Robotik ezberciler, ikircikli demokratlar
- GİRİŞ14.05.2025 09:21
- GÜNCELLEME14.05.2025 09:21
“Geçmiş, geleceğin tohumudur” diye bir söz vardır. Doğrudur fakat sürekli orada yaşanamaz.
Osmanlı Devleti, 1299’dan 1922’ye kadar tam 623 yıl hüküm sürdü. Sultan 3. Murat döneminde imparatorluğun sınırları 19 milyon 902 bin kilometre kareye ulaştı. Bu 6 buçuk asırlık uzun ömründe 105 parıltılı zafere attı. 33 mağlubiyet, 12 başarılı isyan, 42 bastırılan isyan, 13 sonuçsuz savaşa rağmen cihan imparatorluğu olmayı başardı.
Osmanlı-Rus Savaşı (24 Nisan 1872-3 Mart 1878)…
Balkan Savaşları (8 Ekim 1912-10 Ağustos 1913)…
1. Dünya Savaşı (28 Temmuz 1914-11 Kasım 1918)…
Çanakkale Savaşları (Deniz savaşı 19 Şubat 1915- 18 Mart 1915, Kara savaşı 15 Nisan 1915-9 Ocak 1916)…
Filistin Cephesi (28 Ocak 1915-28 Ekim 1918)…
Kutul Amare Cephesi (7 Aralık 1915-29 Nisan 1916)
Milli Mücadele/ Kurtuluş Savaşı (19 Mayıs 1919-24 Temmuz 1923)…
2. Dünya Savaşı (1 Eylül 1939-2 Eylül 1945)…
Görüldüğü üzere, 2. Dünya Savaşı’na kadar doğrudan dünyanın tek meselesi ‘Türk sorunu’…
Bu savaşta özne olmasa da dolaylı olarak küresel programın tam ortasında yer alıyoruz. Sevr’in devamı -hatta o yıllar itibariyle sonucu- olan Siyonizme hizmet eden bu savaşa kadar Türkler/ Osmanlı, sürekli cephede…
Kuzey Afrika’dan Irak içlerine, Kafkaslardan Balkanlara kadar neredeyse 7 düvelle savaşan bu necip millet, ikinci büyük savaş bittikten sonra, “hadi, elinizde kalan topraklarda keyfinize bakın” denilerek rahat bırakılamazdı.
Bırakılmadı da…
Vesayet baronlarının rahatını kaçıran 1950 seçiminin ardından başbakanını ve iki bakanını darağacına gönderen azgın ittifak ve ardılları Kıbrıs, IMF, BM, NATO, tarikatlar, cemaatler, üniversiteler, şeriat, Atatürk, komünizm ve daha pek çok mevzu yüzünden ülkeyi bir dikenli sarmalın içine hapsetti.
12 Eylül paletlerinin altında neden ve nasıl ezildiğimize gelmeden önce...
27 Kasım 1978’de kurulan/ kurdurulan PKK terör örgütüne da dikkat kesilmemiz gerekiyordu. Fakat basit bir terör hadisesi olarak gösterilmeye, bunun üzerinde algı üretilmeye çalışıldı. Sonuçta 15 Ağustos 1984 Eruh katliamı! Son 40 yılda yaklaşık 110 bin kayıp…
PKK’nın fesih ve silah bırakma kararına şüpheyle bakanlardan olmama rağmen gelinen noktanın siyasi ve sosyal sonuçlarının yeni bir hoşgörü ve tahammül iklimine evrileceğini düşünüyorum.
Yaklaşık 250 yıl boyunca sürekli darbe yiyen…
Buna rağmen dimdik ayakta duran Türkiye; Kafkaslardan, Afganistan’dan, Irak’tan, Rumeli’nden, Filistin’den, Suriye’den kendine sığınanlara vatan olurken, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, Gezi’ye, hendek hadiselerine, 15 Temmuz’a karşı da başı dik bir mücadele ile bölgesel ve küresel bir güç olduğunu kanıtladı.
PKK’nın silah bırakma kararını İspanyol ETA ve İrlanda IRA terör örgütleri ile kıyaslayıp dudak büken koronun, Avrasya Tüneli’ni ve Marmaray’ı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığına inanan güruhla aynı olması bu iddianın kara mizah olduğunu zaten ortaya koyuyor.
Cehalete teslim olmak böyle bir şey…
Bu ikircikli demokratlık, seçimlerdeki sahte kardeşlik gemisinin su alması sinirleri bozmuş durumda. Yeni bir mahalle diktası yeşeriyor, buna dikkat etmek gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin siyasi zemini gerilim olmadan saf tutamıyor. Gücü ele geçirenlerin zalim olduğu, rollerin ve pozisyonların çok sık yer değiştirdiği bir coğrafyadayız.
Şimdi bu yeni mahalleye sıkışmış ve bu yeni iklime karşı sesini yükseltenlerin zihinlerine hangi kapıyı açarsanız açın nafile…
Şunu bilmemiz gerekiyor:
Üstenciler hiçbir zaman bizim akıllı olmamızı istemezler. Çünkü akıllı olmak size yatırım yapacak olanların işine gelmez. Akıllı insan istismar edilemez. Boyun eğmezler. Şahsiyetlerini korurlar (David Icke).
PKK’nın fesih ve silah bırakma kararını bir illüzyon veya sanal dünya tezgâhı olarak sunup sulandırmak isteyenlerin bırakın uyurgezer olmalarını, pekâlâ Alzheimer’a yakalandıklarını söyleyebiliriz.
Bu tür robotik tekrarcılardan siyaseti ve düşünce alanlarını temizlemek zorundayız.
Temkini elden bırakmamalı, evet ama güzel cümleler de kurmak zorundayız.
Hayat umuttur. İnsanı yaşatan da bu umuttur. Umudun azalmasına izin vermemeliyiz aksine her gün iyi niyetle sulayıp gümrahlaşması için çaba göstermeliyiz. Tahammül ve hoşgörünün erdem olduğunu bilerek yaşadığımız sürece bunu başarabiliriz.
Onuncu kata çıkmak için bir asansöre bindiğinizi düşünün. Zemine ineceksiniz. Sıfıra bastınız. Sonra elinizdeki telefonla meşgul olmaya başladınız. Asansör beşinci kata geldiğinde durdu. Eğer kaçıncı kata geldiğinizi kontrol etmezseniz beyniniz sizi yönetir ve o katta inersiniz.
Her şeye siyasi komplo olarak bakan ve kendi siyasetlerine yarayacak projeye dönüştürmek için hakikati eğip bükenlerin içinde bulunduğu durum tam da budur!
Türkiye’nin bağırsaklarını temizleme gayreti ve kararlılığı gâvurun işine gelmez. Çünkü yatırımlarını sekteye uğratır.
Bir fıkrada anlatıldığı gibi kümesten sürekli yumurta çalan işbirlikçisinin de işine gelmez…
Adam kümesten yumurta çalarken yakalanır. Üstü başı toz içindedir. Cepleri yumurta dolu, tavuk telekleri saçlarının arasındadır. Mahkemeye çıkarılır.
Hâkim, “Neden hırsızlık yaptın?” diye sorar.
Pişkin hırsız “Avukatı istiyorum, avukatım olmadan konuşmam!” der.
“Yahu yumurtalar cebinde. Üstün başın tavuk tüyü. Her halinden belli. Şahitler de var. Ne yapacaksın avukatı? Avukat ne diyecek ki!”
“Ben de onu merak ediyorum hâkim bey! Acaba avukat ne diyecek!”
Umarız bu kepazelik uzun sürmez.
Yakalanan bu iklim akl-ı selime teslim edilir…
Özcan Ünlü / Haber7
Yorumlar1