Osmanlı ikiz ve üçüzlere maaş bağladı

  • GİRİŞ25.03.2010 06:29
  • GÜNCELLEME25.03.2010 06:29

Osmanlı döneminde ikiz ve üçüz doğuran kadınlar şanslı sayılırdı. Hele maddi imkânları yetersiz ise, daha da şanslı durumdaydılar. Nüfuslarında hesapta olmayan bu ani artış karşısında, ailelerin kara kara düşünmelerine hiç gerek kalmıyordu. Çünkü devlet, “ikiz ve üçüz doğuran anneler ile çocuklarına maaş bağlıyordu.”

Belgelerden anladığımıza göre böylesi bir durumda, eğer anne talep ederse, devletten maaş alabiliyordu. Üstelik bu uygulama sadece İstanbul ve çevresiyle sınırlı değildi. Ülkenin en uzak bölgelerinde yaşayan insanların da bu haktan yararlandıklarını günümüze kadar intikal eden belgelerden anlıyoruz. Müslim veya gayrimüslim her kesimden talep edenler yararlanabiliyorlardı.

 Üçüzlere ve annelerine maaş

 Sultan III. Selim (1789–1807) zamanında Alanyalı bir kadın, üçüz doğum yaptığını belirterek hükümete bir dilekçe vermişti. Kadın dilekçesinde, üçüz doğum yaptığını belirttikten sonra, yardıma muhtaç durumda olduğundan söz ederek kendisine maaş bağlanmasını talep etmekteydi.

Sadrazam tarafından da uygun görülen talep onay için padişaha arz edildi.

Sadrazam, padişaha sunduğu yazısında (aşağıda görüntüsünü verdiğimiz belge) şöyle diyordu: 

“Alanya sakinelerinden bir hanım, mübârek makamlarına takdîm ettiği arzuhalinde bir batında üç çocuk birden dünyaya getirdiğini beyan etmekte ve bu konuda gelenekselleşmiş yardımdan kendisinin de yararlandırılmasını talep etmektedir. 

Uygulamanın geçmişte benzerinin olup olmadığı ilgili birimlerden araştırılmıştır. Gerçekten de bu gibi bir batında üç çocuk doğuranların merhamet ve yardımı hak ettikleri, bu nedenle İstanbul Gümrüğü’nden almak üzere üçüz çocukların her birine günlük beşer akçeden on beşer akçe verilmekte olduğu, ilgili birimlerden bildirilmiştir. Söz konusu dilekçe, yüksek makamlarına takdim olunur. Emir padişahım hazretlerinindir.” 

Bu uygulamanın ne kadar geriye gittiğini şimdilik bilmiyoruz. Osmanlı yöneticilerinin halkın refahı konusunda duyarlı olduğu malumdur. Fakat 18. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu ve Suriye’de görülen nüfus azalmasının da bu konuda etkisinin olabileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Zira anılan dönemde, rakipleri tarafından sürekli bir saldırı ve baskı altına alınmaya çalışılan Osmanlı Devleti’nin, aynı zamanda hastalıklar ve doğal afetlerle karşı karşıya kaldığını biliyoruz. Bu konuya ileride daha ayrıntılı girmek üzere şimdilik bu durumun “büyük nüfus kayıplarına ve ciddi ekonomik kayıplara neden olduğunu” belirtmekle yetinelim. 

III. Selim’den sonra II. Mahmut döneminde (1808-1839) de üçüzlerin maaş bağlanmasına devam edildiğini yine belgeler vasıtasıyla öğrenmekteyiz. Mesela İstanbul’da Deveoğlu Yokuşu adlı mahalde ikamet eden Ayşe adlı bir kadın, üçüz kız çocukları doğurmuştu. Fakir sayılırdı ve kirada oturuyordu. Yardım talebiyle hükümete başvuran kadının çocuklarına beşer akçe maaş bağlanması için padişahın onayı alınacaktır. Aynı dönemde Şerife Nesibe adlı Hanım’ın benzer gerekçelerle hükümete başvurmuş olduğunu belgelerden görüyoruz.

Topçu ocağı taburlarından dördüncü top ustası Ali’nin karısı olan Şerife Nesibe Hanım, bir batında üç çocuk doğurmuştu ve maddi sıkıntıları nedeniyle maaş talebinde bulunmuştu. Said-ili Kazasına bağlı Kadın Hanı Derbendi sakinlerinden Kaşıkçı Ali b. Mehmet adlı kimse ile Şuhud Kazasının Bermiş Köyünde Ahmet adlı şahsın karısı Rafia Hanım, bir batında üç çocuk doğurmaları nedeniyle İstanbul gümrüğünden maaş bağlananlar arasındaydı. 

Biraz da harcırah verile

Yukarıda belirttiğimiz gibi Osmanlı yöneticileri halkın ihtiyaçları ve talepleri konusunda genellikle ilgili olmuşlardı. Nitekim bu belgede sadrazam, padişaha sunduğu yazısının altına bir başka not düşmüştü: “Yukarıda sözü edilen kadın ve kocası son derece fakir ve yardıma muhtaç olup memleketlerine gitmek üzere olduklarından, merhameten bir miktar yol parasının da verilmesi yüksek onaylarına sunulur...

Sadrazamın bu tavrı ve padişahın yaklaşımı, fazla yoruma gerek olmaksızın Osmanlı yönetiminin sosyal yardım anlayışını ortaya koymaktadır. Nitekim padişah da arz tezkeresinin üst kısmına kendi el yazısıyla “Biraz da harcırah verile.” diye yazıp onayını bildirmiştir. 

İkiz doğuranlara hayat boyu maaş

II. Mahmut’tan sonra bu uygulamanın ikiz çocukları da kapsayacak şekilde genişletildiğini gösteren belgelere rastlamaktayız. Mesela, 1855 tarihinde Divriği kazasında ikiz doğuran Elif Hanım bunlardan birisidir. Ayrıca 4. Ordu II. Nişancı Taburu 8. Bölük eri Tonyalı Mustafa’nın eşinin, iki sene içinde dördüz ve üçüz doğumlar yapması nedeniyle 1895 yılında mahalli belediyeden kadına ve çocuklara maaş bağlanmasına karar verilmişti. Mustafa’nın askerliğinin geri kalan kısmının affedilmesi de bu olay nedeniyle söz konusu olmuştu.

Devletin bu uygulamasının son zamanlarına kadar (en azından II. Abdülhamit’in devrinin sonuna kadar) devam ettiğini ulaştığımız (şimdilik kaydıyla) belgelerden anlamaktayız. En uzak vilayetlerden insanlar da bu haktan yararlanıyorlardı. Merkezle bağlantısı oldukça zayıf olan Trablusgarb’tan (Libya) bile çok sayıda kimseye ikiz çocuk maaşı bağlandığını biliyoruz. Örnek olması açısından birkaç tanesine değinelim: 1902 senesinde üçüz doğum yapan ve doğum sonrası vefat eden Merzifon’un Çavundur köyünden Aziz oğlu İbrahim’in hanımı Kezban’ın çocuklarına maaş bağlanmıştı. Yine II. Meşrutiyet’in hemen öncesinde 1907 senesinde, fukaradan Davut Paşa Mahallesinde sakin Muzaffer Hanıma ve 1909 senesinde Karaferye’nin Pançeste çiftliği halkından Kiptî Züfo’ya ikiz çocukları olmaları nedeniyle maaş bağlananlardandı. 

Yararlananlar sadece Müslümanlar mıydı?

İkiz çocuklara para yardımı Müslümanlarla sınırlı değildi. Müslim-gayrimüslim her milletten insan bu yardımdan yararlanmaktaydı. Mesela İstanbul’dan Hıristiyan Eleni ve Teodora, Selanik’ten Musevi Sento Masaranon, çok sayıda belge isim arasından seçtiğimiz birkaç örneği oluşturmaktadır. 

Maaşların miktarları ne kadardı?

III. Selim ve II. Mahmut dönemine ait belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, maaşlar İstanbul Gümrüğü gelirinden tahsis ediliyordu ve her bir çocuk için günlük beş akçe tutarındaydı. Aynı döneme ait belgelerden üçüz doğuran annelere ise 25’er akçe yevmiye maaş tahsis edildiğini görmekteyiz. 1859, 1860 yıllarında maaşın aylık 15’er kuruş ve bir daha başkasına tahsis edilmemek şartıyla ömür boyu verildiğini öğreniyoruz.

Şehirlerde belediye teşkilatları kurulmaya başlandıktan sonra (1877) bu sosyal yardımın belediye bütçelerine yüklendiği anlaşılmaktadır. Zira belediye gelirlerinden bir kısmı, velisi ve yakınları çalışamayacak durumda olanlar ile ikiz çocukların maaşları için ayrılmaktaydı. Bunların onayları yine merkezden alınsa da ödemeleri mahalli belediyelerden yapılıyordu. Belediye bütçelerinde bu amaçla yapılan tahsisatın oranları, ihtiyaçlara göre değişebilmekteydi. Mesela, önceleri belediye bütçesinin 1/40’ı bu amaçla ayrılmış iken, gelirlerin düşüklüğü nedeniyle 1893 senesinde Trabzon, Erzurum, İşkodra vilayetlerinde oran 1/20’ye yükseltilmişti.

  kullan

 Belge: Üçüz doğuran Alanyalı bir kadına maaş bağlanması.

Belgede, kadının talebi sadrazam tarafından padişaha sunulmaktadır. Üst tarafta dikey olarak, Padişah III. Selim’in onayını belirten kendi hattıyla yazdığı “Biraz da harcırah verile.” yazısı görülmektedir.

 Orhan SAKİN / Haber 7
orhansakin@gmail.com

Yorumlar1

  • Nurhan Celik 14 yıl önce Şikayet Et
    Tebrikler, cok güzel bir yazi.... Böyle arastirma yazilarinizin devamini bekliyoruz! Herkesin bilmedigi konulara deginiyorsunuz, sagolun! Diger yazilarinizi da arsivledim...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat