Hastalık normal değil, ilaç da

  • GİRİŞ04.02.2015 10:49
  • GÜNCELLEME05.02.2015 09:36

Ülkenin öncelikle normalleşmesi gerekir. Normalleşme ile bu toplumun referanslarının ne olduğunu görmeye başlarız. Anayasal düzen bu referanslar etrafında biçimlenmelidir. 

Normalleşmenin sağlanamadığı bir ortamda, “normal” bir anayasal düzen kurulamaz. Normal, hastalıklı ve travmatik bir psikolojinin belirlediği aşırılıkların “ortalaması” değil; aşırı uçların ortasında bir yerde de değildir. 

Aşırı uçların inşa kabiliyeti yoktur. Merkezden uzaklaşıldıkça bir arada yaşama iradesi zayıflar. “Normal” ancak merkezde gözlemlenebilir. 

Nasıl bir arada yaşayacağız? Bizi bir arada tutan temel değerler nedir? Geleceğe dair beklentilerimiz nedir? 

Bu sorular, takdir edelim ki, normal bir yaşamdan hareketle cevaplanabilecek sorulardır. 

Bundan önce bir soru daha soralım: İçinde yaşadığımız düzen, yukarıdaki soruların cevabını veriyor mu? 

Eğer acılar ve travmalardan söz ediyorsak, doğru cevap içinde yaşadığımız anayasal düzen olamaz. Zira asimilasyon, inkâr, militarizm, darbecilik, dışlama gibi geçen yüzyılın tüm pratikleri bu düzenden kaynaklandı. 

Bugünkü şartlarda hiçbir siyasetçi ve hiç bir toplumsal kesim, 1982 Anayasası ile yola devam edelim iddiasında değil. 1924’ten bu yana tüm anayasalardaki bazı tercihlere bakalım. 

Katı merkeziyetçi tercihler devlet ile toplum arasında yabancılaşmaya yol açtı. Yerel siyaset anlamsızlaştı. Toplum en küçük sorunu için Ankara’ya taşındı. Merkez önem kazandıkça, kamu çalışanları için, topluma hizmet sunmak değil, merkeze yaklaşmak, bir an evvel merkeze kapak atmak temel motivasyon haline geldi. Merkezin güç merkezi olarak tasarlanması, siyasetin kalitesini de etkiledi. Siyasal mücadele toplumsal olmaktan çıkıp merkezde iktidarı ele geçirme oyunun adı oldu. Etnik merkezli birey ve toplum tasarımı toplumsal farklılıkların sistem ile benimseme ilişkisi üretmesini engelledi. Bunun bedeli ağır oldu. Aidiyet duyguları zayıfladı. 

Sistemde demokratik bir denge ve denetim hiç olmadı. Denge ve denetim sistemi, asker-sivil bürokratik yapılar ile demokratik siyaset kurumları arasında kurulmuştu. Son söz daima asker-sivil bürokrasisinin idi. Denge ve denetim mekanizmaları sağlıklı işlemeyen bir sistemin orta ve uzun vadede toplum yararına sonuç doğurması mümkün değil. Bu listeyi uzatabiliriz. 

Bu yüzden mevcut anayasa artık meşru bir “norm” değil. Onun uygulanmasından kaynaklanan sorunlar da normal değil. Bu sorunları merkeze alan bir anayasal inşa da öyle... 

Türkiye yeni norm arayışında. Yeni normun elbette “normal”i de farklı olacak. 

Buradan tekrar birinci soruya gelelim. 

Nasıl bir arada yaşayacağız? Bizi bir arada tutan temel değerler nedir? Geleceğe dair beklentilerimiz nedir? 

Hepimiz “acaba yarın bu memlekette çocuklarımızı korkusuz bir şekilde, geleceğe güven içinde yetiştirebilecek miyim?” diye sorarız. 

En meşru soru bu ve “normal” bir anayasal düzen, toplumun makul ortalamasına ikna edici bir cevap verebildiği ölçüde normaldir, hayata dairdir ve hayattan gücünü alır. 

Siyasi partiler bugün bu gerçeği görüyor. AK Parti bu anayasal düzen ile ülkenin yönetilemeyeceğini görüyor. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat