Tarihler ismini andığı zaman, Sana hak verecek ey koca ...

  • GİRİŞ13.12.2013 08:32
  • GÜNCELLEME13.12.2013 08:32

Tarihler ismini andığı zaman, 

Sana hak verecek ey koca sultan! 
Bizdik utanmadan iftira atan. 
Asrın en siyâsi pâdişâhına. 

Divâne sen değil, meğer bizmişiz. 
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz 
Sâde deli değil, edepsizmişiz! 
Tükürdük atalar kıblegâhına...

Rıza Tevfik II. Meşrutiyet döneminin en hızlı Abdülhamit düşmanlarındandır. O kadar ki, kendi ifadesine göre 31 Mart hadisesinin başlıca tertipçilerinden biridir. Daha sonra meydana gelen siyasi hadiseler ve imparatorluğun düştüğü hal ne denli büyük bir hata yaptığını anlamasına neden olmuştur. 1947'de Büyük Doğu'da yayınlanan bu şiiri o pişmanlığın bir tezahürüdür.

Rıza Tevfik geçte olsa hatasını anlayabilmiş ve özür dilemesini bilebilmiştir. O dönemin çoğu muhalifi bu medeni cesareti dahi gösterememiştir.

Aslında o dönem II. Abdülhamit'e karşı çıkmayan dolayısıyla imparatorluğun bölünmesine bir şekilde katkıda bulunmayan siyasetçi, asker ve münevver yok gibidir. Muhaliflerin arasında öyle isimler var ki, şimdi duysanız, yok o kadarda değil der, inanmak istemezsiniz. Baktınız doğru bu seferde tevil etmeye çalışırsınız.

Muhafazakâr hatta İslamcı olan bu isimler devrin en hızlı Abdülhamit düşmanları arasındaydı. Masonların fink attığı ittihat terakki gibi laik bir siyasi oluşumla çalışmaktan çekinmemişlerdir. İttihatçılık fikrine sonuna kadar sadık kalmışlardır. Hatta o derece ki, Rıza Tevfik gibi hata yaptık deme erdemini dahi gösterememişlerdir.

Tarih tekerrürden ibaret derler ya büyük ölçüde doğru. Yaşadığı dönem, verdiği mücadele ve karşı çıkanların yapısı itibariyle, Tayyip Erdoğan ile II. Abdülhamit arasında büyük bir benzerlik var.

Anti-Tayyib cephesi ile anti-Abdülhamit cephesi iç ve dış bağlantıları itibariyle bire bir aynı yapıya sahip. Bu noktada, Gezi'yi 31 Mart ayaklanmasının modern bir versiyonu olarak görmek hiçte abartılı olmaz. Aradaki tek farkı 31 Mart'ın aksine Gezi'nin en azından ilk aşamada başarısız olmasıdır.

İki hadise arasındaki asıl en büyük benzerlik, muhalif kanadın arasında İslamcı ve muhafazakâr unsurların da olmasıdır. Bugün de bu böyle maalesef. Günümüz İslami ve muhafazakâr kesimin bazı saygın isimleri kendileriyle hiçbir ortak özelliği olmayan kesimlerle birlikte hareket edip muhafazakâr hatta İslamcı bir Başbakana tavır almaktan, onu gayr-ı meşru bir şekilde devirmeyi denemekten çekinmemiştir.

Hızlı Tayyib düşmanı İslamcı ve muhafazakâr arkadaşlara âcizane şunu tavsiye ederim; Her şey için çok geç olmadan, II. Abdülhamit dönemi ve sonrasını dikkatlice okuyun. Tabi özelliklede Abdülhamit muhaliflerinin sonlarını okuyun. Belki onların trajik sonları size bir fikir verir ve içinde bulunduğunuz o tarihi yanılgıdan dönersiniz.

Unutmayın gaflet sonuçları itibariyle ihanetten daha ağır bir durumdur. İnanın bu sefer, Divâne sen değil, meğer bizmişiz tarzı bir şiir yazma fırsatı bile bulamayabilirsiniz. Zira yine çok önemli bir tarihi kesitten geçiyoruz, tabiri caizse bir eşikteyiz. Bu eşiği aşamazsak çok zor bir dönemece girmemiz mukadderdir. Kısacası, mevcut siyasi durum bize Başbakanın yanında olmaktan başka bir seçenek bırakmıyor.

Şöyle ki,

Ülkelerin tarihlerinde bazı partiler bazı dönemlerde o ülkenin kendisiyle özdeşleşir, bütünleşir. Partinin çıkarı ile ülkenin çıkarı aynı noktada birleşir, birine zarar vermek diğerine zararı da beraberinde getirir. Bu süreklilik arz eden bir durum olmayıp sade bir tarihi kesiti ilgilendirir.

Şu an Türkiye'de biz bunu yaşıyoruz. AK Parti de diğer tüm partiler gibi siyasi bir parti ve zamanla yozlaşıp tarih sahnesinden silinecek. Ama bugün itibarıyla, ülkenin kaderiyle onun kaderi özdeşleşmiş durumdadır. AK Partiye vurulacak her darbe ister istemez önemli bir eşiğe gelmiş ülkemize de zarar verecek. Teşbihte hata olmaz, ülkeyi bir gemi olarak düşünün, Başbakanı da o geminin kaptanı olarak düşünün. Şu an yapılmak istenen kaptanı tasfiye etmek için geminin batırılması. İşin en vahim olanı ise mürettebatın da bu işe alet olması.

Olur ki, bu mücadele başarıyla sonuçlanır, küresel derin yapı ve onun yerli işbirlikçilerinin Türkiye üzerindeki etkinliği kırılır, ülkemizde su kendi mecrasından akmaya başlar, o zaman herkes kendi görüşüne göre bir siyasi oluşumu destekler ya da mevcut yapıyı istediği gibi eleştirir.

Her şeyin normalleştiği o günlere bir an önce erişme dua ve özlemiyle

Ömer Turan

turanomer1972@hotmail.com

Yorumlar4

  • Vakar Veli 1 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel tespit ama malesef bu kimi olaylar Allahın önceden yazdığı bir kurala göre çalışır. Şükür edilmeyen niymet kaldırılır. 100 yılda Türkiye ve tüm türk dünyası bu kadar refaha ulaşmamışdır. ve aynı zamanda bu kadar nankorluk ve asilıye. Toplu halde bu kadar şaşkınlık ve akıl tutulmasının bundan başka bir ızahı yok. Devletin toplumun islahını kim isterse önce kendisini muhasebe edecek ve Allahın emirlerine dönerek kendi islahı yolunda durmadan çalışacak.
    Cevapla
  • SERKAN GEDİK 6 yıl önce Şikayet Et
    mükemmel bir paylaşım tespit ve yapılması gerekenler ile mevcut ortamın gidişatını güçlendirecek
    Cevapla Toplam 8 beğeni
  • Sabit Kal 10 yıl önce Şikayet Et
    @kamil hisarlı, insanı şaşırtan ve tarihten neden ders alınmıyor acaba dedirten şey. Osmanlıyı kavmiyetçilik hisleri ve kavmiyetçilik yaparak yok eden kendi tebası, şimdide aynı kavmiyetçiliği tekrar ederek, Türkiye'yi parçalama yolunda. Bir insanın şehadet getirerek Müslüman olduğunu ilan ve iddia etmesinden sonra kavmiyetçilik yapması kadar mantık ve iman dışı bir şey olamaz. Hem tek baba ve anadan, hemde topraktan yaratıldığına iman edip, takva dışında hiçbirimizin diğer hiç kimseye üstünlüğü olmadığına şehadet getirip Müslüman = Teslim olan olduktan sonra bir mümin, çıkıpta nasıl kavmiyetçilik yapar, bir türlü kavrayamıyorum, mantığım, izanım ve duygularım bunu bir türlü kabul etmiyor. Kafirlerin veya peygamberleri katleden Ben-i İsrail'in kalkıpta üstün ırk olduklarını iddia etmesi mantikidir. Ama Resulullah'a inanan bir kul, bunu nasıl yapar, bir türlü çözemiyorum.
    Cevapla Toplam 10 beğeni
  • kamil hisarlı 10 yıl önce Şikayet Et
    İslam tarihi boyunca İhtilafların en büyük kaynağı: Kavmiyetçilik. Mesela Emevi kavmiyetçiliği olmasaydı, Hz.Hüseyin şehit edilmez, fars milliyetçiliği arkasına saklanılacak bir duvar bulamazdı ve İslam toplumu bölünmezdi. Türkçülük/Kürtçülük Müslümana asla yakışmaz. Açılıma kavmiyetçi duygularla karşı çıkanlar ve bu işi yürütmeye çalışan kamu görevlilerine bu duygularla kastedenler varsa onlar bu milleti bölüyorlar demektir.
    Cevapla Toplam 18 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat