Osmanlı, imam nikahıyla böyle savaştı
- GİRİŞ12.03.2010 06:15
- GÜNCELLEME12.03.2010 06:15
18 Ekim 1905 Çarşamba günü, Sorgu Hâkimi Talat Efendi’nin Üsküdar Sorgu Dairesi’ndeki huzuruna giren Süleyman Ağa Mahallesi imamı Hafız Arif Efendi, mahkemenin soğukluğunu derinden hissetmişti. Kırk iki yaşındaki imam efendi, zaptiye memurunun bir hafta önce getirdiği celp varakasını okuduğunda, hâkimin kendisini istetmesinin sebebini anlamakta gecikmemişti: İzinsiz nikâh kıymak… Demek ki aleyhinde birileri ihbarda bulunmuştu.
Günümüzde zaman zaman yasal kovuşturma konusu olan, hocalar tarafından gayrı resmi nikâh kıyılmasının suç olması ve bunu yapanların cezalandırılması, aslında Cumhuriyet öncesine dayanır. Üsküdarlı Hafız Arif Efendi örneğinde olduğu gibi, kurala ve yasağa uymayan hocalar hakkında Osmanlı döneminde de ceza kanuna göre işlem yapılıyordu. Nitekim hâkimin huzurunda ifade veren Arif Efendi, yaptığının suç olduğunu inkâr edememişti. Görüntüsünü sunduğumuz arşiv belgesine göre, imam efendinin hâkim ile arasındaki konuşmanın bir kısmı şöyle tutanağa geçmişti:
“18 Ekim 1905 tarihinde Sorgu Dairesine celp edilen Süleyman Ağa Mahallesi imamı orta boylu, kumral bıyık ve sakallı münasip ağız ve burunlu 42 yaşında İmam Hafız Arif Efendi bin İbrahim Edhem Efendi’nin zapt olunan ifadesi:
Sorgu hâkimi: Size celp yazıldığı halde belirtilen günde neden gelmediniz?
—Mahalle imamı olduğumdan o gün mahallemde cenaze vardı, gelemedim.
Sorgu hâkimi: Mahkûmiyetin var mı?
—Yoktur
Sorgu hâkimi: Bir nikâh yapacak olduğunuz zaman öncelikle ne gibi bir resmi işlem yapmanız gerekir?
—Nikâhı yapılacak kimse asker ise yetkililerinden izin kâğıdı almalıdır. Asker değil de halktan biri veya devlet memurlarından birisinin nikâhını kıyacak olursam nikâhtan önce ilmühaber ile izinname alır ondan sonra nikâhı yaparım.”
Osmanlı döneminde sosyal hayatı düzenleyen uygulamaların birçoğu hakkında olduğu gibi, kadın hakları ve nikâh konularında günümüz Türk toplumunun büyük bir kesiminde maalesef ciddi bilgi eksiklikleri ve yanlış edinilmiş kanaatlerin olduğu bir gerçektir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle, her yıl olduğu gibi bu yıl da yeniden yoğun tartışmalar yaşandı. Tarihsel benzeri konular gündeme getirildi ve doğru-yanlış çeşitli fikirler ve görüşler yazılıp söylendi.
Oysa temelde hukuksal bir mesele olan nikâhın istismara ve hak kayıplarına neden olmaması için bütün devletlerde olduğu gibi, Osmanlı yönetimi de ortaya çıkan problemlere göre tavır almış, çeşitli çözümler getirmiştir. Ancak sorunları ve çözüm arayışlarını kendi dönemi çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Mesela her konuda olduğu gibi büyük toplumsal değişikliklerin yaşandığı 19. yüzyılda çeşitli yolsuzlukların ortaya çıkması nedeniyle, taşralar ile Üsküdar, Eyüp ve Galata kadılıkları dâhilinde imamların nikâh kıyabilmeleri için, daha yüzyılın başlarında kadıdan ve mahkemeden izin almaları zorunluluğu getirilmiş olduğunu biliyoruz.
Taşralar için zorunlu olan mahkemeden izin alma şartının daha sonra İstanbul dâhilinde de uygulandığını Osmanlı belgeleri göstermektedir. Hatta Abdülhamit bu konuda bir nizamname bile hazırlatmıştır. Aralık 1885 tarihinde Şeyhülislam bir genelge yayınlayarak; “Mahkemeden izin belgesi alınmaksızın nikâh kıymayı” imamlara yasak olduğunu tebliğ etmiş, kurala uymayan imamlar hakkında ceza uygulanacağını hatırlatmıştır.
"İZİNNAME" TABİRİ NEREDEN GELİYOR?
Ancak bütün bu takiplere rağmen, gerek İstanbul’dan gerekse taşrada valilerden şikâyet eksik olmadığı da bir başka gerçektir. Arşivde günümüze intikal etmiş çok sayıda belge, resmi görevi olmadığı halde kendilerine hoca süsü vererek nikâh kıyan kimseler ile bunlar yüzünden yaşanan problemleri yansıtmaktadır. Usulsüzlükler bunlarla da sınırlı kalmıyor, yukarıda örneğini verdiğimiz gibi bazen resmi imamlar tarafından da yapıldığı oluyordu. Nitekim Arif Efendi’nin sorgu belgesi, nikâh kıyacak imamların, nasıl bir prosedür çerçevesinde hareket etmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır: Asker kişiler için askeri izin belgesi, siviller için ise izinname alınması…
Eskiden yaşlı ninelerin resmi nikâh anlamında kullandıkları “izinname” tabiri de buradan gelmektedir. Bir örneğini de verdiğimiz izinnamelerde, nüfus memurunun ilgililerin kayıtlarının incelendiğine dair mühürlü notu ile kadı veya naibin imama hitaben “tarafların isimlerini yazarak şahitler huzurunda nikâhlarını kıyabileceğini” ifade eden tasdikli resmi yazısı vardı. Köylerde ve mahallelerde yapılan nikâhlar daha sonra muhtarlar ve imamlar tarafından nüfus idaresine bildirilmesi de resmi zorunluluktu.
Genel hatlarıyla verdiğimiz bu bilgiler ile günümüz uygulamaları karşılaştırılırsa, tarihten günümüze ne gibi değişikliklerin yaşandığı ve toplumsal gelişmenin neler olduğunun değerlendirmesi muhakkak ki daha doğru ve sağlıklı yapılabilecektir.
Belge 1: İmam Arif Efendi’nin sorgusundan bir bölüm.
Belge 2: İmamlara nikah kıyma yetkisi verin izinname örneği.
Orhan SAKİN / Haber 7
orhansakin@gmail.com
Yorumlar19