ABD'den İran'a hayat öpücüğü

  • GİRİŞ29.11.2013 09:38
  • GÜNCELLEME29.11.2013 09:38

BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ile Almanya nükleer programın sınırlandırılması karşılığında 34 yıldır İran'a uygulanan ambargoların hafifletilmesini kabul etti.

Sıradan gibi görülen bu anlaşma bölgedeki dengelerin yeniden belirlenmesi noktasında çok önemli sonuçlar doğurabilir. Bu anlaşmanın en büyük kazananı şüphesiz İran'dır. İran gerek Suriye meselesi gerekse ekonomik sorunlar yüzünden son yıllarda ciddi bir darboğaza girmiş, büyük bir açmazla karşı karşıya kalmıştı. Ahmedinejad gibi en azından görünüşte radikal görülen liderlerin politikaları bu durumu daha da kötüleştirmişti.

Buna benzer bir durum daha öncede yaşanmıştı. 90'larda Savaş ve Devrim halkta bir yılgınlık doğurmuştu. İran derin devleti, kontrolü gevşeterek bu yılgınlığı aşma yoluna gitti. Hatemi'nin seçimi bu politikanın bir sonucudur. Seçim ve onun oluşturduğu olumlu hava, devrimin karşılaştığı darboğazı aşmasını sağlamış, onu küllerinden yeniden doğurmuştur.

Son dönemde ki darboğazı aşmak için uygulanan yöntem öncekinden çok farksız değildir.  Ahmedinejad'ın içerde ve dışarda estirdiği sert havayı ancak Hatemi örneğinde görüldüğü gibi ılımlı bir lider dağıtabilirdi. İşte Ruhani bu amaçla Cumhurbaşkanı seçildi ya da seçtirildi.

İktidarda olduğu kısa döneme bile baktığımızda, Ruhani'nin seçilmesinin İran acısından ne kadar isabetli bir karar olduğu ortaya çıkar. Ilımlı tavır ve bakış acısıyla hem içeride hem dışarda çok olumlu hava oluşturmuştur. Müzakereler konusunda Batıyla varılan anlaşma bu olumlu havayı adeta İran acısından bir bahara dönüştürmüştür. İran halkı bugün düne göre geleceğe daha umutla bakmaktadır. Uluslararası kamuoyunun İran'a bakış açısı 34 senedir hiç bu kadar müspet olmamıştı.

ABD müzakerelerin başarıyla sonuçlanmasında belirgin rol oynamıştır. Bu tarihi katkısıyla İran İslam devrimine adeta bir hayat öpücüğü vermiştir. Aslında bu ABD'nin İran'a verdiği ilk hayat öpücüğü değildir, anlaşılan sonda olmayacaktır. ABD kritik dönemlerde yaptığı kritik müdahaleleriyle birçok kez devrimi de facto olarak desteklemiştir.

Siz sadece verilen demeçlere takılı kalırsanız böyle bir bakış açısını saçma bulabilirsiniz. Ama söylenenlerden ziyade yapılanlara bakarsanız çok rahatlıkla ABD ile İran arasında bir uyumdan hatta ve hatta bir ittifaktan bahsedebilirsiniz.

Bu ittifakı çok rahatlıkla devrimin yapıldığı 1979'lara kadar götürebiliriz. Ama biz burada sadece son dönemde meydana gelen birkaç somut örnekle yetineceğiz. 2002'den önce İran'ın iki büyük düşmanı vardır: Doğu'da Taliban, Batı'da Saddam Hüseyin. İran ABD sayesinde bu iki düşmanından hem de bir kurşun atmadan kurtuldu. İran bu noktada ABD ile tam bir uyum içinde çalıştı. ABD'ye hava sahasını açtı, Irak'ta her türlü desteği verdi. Sonuçta da karşılığını aldı. Bu gün söz konusu iki ülke İran'a yakın Şiiler tarafından yönetilmektedir.

İran ABD'nin sağladığı bu yardım sayesinde bu gün Afganistan'dan Lübnan'a kadar uzanan bir Şii eksenini kurabilmiştir. Kısacası ABD klasik bir sömürgeci politikası olan azınlığa dayanarak çoğunluğu parçalama dolayısıyla yönetme yöntemini bu coğrafyada İran'ı kullanarak yapmıştır. Bu konuda Allah var başarılıda oldular. İran ve oluşturduğu Şii ekseni bugün itibariyle İslam dünyasının bağrına saplanmış bir hançer gibi ittihadın önündeki en büyük engeldir.

Bu Şii ekseninin bölgede en fazla zarar verdiği ülkede kuşkusuz Türkiye'dir. Türkiye kendisi için elzem olan iki hinterlandıyla (Arap-İslam dünyası ile Türk-İslam Dünyası) gerektiği gibi temas kuramamaktadır. Rusya ve Batı tarafından Kuzeyde ve Batıda oluşturulan Hilal aşağıda Şii ekseni ile kapatılarak Türkiye tam bir kurt kapanı içine alınmak isteniyor. Bu gün Suriye'de Türkiye'nin yapmak istediği bu kapanını kırarak kendine kurulan tuzağı akamete uğratmaktır.

ABD ve İsrail kendilerini dinlemeyen Türkiye'yi İran üzerinden terbiye etme çalışıyor. Bunu Suriye'de görüyoruz, Mursi'in devrilmesinde Mısır'da görüyoruz. Bölgede ABD ve İngiltere'den bağımsız politikalar geliştirmek isteyen Türkiye adeta İran sopası ile hizaya getirilmek isteniyor. Ruhani'nin seçilmesi, nükleer müzakereler, Suriye konusunda ABD'nin çekimser davranması, Mısır'ın Türkiye'ye cephe almasını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Demek ki neymiş, söylemlere değil eylemlere bakmak lazımmış. Böyle yaptığımızda İran'ın devrimden bu tarafa hiçbir şekilde ne İsrail'e nede Batı'ya zarar vermediği görülecektir. Siyaseten kullanılan söylemlerin aksine, aslında ABD ve İran'ın bölgede çok uyumlu çalıştığı, ABD'nin bölgedeki en büyük müttefikinin İran olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Nükleer müzakerelerde varılan anlaşmayı da ABD'nin zorda kalan müttefikine verdiği bir hayat öpücüğü olarak görmek lazımdır.

Ömer Turan - Haber 7

turanomer1972@hotmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat