Çatışma mı, uzlaşma mı?

  • GİRİŞ22.11.2013 09:24
  • GÜNCELLEME22.11.2013 09:24

Dinden siyasete, hemen hemen her şeyi bu kavramlar üzerinden yorumlar hale geldik. Bu kavramların zıddı olan mücadele, çatışma,  buğz gibi kavramlar ise sistematik bir şekilde kötü yansıtılıyor.

Bu kavramsal bakış açısı özellikle son dönem Müslümanlarında o derece kabul görmüştür ki, aksini iddia etmek ve söylemek nerdeyse imkânsız hale gelmiştir.  Söyleyenler ise ya ciddiye alınmamışlar, ya da dışlanmışlardır. Bu kavramsal bakış açısı aslında İslam'ın içini boşaltmaya yönelik çok büyük bir projenin en önemli ayaklarından biridir. Ama şimdilik ona değinmeyeceğim.

Konumuza gelecek olursak, davranış şekillerinin bizatihi kendisinden ziyade o davranışın sergilendiği mekân ve zaman çok önemlidir. Bir mekân ve zaman diliminde çok hoş olmayan bir davranış şekli başka bir mekân ve zaman diliminde uygun hatta gerekli olabilir. Somuta indirgemek gerekirse, öz eleştiri karşısında sinirlenmek ne kadar kötü ise, başkasına karşı yapılan bir haksızlığa tepki gösterip sinirlenmek de o kadar doğrudur. Mazluma hoşgörülü, zalime şedit olmayı da bu çerçevede ele almalıyız.

Kaldı ki, bu noktada bir Müslümanın hiçbir şekilde zihin karışıklığı olmamalıdır. Zira, Kur'an ve sünnet bu noktada çok açıktır. Müslümanlar, emri bil maruf nehyi anil münker yapmakla mükellef tutulmuştur. Bize dayatılan bakış açısının aksine, Kur'an, bizim bazı kesimleri sevmemizi diğer bazı kesimleri ise buğz etmemizi, onlarla dost olmamamızı açık bir şekilde emrediyor. Ama biz her nedense, kelimelerinin gizemine kapılıp bu temel ilkeleri reddeden ifadeler kullanıyoruz.

Bu hastalıklı bakış açısı, siyaseti algılayış şeklimize de damgasını vurmuştur. Orada da uzlaşma ve hoşgörü erdemli davranış; mücadele ve çatışma ise kötülüklerin anası olarak dayatılıyor. Oysa adalete giden yolda bir engelle karşılaşıyorsanız ve o engeli aşmanız sizin mücadele etmenizi ve çatışmanızı gerektiriyorsa, o noktada mücadele ve çatışma erdem olmanın da ötesinde bir zorunluluktur. Siyasette daha ziyade uzlaşma kavramı üzerinde durulmuş, adeta kutsallaştırılmıştır. Aslında uzlaşmadan kasıt, sizi siz yapan değerlere sırtınızı dönüp azınlık ve batı anlayışını siyasetin temel prensiplerinden biri haline getirmektir. Bunu yapanlar şair ruhlu siyasetçiler, karşı çıkanlar ise diktatör olarak gösterilmiştir.

Bu algı AK Parti'ye de empoze edilmek istendi. Bazı noktalarda kısmen de olsa başarılı oldular. Ama Başbakan'ın ezber bozan tavrı ve dik duruşu bu oyunu bozmuştur. Başbakan, tavsiye edildiği gibi yerleşik düzenle uyum içinde çalışmayı kabul etmemiş,  çatışma yolunu seçmiştir. Zaman zaman stratejik olarak geri adım atmak zorunda kalsa da, 11 yıllık iktidarı döneminde bu tavrından taviz vermemiştir.

Nitekim, o mücadele ve çatışma sayesinde on yıl önce imkânsız gibi gözüken birçok şey gerçek olmuştur. Tavsiyelere kulak verilip uzlaşma yoluna gidilseydi ( Cumhurbaşkanı seçimi, 12 Eylül referandumu, açılımlar) bugün kesinlikle bu noktada olunmazdı. AK Parti de muhtemelen ANAP örneğinde olduğu gibi kısa sürede yıpranır, ikinci dönemden itibaren koalisyon sürecine girerdi.  Ama AK Parti çatışma yolunu seçerek kendi önüne konan bariyerleri aşmış, onları aştığı ölçüde de başarılı olmuştur. Başarısının altında yatan da işte bu mücadele azmidir.

AK Parti şu an itibariyle tam bir eşiktedir. Ya bu eşiği geçerek gelişmiş devletler statüsüne çıkacak, ya da geçemeyerek gelişmekte olan devletler liginde kalmaya devam edecektir. Aslında AK Parti potansiyelinin çok küçük bir kısmını kullanmıştır. Şimdiye kadar yaptıkları bundan sonra yapacaklarının yanında devede kulak kalabilir. Ama bunun için ilk önce o zihinlerdeki bariyerler kırılmalıdır. Peki, AK Parti bunu özellikle de bu zor dönemde yapabilir mi?

Sorunun cevabı ilk dönem takip edilen politikalarda gizlidir. Nasıl ki o zaman uzlaşma değil çatışma seçildi ve engeller bir bir aşılarak bu noktaya gelindi;  şimdi de kulaklara fısıldanan tehdit karşımı tavsiyelere kulak asılmadan aynı kararlılık ve cesaretle devam edilirse, niye olmasın? Aksi bir politikanın kabul edilmesi, bırakın yeni bir safhaya çıkmayı daha önceki kazanımları da tehlikeye atacaktır.

Kısacası, ne siyasi ahlak ne de reel politika Başbakan'a direnmekten, çatışmaktan başka seçenek bırakmıyor. Başbakan bu sefer içerdeki bazı unsurlarla da çatışmak zorunda kalacaktır. O iç hesaplaşmayı yapmadığı sürece, hayati önem taşıyan asıl mücadeleyi yapamaz.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı, Başbakan herkesin hararetle önerdiği uzlaşmadan ziyade mücadeleden yana tavrını koymalı ve içerde çıbanbaşı haline gelen bu sorunu en güçlü olduğu şu dönemde çözmelidir. Zira duygusal davranılıp bu yapılmadığı takdirde çok daha büyük bedeller zorunda kalacaktır. Ülkenin ve partinin çıkarları bu noktada güvercin değil şahin olmayı gerektiriyor.

AK Parti evinin içindeki bahar temizliğini bu sene bahar gelmeden yapmalıdır. Zira baharda yapacak çok işi olacak.

Ömer Turan - Haber 7

turanomer1972@hotmail.com

Yorumlar2

  • İnal Çelikçi 10 yıl önce Şikayet Et
    teşekkürler.... güzel bir yazı...zihnimizde biriktirdiğimizi açıklayıcı cümlelerle ifade etmişsiniz.sürekli "hoşgörü" nün bir de insani boyutu var aslında: sizi şahsiyetsiz kılıyor...sen kimsin diye soranlara verecek bir cevabın kalmıyor.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • livefromchina 10 yıl önce Şikayet Et
    Dogru diyorsunuz. "emri bil maruf nehyi anil münker" emrinden yola cikarak cok guzel bir cozumleme yapmissiniz. Sizi tefsir-kelam kursulerinde gormek isteriz. Acaba ayette bahsedilen iyilik ve kotuluk kavramlari Islam'a gore iyilik/kotuluk kavramlari midir yoksa siyasete gore iyilik/kotuluk kavramlari midir? Adini anmak istemediginiz "bugzedilmesi gereken" kesim Islam'a gore kotuluk mu yapmaktadir? Yoksa siyasi olarak mi kotuluk yapmaktadir? Islam'a gore kotuluk yaptiklarini marjinal kesimler haricinde dillendiren gormedim henuz. Umumiyetle Allah razi olsun deniliyor. Yok eger siyasi acidan size kotulukleri dokunuyorsa bunu hangi Islam'i degere dayandiracaksiniz. Bunu dayandiracaginiz Islami deger asagidaki Hadis-i Serif ile paralel midir? Birbirinize buğz etmeyin, haset etmeyin, arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun! (Buhârî, Edeb, 57, 58)
    Cevapla Toplam 9 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat