Çözüm veya harakiri yapmak

  • GİRİŞ25.04.2013 09:34
  • GÜNCELLEME25.04.2013 09:34

Aklı başında hiçbir insan, hayır terör bitmesin ve gencecik çocuklarımız hayatlarını kaybetmeye devam etsin diyemez, demiyor da. Ama çözümü namlunun ucunda görmeye alışkın bir zihin, siyasetin devreye girmesini  ve kansız bir formülün tartışmaya açılmasını da neredeyse ihanete eş bir adım gibi algılıyor.

Meseleyi daha anlaşılır bir dille ortaya koyalım. Türkiye'ye yasa dışı yollarla girmiş silahlı bir gurup var. Devletin güvenlik güçleri bu silahlı PKK'lıları etkisiz kılmak için aralıksız bir mücadele içinde bulunuyor. Çatışma ve kayıp verme riski ile, dağ bayır dolaşıyor. Tam da bu süreçte siyasi irade ‘çatışmasız ve risksiz bir şekilde bu unsurların sınır dışına çıkarılmasını sağlıyacağım ‘ diyor. Silahla ve çatışma ile elde edebileceğim bir sonucu, silaha baş vurmadan siyasetle çözeceğim diyor.Eğer gerçekten de bu mümkünse ve başarılabilinirse , alkışlanacak,onaylanacak bir sonuç değil midir?

Dünya konjonktörü , yeniden yapılanan bölge ve Küresel stratejiler açısından bakılacak olursa artık PKK gibi silahli bir unsurun yaşama şansı giderek zorlaşıyor. Bu da çözümü tetikleyen önemli  bir unsur olarak önümüze gelmiş bulunuyor.

Bu aşamada dönüp iktidara; siz bu sonucu sağlamak için teröristlere hangi vaatlerde bulundunuz? Acaba, Öcalan ile görüşmelerde,kapalı kapılar ardından hangi tavizler verildi? Türkiye'nin üniter yapısına,toprak bütünlüğüne,eğemenliğine zarar verecek bir pazarlık söz konusu mudur diye endişe duymak ayrı bir konu, çözüme esastan karşı çıkmak ayrı bir konudur.

Eğer siyasi iktidar veya Öcalan ile görüşmeyi sürdüren devlet bürokratları , münhasıran PKK'nın Türkiye'deki silahlı unsurlarını geri çekmesini ve terör eylemlerini sonlandırmasını görüşüyor ve de bunu sağlıyabiliyorlarsa yaptıkları iş tarihe geçecek bir büyük hizmet ve vatanseverliktir.Otuz yıldır binlerce vatan evladının şehadetine, yüzmilyarlarca dolarlık milli servetin heba edilmesine neden olan bir bela defedilecekse buna kim ve neden karşı çıkar ? Bunun aksini düşünmek bile akla ziyan bir olaydır.

Eğer bu görüşmeler ve yaşanan süreç  iddia edildiği gibi, sürecin uluslar arası bir komplonun parçası olması, Öcal'ın şöyle veya böyle siyasi bir aktör olarak Türkiye'nin yeniden yapılanmasına müdahil kılınması,Türkiye'nin bölünmesine yol açacak bir projenin ilk adımlarının atılması gibi endişelere haklılık kazandıracak gelişmelerden korkuluyorsa toplumun her kesiminin ‘çözümün içinde yer alarak yanlışa gidişi önleme' çabası içine girmesi de zorunlu bir vatanseverlik görevi değil midir?

Otuz yıla yakın bir zaman diliminde bu sorunla ilgili yüzlerce makale ve üç adet kitabı yayımlanmış, TBMM Kürsüsünde 40 kez konuşma yapmış biri olarak çok net ifade ediyorum ki, bu sorun PKK'lıların sınır dışına çıkması ile bitiverecek değildir. Bu, sadece Türkiye'ye bir süreliğine rahat nefes aldırır. Asıl önemli olan bundan sonrasıdır. Bu sürecin ne kadar zorlu ve sorunlu geçeceğinin bilincinde olan biriyim. Çok fazla iyimser olmamı engelleyen endişelerim vardır. Ama bir o kadar da ‘başarmak zorunda' olduğumuza ilişkin mecburiyetlerimiz var.

Zira; PKK, Kürtlerin sorun haline dönüştürülmesinin nedeni değil, yalnızca  sonuçlarından biridir. PKK ortadan kalksa bile bu sorun var olmaya devam eder. Bu nedenle PKK Kürtleri tek başına temsil edemez. Öcalan da yalnızca PKK'yı ve onun sempatizanlarını temsil eder.

PKK ve uzantısı  olan çevreler elbette bu süreci  lehlerine çevirecek etkinliklerde bulunacaklar, sempatizanlarını moralize edecek açıklamalar yapacaklar, bunu bir başarı gibi lanse etmeye çalışacaklardır. PKK'nın varlığından nemalanan iç ve dış güç odakları, çıkar çevreleri süreci provake edecek eylemler ortaya koyacaklardır.

İktidarın, özellikle de sayın Başbakan'ın ne denli zorlu bir sürece girildiğinin farkında olduğunu, ‘baldıran zehiri ‘ nitelemesi  ile anlıyoruz.

Bu süreç ile ilgili endişesi olan siyasetçi,aydın ve vatandaşların yapması gereken en rasyonel davranış tarzı, PKK sınır dışına çekildikten sonra atılması gereken adımlar ile ilgili kapsamlı çözüm önerileri hazırlamak, bunları kamu oyu ile paylaşmak ve Türkiye'nin yeniden uluslar arası terör siyasetinin muhatabı olmasını engelleyecek kararların alınmasına katkı sağlamak olmalıdır.

Unutulmamalıdır ki :Bu ülkede hiçbir iktidar ülke bütünlüğünü tehdit edecek, milli birlik ve bütünlüğü kökünden sarsacak, millet çoğunluğunun kabul etmeyeceği bir çözümü değil uygulamaya koymak, tartışmaya bile açmak cesaretini gösteremez.Yine hiçbir siyasi kadro Türklerin gururunu incitecek veya Kürtlerin onurunu rencide edecek bir formülasyonu çözüm diye dayatamaz. Bunu yapacak olursa  yaptığı şeyin adı politika değil harakiri olur.

Özetle ; Çözümün bir parçası olamazsak sorunun bir parçası haline gelmiş oluruz.

Ömer Vehbi  Hatipoğlu - Haber 7

ovehbihatipoglu@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat