'Coğrafya kaderdir'

.

  • GİRİŞ05.08.2018 11:22
  • GÜNCELLEME05.08.2018 11:48

İnsanlığın bugünkü birikiminden öğrendiğimiz şey nedir?

Ya da medeniyet/ler kurup batıran insanlık hakikat arayışını sonlandırmış mıdır?

Medeniyet sadece matematikten, mühendislikten mi ibarettir?

Medeniyeti bütünüyle kapsayan unsurlar nelerdir?

Yorumlama, şekillendirme ve yön verme işlevini kim organize eder; hangi bilim dalı üstlenir?

Teknolojinin imkânlarıyla geliştirdiğiniz bir icat bir medeniyetin tamamına şâmil olabilir mi?

Yani NASA bir medeniyet midir?

Yapay zekâ bir medeniyet tasavvuru mudur?

Yahut insanlığın en tuhaf buluşlarından sosyal medya…

Bunların hiçbiri tek başına yeterli değildir. Hatta bir anlam da ifade etmez.

İçeriği, hukukî altyapısı, ahlâkî düzenlemesi ve toplumsal faydası hesaplanmamış bir icat veya bir mesele her zaman eksiktir.

Yapay zekâ konusundaki en başat soru, “sorumluluk kimde olacak” tartışmasıdır. Fikir olarak düşünen mi, üreten mi, yazılımı yapan mı, kullanan mı?

Tarih, felsefe, sosyoloji, sanat, edebiyat, hukuk gibi sosyal bilimlerin alanına giren bütün konularda neden daha fazla kafa yormuyoruz? Ya da yormamız istenmiyor?

Yani sadece teknolojik gelişme bir ülkeyi çağ atlatmak, muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için yeterli olmuyor.

Fikir hayatımızın kutbu sayılan İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir” diye müthiş bir sözü var. Coğrafyamıza baktığımızda, bugün yaşadığımız temel problemleri alt alta sıraladığımızda bu iki kelime daha büyük bir anlam ifade ediyor. Felsefe, dini bilimler, sanat, edebiyat, hukuk, sosyoloji ilimlerini ıskalamış bir kara parçası üzerindeyiz. Oysa geçmiş birikimlerimizin bugüne bile ışık tutan büyük eserleriyle övünüyoruz. İbn-i Haldun’un “Mukaddime”si, Nizamülmülk’ün “Siyasetname”si, Ahmet Cevdet Paşa’nın “Mecelle”si şimdilerde kıvrandığımız bataklıktan çıkmak için kütüphane raflarından bize göz kırpıyor.

Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Eşikten adım atıp içeri girebilmenin yolu olumlu ya da olumsuz insanlık birikiminin bugüne bıraktığı değerlere yeni bir bakış açısıyla eğilmemiz. Çıkarılmış dersleri arşive kaldırmamız…

Fransızlar çok tehlikeli bir işe girişti. Başını Sarkozy’nin çektiği ahmaklar sürüsü “Kur’an’dan Yuhudilik ve Hıristiyanlık aleyhindeki ayetler kaldırılsın” önerisi yaptı. Türkiye dışında, İslam ülkelerinden hiçbirinin gıkı çıkmadı.

İsrail, yasak olmasına rağmen bakanıyla, milletvekiliyle ahıra girer gibi Mescid-i Aksa’nın içine daldı; Kudüs’ü başkent ilan etti. Yine kimseden çıt çıkmadı.

Türkiye ve İran’la savaşmak üzere başını Riyad’ın satılmış emirlerinin çektiği bir İslam (?) NATO’su kurulması girişimi var. Hiç kimsenin umurunda değil.

ABD, hain olduğu tescillenmiş bir papaz için en büyük müttefiklerinden Türkiye’ye ambargo uyguluyor. Diğer müttefikler kış uykusunda…

Örnekleri çoğaltmak mümkün…

Bütün bu süreci doğru okumalıyız. Okumak zorundayız. Perde gerisinde, Alev Alatlı’nın da altını çizdiği gibi sadece Erdoğan karşıtlığı yok. Bu buzdağının sadece görünen yüzü. “Perde gerisinde çok daha sistematik ve planlı bir proje yani İslamofobi var.”

Bu süreç üç-beş günde veya on yılda oluşmadı. Sistemli bir biçimde hazırlandı. Taliban’ından El Kaide’sine, Boko Haram’ından DAEŞ’ine kadar icat edilen bütün yapılar bu sürecin bir parçası.

O yüzden -daha- uyanık okumalar yapmak ve tedbirler almak zorundayız.

Nasip olursa bunları da konuşur, halleşiriz… 

Özcan Ünlü - Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat