Başkanlık sistemi ve kuvvetler ayrılığı

  • GİRİŞ20.05.2015 09:15
  • GÜNCELLEME21.05.2015 09:22

Demokratik bir ülkede egemenlik millete aittir. Ülke demokratik değilse, anayasasında “egemenlik millete aittir” dese de bir anlamı yok. Olmadığı için de Darbeler yapılabiliyor, başbakanlar veya cumhurbaşkanları idam edilebiliyor. 

Egemenliğin üç görünümü vardır. Bunlardan biri kanun yapma kuvvetidir. Buna yasama diyoruz. Diğeri yargılama kuvvetidir. Üçüncüsü de icra kuvvetidir. Yani ülkede politikaları belirleme, güvenliği sağlama, ekonomiyi iyileştirme, kısacası yönetme kuvvetidir. 
İşte bu üç kuvvetin birbiriyle olan ilişkisi ülkenin kaderini belirler. 
Fransız insan ve yurttaş hakları bildirisinin 16. Maddesi kuvvetler ayrılığının belirlenmediği bir toplumda anayasadan söz edilemeyeceğini belirtir. Fransız düşünür Montesquieu kanunların ruhu eserinde kuvvetler ayrılığı ilkesini savunur. 
Ona göre yasama yetkisiyle icra yetkisi tek elde toplanırsa hürriyet diye bir şey kalmaz. 
Hürriyetin olması için de, hükümetin, bir vatandaşın başka bir vatandaştan korkmasını önleyecek durumda olması gerekir. 
Montesquieu en uygun hükümet modelinin yürütme gücünün tek kişide olduğu bir model olabileceğini söyler. Aksi takdirde çok başlılık olduğu için, ülkenin iyi yönetilmeyeceğini savunur. 
Kuvvetler ayrılığı herhangi bir teorik sistem tercihi olmaktan çok, insanlık tarihinde kontrolsüz iktidar pratiğine karşı ulaşılan bir demokratik standarda işaret eder. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirlerini dengelediği sistem, bireylerin sisteme hâkimiyetlerini mümkün kılan, onların hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir sistemdir. 
Parlamenter sistemde erkler ayrılığı ilkesi ilke olarak kabul edilse de, bu durum erkler birbirlerini pratikte dengelemekten çok, işbirliği içinde çalışacakları anlamına gelir. Hükümetin parlamentodan çıkması ve çalışabilmesi için Meclis çoğunluğunun desteğine ihtiyaç duyması, parti disiplini gerçeğiyle birlikte değerlendirildiğinde, parlamenter sistemde erkler ayrılığı sisteminin pratikte işleyemeyeceğini gösterir. 
Oysa başkanlık sisteminde başkan doğrudan halk tarafından seçildiğinden, yani yürütme parlamento içinden çıkmayıp, onun desteğine de ihtiyaç duymadığından, yasama ile yürütme arasında varoluşsal bir işbirliğine ihtiyaç duyulmamaktadır. Yani egemenliğin kullanımında işbirliği ve uyum aranırken, yasama ve yürütmenin birbirine bağımlı olmasına gerek kalmamaktadır. 
Bu da erkler ayrılığı ilkesinin daha etkin bir şekilde hayata geçmesine imkân sağlar. 
Türkiye’nin parlamenter hükümet modeli pratiği gösterdi ki, ya güçlü bir tek parti çoğunluğu vardır. Bu durumda aslında Meclis hükümetin politikalarını hayata geçirme aracına dönüşür. Meclis hükümete bağımlı hale gelir. Ya da zayıf partiler vardır. Meclis güçlenir, hükümet ona bağımlı hale gelir ama ülke de yönetilemez hale gelir. Hak ve özgürlükler her iki durumda da teminat altında olmaz. 

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat