin yüzde yüz haklı olduğu bir konu münasebetiyle olması stratejik olarak uygundur. Eğer bu karar bazı maslahatlar öne sürerek ertelenirse, ilerde tam seçimlerin arifesinde nüksetmesi durumda daha vahim sonuçlar doğurabilir.

Parti içinde böyle bir bölünme görüntüsü en azından kısa vadede ülke için bir şerdir. Ama ben bunun orta ve uzun vadede hem parti hem de ülke acısından büyük bir kazanç olduğuna inanıyorum. Başbakan ve AK parti zor gibi görülen bu süreçten daha önce birçok kez olduğu gibi güçlenerek çıkacaktır.

İnşallah bu şerden hayır çıkacak ve ülke, küresel ve lider ülke olma yolundaki bu kutlu ilerleyişine emin adımlarla devam edecektir.

Ömer Turan - Haber 7

turanomer1972@hotmail.com

Yorumlar3

  • Malik Eşter 10 yıl önce Şikayet Et
    Bravo sayın yazar . çok doğru,ak parti gerekli temizliği şimdi yapmalı,seçim döneminde daha zararlı olacağı kesin,bu bir,diğeri müslüman yazar ve aydınlarla ilgili tespit tamamen doğru,yazıklar olsun onlara,bu da iki,ama eğer başbakanın dedikleri yapılmaya başlansa o ahmaklar hemen bu tarafa geçerler,yüzleri kızarmadan,bu da üç
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • abdulhamid 10 yıl önce Şikayet Et
    İnşallah bu şerden hayır çıkacak.. güzel bir analiz. İnşallah hak şerleri hayr eyler.
    Cevapla
  • Tuvad Nıdya 10 yıl önce Şikayet Et
    ak partide bir bölünme varmı yok mu bilemem ama. başbakana karşı,liberal ve sadece demokrat olarak tanımlanan ya da ılımlı islam projesine yaslanmış bir akp benden asla oy alamaz...kişilere takılmam,liderci de değilim ama ak parti konusunda başbakanı ve onun şahsında şekillenmiş siyasi tavrı destekliyorum yoksa diğer bazılarının abdullatif şenerden çok da farkı yok bence...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat