Cinsellik ve siyaset üzerine

  • GİRİŞ03.12.2013 09:38
  • GÜNCELLEME03.12.2013 09:38

Yazılı tarih bu savı teyit eden örneklerle doludur. Konumuz iç politika olduğu için ben burada daha ziyade cinselliğin Türk siyasetindeki yeri ve önemine değineceğim.

Cinsellik Türk siyasi tarihinin şekillenmesinde de önemli hatta bazen belirgin rol oynamıştır. Bunu Türk-Çin ilişkilerine kadar götürebiliriz. Eş olarak Türk hakanlarına gönderilen güzel Çinli prensesler, Türklerin savaş kabiliyetini zayıflattığı ve buna bağlı olarak devletin parçalanmasını hızlandırdıkları bilinmektedir. Yine aynı şekilde, Hürrem Sultan gibi yabancı kökenli kadın sultanlar ayak oyunları ile yönetimde etkin olmuş ve devleti zayıflatmışlardır. O derece ki bu gün en azından bazı tarihçiler Osmanlı tarihinin bazı kesitlerini kadınlar saltanatı olarak tanımlamaktadırlar.

Cinsellik şantaj unsuru olarak da çok yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Özellikle başta, CIA, MI6, MOSSAD olmak üzere tüm yabancı istihbarat örgütleri müthiş sonuçlar veren cinselliğin bu boyutuna karşı kayıtsız kalamamışlardır.

Bırakın Batılı istihbarat örgütlerini, İran bile bu yönteme başvurmaktan kendini alamamıştır. Yargıya intikal eden casusluk dosyasına göre, İran, bal tuzağı ismi verilen yöntemle üst düzey Türk bürokratlardan bilgi elde etmeye çalışmış, direnmeye kalkanları ise şantaj kasetleriyle pasif hale getirmiştir.

Tekrar iç siyasete dönecek olursak, biraz hafızamızı zorladığımızda cinselliğin yakın siyasi tarihimize yön vermede ne denli sık kullanıldığı çok net görülür. 27 Mayıs yargılamalarındaki köpek bebek davası (Menderes-Ayhan Aydan ilişkisi), 1970'lerdeki Fehmi Güneş hadisesi, 28 Şubat'la birlikte anılan Fadime Şahin-Ali Kalkancı tertibi, Sauna çetesi, Turgut Altınok'un tasfiye edilmesi ilk akla gelenlerdir.

Türkiye'de cinsellik siyasi bir baskı unsuru olarak her zaman kullanıldı ama son dönemde hiçbir devirle kıyaslanmayacak derecede etkin kullanıldı. Bu patlamanın altında sosyal medyanın yaygın kullanımı, denetimden uzak oluşu ve kitlelerin rahat bir şekilde habere ulaşabilmesi gibi nedenler yatıyor. 

Şöyle ya da böyle, etik ya da değil, cinsellik artık siyasetin ( güç mücadelesinin) en önemli aygıtı haline gelmiştir. Ne kadar lanetlerlerse lanetlesinler, işlerine geldiği takdirde, her kesim bir şekilde bu iğrenç yönteme başvurmaktan çekinmemiştir.

Cinselliğin ne kadar etkin olduğunu görmek istiyorsanız, son birkaç senede bu yöntemle tasfiye edilen siyasetçilere bir bakın. Türk siyasetinin en kurt politikacılarından Deniz Baykal bu tarz bir yöntemle tasfiye edilmedi mi? MHP'nin başkanlık divanı yine bu şekilde yeniden dizayn edilmedi mi? Bir şekilde sürece müdahil olmak isteyenler korku ve şantajla susturulmadı mı?

Hâsıl-ı kelam, cinsellik Türk siyasetini şekillendirmek için iç ve dış aktörler tarafından yoğun bir şekilde kullanıldı ve kullanılmaya devam ediliyor. Etik bulunmasa da hiçbir güç siyasette atom etkisi yapan bu aygıta karşı kayıtsız kalamıyor. Anlaşılan kıyamete kadarda kayıtsız kalınmayacak.

Son dönemde gündemi yakından takip edenler, siyasetin yine cinselliğin, şantajın gölgesinde yeniden şekillendirilmek istendiğini göreceklerdir. Sağır sultanın bile duyduğu söylentilere göre, bazıları siyaseten konum sahibi kişilerin şahsi zaaflarını kullanarak mücadele içinde oldukları kişi ve kurumları dize getirmeye hedefliyorlar.

Bu sefer diğerlerinden farklı olarak bir nokta var. Bu iğrenç yöntem ilk kez, inançlı bir kesim tarafından yine inançlı başka bir kesime karşı kullanılmak isteniyor. Buna niyetlenenlere şunu demek isterim. Belki ilk etapta böyle bir yöntemden sonuç alabilirsiniz, ama işin diğer boyutunu yani dini ve insani boyutunu düşünürseniz, orta ve uzun vadede asıl kaybedenin kendiniz olacağını bilin.

Söyle ki, filler tepişir çimler ezilir. İki taraf arasında ki güç mücadeleleri genelde adını ismini bilmediğimiz, olayla hiçbir şekilde alakası olmayan nice mağdurlar doğurur. Sadece üzerinden birilerine mesaj verilenler ya da bizzat hedef alınan kişiler zarar görmüyor; onların yakın çevresi, eşleri, dostları, çocukları hatta hemşerileri bile zarar görebilir. Empati yaparsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Babanızı, ağabeyinizi, kardeşinizi Baykal'ın düştüğü konumda görseniz ne hissedersiniz? En az onun kadar siz de zarar görmez misiniz? Halet-i ruhiyetinizde bir travma yaşamaz mısınız? Sosyal konumunuz, tüm ilişkileriniz derinden sarsılmaz mı? Dışarı çıkamaz hale gelmez misiniz?

Peki, bir Müslüman olarak düşündüğümüzde haksız yere mağdur edilmiş bu kişilerin çığlıkları, feryatları karşılıksız mı kalacak? Bu dünyada olmasa bile Allah'ın dergâh-ı izzetinde karşılık bulmayacak mı? Böyle bir iğrenç tertibin müsebbipleri ilahi tokada maruz kalmayacaklar mı? Benim şahsen bundan zerre kadar şüphem yok. Belki kısa vadede değil ama kesinlikle orta ve uzun vadede böyle bir tertibin en büyük kaybedeni şüphesiz bu tertibin mimarları olacaktır.

Niye mi? Çünkü Allah Sübhane Teâla, Hucurat süresinde “Müslümanların ayıplarını (ve gizli şeylerini) araştırmayın” diyor. Ayrıca bu konuda Rasullullah'dan (S.A.V.)  birçok sahih rivayet mevcuttur: “Bir kul bu dünyada başka bir kulun günahlarını örterse kıyamet gününde Allah da onun günahını örter.” “Her kim bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah'u Teâlâ(C.C.) da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim Müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; Allah(C.C) da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder.”

Ben hadiste gecen evi içinde de olsa onu rezil eder ifadesinin somut tecellisine şahit olmuş biriyim. Başka birinin bir ayıbını deşifre eden birinin çok kısa süre içinde insan içine çıkamayacak hale geldiğini gördüm. Kendi yaptığının misline maruz kaldı. Hafızanızı biraz zorlarsanız sizde anımsayacaksınız. Özel hayat üzerinden yapılan saldırılar bumerang gibidir, döner dolaşır sonunda kendini vurur. Bir Müslüman hele ki başka bir Müslümana karşı bu yöntemi hiçbir şart ve durumda kullanmamalıdır. Yoksa sadece siyaseten değil ahlaken de siyaset sahnesinden silinir gider.  

Tüm bunların ışığında şunu demek isterim. Herkes aklını başına alsın, kendilerinin veya başkalarının siyasi ihtirasları için iki dünyalarını heba etmesinler. Mücadele edeceklerse de meşru sınırlar içinde etsinler. Yoksa böyle iğrenç bir girişimin hesabını ne bu dünyada ne de ötelerde verebilirler.

Bu çetin dönemde akl-ı selim ve ferasetle hareket edebilme duasıyla…

Not: Hiçbir şekilde hata ve ayıpları meşru gösterme niyetinde değiliz. Amacımız şahsi hataların siyasi mücadele malzemesi yapılmasını eleştirmektir.

Ömer Turan - Haber 7

turanomer1972@hotmail.com

Yorumlar1

  • turgut1 10 yıl önce Şikayet Et
    demek ki zani (zina eden) kardeşlerimiziden çokça var. aman ayıb örtelim ve zani kardeşlerimiz kimler ise makamlarında rahat otursunlar.........
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat