Başbakanın önündeki en büyük engel AK Parti mi?

  • GİRİŞ15.11.2013 09:00
  • GÜNCELLEME15.11.2013 11:02

Neticede insanoğlu arzu etmediği bir şey söz konusu olduğunda fıtraten üç maymunu oynar: görmez, duymaz, konuşmaz. Bunun mümkün olmadığı noktada olayları olması istediği gibi tevil eder.

Ben de bu noktada sizden farklı düşünmüyorum. Tek farkım, OLMASI GEREKENİ DEĞİL DE OLANI YAZMAM. Maalesef temenniler gerçeği değiştirmiyor. Keşke değiştirseydi de, biz de bu satırları yazmak zorunda kalmasaydık. GALİLEİ'NİN DEDİĞİ GİBİ DÜNYA YİNE DÖNÜYOR.

Kısacası, biz yok desek de, fitne desek de, ne o yok oluyor ne de fitne ortadan kalkıyor. Aksine gerektiğinde müdahale edilemediği için fitne derinleşerek büyüyebiliyor, müdahale edilmeye karar verilince ise çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor.

Bu noktada en doğru ama bir o kadar da zor olanı gerektiğinde KRAL ÇIPLAK diyebilmektir. Kınayanın kınamasından sakınmadan gerçeği korkusuzca dile getirebilmelidir. Gerçek bir yazar, sürü psikolojisinin zihinleri kısırlaştıran o korkunç etkisinden kurtulmasını bilmelidir. Ancak o zaman gerçek manada bir katkı sağlar. Biz bu satırlarda bunu yapmaya çalışacağız.

İlk önce şu gerçeği kabul etmemiz lazım; AK Parti'nin üst düzey yönetiminde görüş farklılıkları uzun süredir vardı. Bu farklılıklar son dönemde sıradan fikir ayrılıklarının çok ötesine geçti.  Bir kesim AK Parti'li kendi Başbakanını hedef alır hale geldi. O kadar ki bunu canlı yayında hem de kışkırtıcı bir dille ifade etmekten çekinmiyorlar. Her ne kadar taraflar tarafından inkâr edilse de, bu ayrışma bu gün itibariyle su götürmez bir gerçektir.

Aslında ayrışma ne birkaç isim ne de son birkaç ayla sınırlı. Yani yapısal ve kronik bir sorunla karşı karşıyayız. Bu sorun Partinin kurulduğu tarihten itibaren var. AK Parti temelinde bir koalisyondu. Şartlar hiç olmaması gereken isimleri partide önemli noktaları getirdi.

Bu isimler sıradan isimler olmayıp, statükocu müesses nizamın parti içindeki uzantıları idi. Bunlar dışardaki sisteme paralel içerde de bir müesses nizam kurdular. Partinin kurulmasına da ancak öyle göz yumuldu. O zaman için yapılması gereken, çok doğru bir karardı. Yoksa bu günlere gelemezdik.

Başbakan 11 yıldır sadece dışardaki yerleşik sistemle değil onun içerdeki uzantısı derin yapıyla da mücadele etmek zorunda kaldı. İçerdeki bu direnç bazı şeylerin bu kadar zor ve geç olmasında belirgin rol oynamıştır.

Parti içindeki derin yapı homojen olmayıp kendi içinde üçe ayrılıyor;

İlki, Turan Çömez örneğinde olduğu gibi devlet içindeki farklı güç odakları ile organik bağı olan görevli kişiler. Bunların Ergenekon'la ilişkisi olanlar büyük bir darbe yediler ve önemli ölçüde parti içindeki etkisini kaybettiler. Ama diğer güç odakları ile birlikte hareket edenler hala etkin. Aslında bunların başlarda, yani iktidar olunup da muktedir olunmadığı dönemlerde bilerek veya bilmeyerek önemli hizmetleri olmuştur. O sıkıntılı süreç biraz da bunların girişimleri ile tedrici olarak aşılabilmiştir.

İkinci grup, ise eskinin mücahitleri yeninin hızlı müteahhitleri olan iş adamlarıdır. Bunlar da çıkarları gereği müesses nizamla bir çatışmaya girilmesini hoş karşılamadılar. İktidarı, dolayısıyla ihaleleri kaybetmemek için yerleşik düzenin tepkisini çekecek girişimlere hep karşı çıktılar. Bunlara kalsaydı, ne Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olur, ne 12 Eylül referandumu olur ne de her biri devrim olan açılımlar gerçekleşirdi.

Son grup ise hala Gezinin uluslararası bir tertip olduğunu anlamayacak kadar gaflet içinde olan naifler ile kompleksli, kimlik bunalımı yaşayan sözde muhafazakâr aydın ve siyasi kesimdir. Hatırlayın, bu kesim yazı ve demeçleriyle bir şekilde Gezicilere destek vermiştir ya da en azından sessiz kalmıştır. Başbakanın havaalanı konuşmasından sonra büyük kısmı tırsıp geri çekildi ama hala kenardan köşeden eleştirmekten geri kalmazlar.

Bu üç grup, fikri bağlamda tamamen birbirine zıttır. Ama kullandıkları argümantasyon (germeyelim, onları da anlayalım, hoşgörülü olalım vesaire ) ve ondan çıkardıkları sonuç noktasında uyumludurlar.

Bu uyumu birçok olayda görmek mümkündür. Ama sadece birkaç ay önce meydana gelen Gezi olaylarına bakmak ve o zor süreç içindeki bazı tavır ve demeçleri söyle kısaca göz atmak yeterli olacaktır.

Bu kesim açıklamaları ile Başbakanı olayların bir numaralı müsebbibi ve çözümünün önündeki en büyük engel olarak gösterdi. Başbakanı, çevre duyarlılığına sahip barışçıl gösteri yapan çocukları polis gücüyle ezen bir diktatör olarak yansıttılar. Hatırlayın,  Başbakan Fas'ta iken burada yapılan bazı açıklamaları. Onlar öyle bizim temenni ettiğimiz gibi danışıklı dövüş olmayıp bizzat Başbakanı hedef alan açıklamalardı. Ne Parti, ne de teşkilatların üst düzey yönetimi Başbakanın yanında durdu. Bırakın durmayı onu zor durumda bırakan demeçler verdiler. Kimi, bu çocukları da anlamak lazım diyerek gezicileri açıktan savundu, kimi kem küm etti, kimi işler sakinleşinceye kadar ortada gözükmedi. Hasıl-ı kelam biz o bir haftada Vefa'nın meğer sadece bir semt ismi olduğunu bir kez daha anladık.

Başbakanın dik duruşu ve havaalanında yaptığı konuşmayla bunların çoğu çil yavrusu gibi dağıldı. Ertesi gün, aslında Başbakan haklı, biz hiç olaya o açıdan bakmamıştık gibi kıvırma tarzı yorum ve demeçler zirve yaptı. Hafıza-i beşer nisyan ile malul de olsa ortak hafıza ve tarih her şeyi kayıt altına aldı.

Aslında bu bahsettiğimiz kesimin ihanet veya gafletini Başbakanın karşılanma sürecinde de görmek mümkündür. Biraz hafızanızı zorlasanız hatırlarsınız. Gerek genel merkez, gerekse İstanbul teşkilatı ilk başta bir karşılama olmayacağını söyledi. Ama yüzbinler kendiliğinden toplanınca sahip çıkmak zorunda kaldılar. Yine aynı kesim dev mitinglerin yapılmasına yine bildiğimiz gerekçelerle karşı çıktılar. Gerilim olur, fitne olur şöyle olur, böyle olur.

Oysa tam tersi oldu. Gerek o günkü tarihi karşılama gerekse milyonların katıldığı dev mitingler bazılarının hevesini kursağında bıraktı. Gerilim oluşturmayı bırakın daha mevcut olan kargaşa ortamına son verdi.

Eğer Başbakanın o tavizsiz tavrı ve onu destekleyen o halk hareketleri olmasaydı, bugün Mısır'ın yerinde Türkiye, Mursi'nin yerinde Başbakanımız olurdu. Başbakanın ezber bozan o tavrı ve milletin başbakanına sahip çıkması bu büyük oyunu en azından o gün bozdu.

Bu ve buna benzer örnekleri çoğalmak mümkündür. Ama buna ne zamanımız, ne de yerimiz yeter. Tüm bunların ışığında şu sonuca rahatlıkla varabiliriz;

Kuruluşundan itibaren, AK Parti'nin içinde, onu sistem dâhilinde kalmaya zorlayan derin bir yapı var. Başbakan müesses nizamı değiştirmek için her adım attığında karşısında ilk önce bu yapıyı buldu. Makul diyebileceğimiz açıklamalarla Başbakanı fikrinden döndürmeye ya da alınan kararları yumuşatmaya çalıştılar. 12 Eylül referandumuna kadar bunda hayli de başarılı oldular.

Başbakanın değişim ve dönüşüm konusunda ısrar etmesi ve şartların değişmesi, bu yapının Başbakanla çatışmasını kaçınılmaz hala getirdi. Başlarda sessiz sedasız devam eden fikir ayrılıkları geziyle beraber su yüzüne çıktı. Seçimlere doğru yaklaşıldıkça da sık sık nüksediyor ve etmeye de devam edecek gibi.

Burada söz konusu olan sadece birkaç kişi değil, derin bir yapıdır. Bunu birkaç kişiyle özdeşleştirmek çok büyük hata olur. Uluslararası bağları oran derin ve bir o kadar güçlü olan karmaşık yapıyla yüz yüzeyiz.

Başbakan parti içinde çıbanbaşı haline gelen bu yapıyı bir an önce, hem de ne pahasına olursa olsun tasfiye etmek zorundadır. Bunu yapmadığı takdirde ilerde küresel güç olma yolunda atması gereken adımları atamayacaktır, atsa dahi gezide gördüğümüz gibi büyük zorluklarla karşılaşacaktır. Hatta ve hatta bu yapı yeterince güçlendiği noktada parti içinde hizipler oluşturmaktan ve partiyi bölmekten çekinmeyecektir. O kadar da değil diyenlere Özal sonrası ANAP'ın durumunu hatırlatırım.

Sorunlar zamanında müdahale edilmezse kangrene dönüşür. O zaman kangren olan kesimi kesmek zorunda kalırsınız. Duygusal davranıp ona da cesaret edemezseniz bu sefer de tüm uzvunuzu hatta hayatınızı kaybedersiniz.

Gereken radikal kararların bir an önce alınması duası ve umuduyla…

Ömer Turan
turanomer1972@hotmail.com

Yorumlar2

  • Hakki Bekar 10 yıl önce Şikayet Et
    Sizi Harâretle Tebrik Ederim. Ülkemizde sizin gibi dosdoğru yazanlar genelde sesini duyurma fırsatı bulamaz. Ümit ederim sizin üstünüze gelmezler susturmak için. Burada olmazsa da başka yerde yazın. Sizin gibi yazabilenlere ihtiyacı var ülkenin. Tekrar tebrik ederim. Dr. Selçuk Bekâr
    Cevapla
  • SİNAN KAYA 10 yıl önce Şikayet Et
    Müthiş analizler.. Gerçekten de harika bir yazı olmuş. Ak Parti nin içine yerleştirilmiş sistemin ve bazı kesimlerin adamları olduğu muhakkak. Erkan Mumcu olsun, Abdüllatif Şener olsun ki bu iki şahıs açık bariz ve karanlıktaki lamba gibi parıldayan iki örnek. Bu iki örnek buz dağının görünen kısmı, birde görünmeyen hala beklemede olan buz dağının altı var.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat