İç güvenlik: Tartışmanın doğru zemini

  • GİRİŞ25.02.2015 09:44
  • GÜNCELLEME25.02.2015 09:44

Biz de tasarının içeriğine girmek yerine, bu tasarı hakkındaki tartışmanın doğru zeminde yürütülmesi için, zemini tartışalım. 

Adaletin muhatabı sadece yargı mıdır? 

Özgürlüklerin tek garantisi? 

Adalet mülkün temelidir diyoruz. Ancak mülk sadece yargı sistemi değildir. Olmadığına göre, adaletin muhatabı sadece yargı değildir. Yasaların özgürlük ve eşitlik temelinde hazırlanması ve yürütme tarafından toplumdaki adalet duygusunu zedelemeden uygulanması da hayati bir işlev. Gerçekten kural koyucu ve uygulayıcı organların bir bütün olarak gayri adil olduğu bir ülkede, yargının bu iki güce karşı adaleti sağlayacağını ileri sürmek herhalde çok da ciddiye alınabilir bir görüş değildir. Adaleti eşitlik sorunundan ayrıştıramayacağımıza göre, adalet veya adaletsizlik tartışmasında birincil muhatabın uygulayıcılar olduğu çok açıktır. Eğer bu yeteri kadar tatmin sağlamazsa ikincil mekanizmalar devreye girer veya bireyler tarafından devreye sokulur. Nitekim yargının her bir uyuşmazlıkta kendiliğinden devreye girememesi, daha çok bireylerin müracaatı üzerine işlemeye başlamasının temelinde bu gerçek yatar. 

Yargı özgürlüklerin tek garantisi mi? Eğer öyleyse, bu durumda devletin geri kalan her bir erki özgürlükler için tehdit kabul edilmeli. Böyle bir devlet düşünülemez herhalde... 

Erkleri birbirinden ayırmanın nedeni, erklerden ikisinin düşman oluşu ve sadece yargının “dost kuvvet” oluşu değil. Soru böyle sorulduğunda herkes “tabii ki öyle değil” der ama tartışmalar neredeyse bütün olarak bu temel kabul ve varsayım üzerinden yürütülüyor. 
Bu da yadırganmamalı, zira Türkiye’de hukuk eğitimi, insan hakları mücadelesi geçmişi tamamen bu kabuller üzerinden yürümüş vaziyetteydi. Bürokratik vesayet için siyasi partiler ve Meclis daima tehdit idi. Sistem de bu tehdidi kontrol altına almak için tasarlanmalıydı. 27 Mayıs’tan bu yana öyle de yapıldı. 

Vesayet sistemiyle sorunu olan tüm unsurlar ve demokratlar açısından da idare ve kurumlar daima tehdit olarak algılandı. Bu tuhaflık devlete yönelik toplumsal algıyı da zehirledi. Devlet mantıklı ve tutarlı bir yapılanma yerine, bir savaş meydanı olarak görüldü. Bireyler ve gruplar özgürlük ve adalet güvencelerini, devlet içinde yakın gördüğü erklerden birinin ötekilerine galebe çalmasında gördüler. Bu alışkanlık, bugünkü tartışmaları zehirliyor, bunları görelim. 

Devlet bir bütün olarak adaletin muhatabıdır. Yine devlet bir bütün olarak özgürlüklerin garantisi olmak zorunda. Devlet bir bütün olarak halkın var ettiği, meşruiyetini halktan alan, kullandığı tüm yetkilerin halkın iradesi doğrultusunda, onun çıkarı için ve yine onun ortaya koyduğu hukuki kurallar çerçevesinde kullanan, kullanmak zorunda olan bir yapı. Başka türlü de olamaz. Kolluk kuvveti bunun için var. Bu nedenle silahla donatılır. Yargıca karar verme yetkisi bu amaç için verilir. Milletvekilleri bu amaç için seçilir. 

Böyle ise adaletin muhatabı sadece yargı değildir. Özgürlüklerin tek güvencesi de sadece yargı değildir. İşbölümünü tamamlamış bir ülkede, her bir kurum kendine tanınan olağan yetki ve görev alanı içinde ve onun gereklerine uygun davranmak suretiyle hem adil olur, hem de özgürlükleri korur. Kamu yararını yerine getirir. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat