Gazze namusumuzdur!
- GİRİŞ06.08.2025 12:12
- GÜNCELLEME07.08.2025 09:08
Cemil Meriç, “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur” der.
Bir adım ilerisini söyleyelim: Zulmün olduğu yerde zalimden yana olmak en büyük namussuzluktur!
Gazze’de açlık soykırımıyla yok edilmek istenen çoluk-çocuk yüz binlerce insanın tüyler ürpertici görsellerine bakarken, dünyanın en namussuz portrelerinin iğrenç yüz çizgileri gözümüzün önüne geliyor.
Namus dediğimiz ‘şey’ dünyayı terk edeli çok oldu. Ahlâkî değerler, iffet, onur gibi çok katmanlı kavramları şemsiyesi altına alan ‘namus’, en basit ve yalın anlamına hapsedilmiş durumda. Cinsellik dışında namusu doğruluk, dürüstlük, sözünde durma, yalan söylememe, başkasının kişisel hak ve hürriyetleri ile kutsal değerlere saygı olarak yorumlayan, içselleştiren insan sayısı yok denecek kadar azaldı.
Cengiz Aytmatov’un, “mutluluk ancak namus ve haysiyetini koruduğun sürece vardır” sözü bu anlamda evrenseldir. “Bireysel ahlâkî bütünlüğü” tarif için ideal bir tanımlamadır.
“Namuslu adam”, “namuslu millet”, “namuslu esnaf” dediğimiz zaman hep aynı şeyi söylemiş oluruz. Bu değerlendirme, ahlâkî olduğu kadar sosyopolitik bir denetim aracına dönüşebilir.
***
Dinimizde namus, ‘hem iffetli yaşamak’ hem de ‘başkasının onuruna iftira atmamak’ gibi yüce değerler için kullanılır. “İffet”, “fahşadan sakınmak”, “zan”, “iftira” gibi kavramlarla bağlantılıdır. Kadın bedeni üzerinden inşa edilmek istenen namus kavramı da aynı şekilde değerlendirilebilir.
Namus, bireyin vicdanı, toplumun ahlâkî kodları ve cinsiyet rolleri ile doğrudan ilgilidir. Felsefî anlamda ise, “Bireyin ahlâkî benliğiyle, özgürlüğüyle ve toplumla olan ilişkisi üzerinden sorgulanan bir kavramdır. Diğer ahlâkî değerler (erdem, adalet, hakikat, sorumluluk) gibi, namus da sadece kurallara uymak değil, kişinin kendi iç yargısıyla doğruyu seçmesi meselesidir.”
Namusla ahlâk eşdeğerdedir. Namuslu adamla, ahlâklı adam aynı insandır. Başkalarına göre vaziyet almak önemlidir ancak bir insanın kendi vicdanına göre vaziyet alması daha önemlidir.
***
Bu uzun girişi neden yaptık?
Gazze’de, yaklaşık iki yıldır sistemli bir soykırım yaşanıyor.
Aslında bu soykırım bir asırlık hikâyenin güncel hâli…
Yerlerinden yurtlarında sürülen, çocuk-kadın-yaşlı demeden katledilen, evleri yerle bir edilen, hastaneleri, okulları füzelerle vurulan…
Kendi topraklarında bütün unsurları ile yok edilmek istenen Gazellilerin yaşadığı trajedi aslında sadece bulundukları küçücük toprak parçası ile sınırlı değil. Vatan olarak Filistin’in, millet olarak Filistinlinin yeryüzünden silinmek istenmesinin operasyonudur bu…
Filistin -normal şartlar altında- önce İslâm âleminin, sonra bütün insanlığın namus meselesi değil midir? Kendi vicdanından utanan herkes Gazze’de yaşanan soykırımdan sorumludur.
Bugün Gazze’de veya Doğu Türkistan’da yaşananların…
Yarın, namussuzlukla yarışan coğrafyalarda yaşanmayacağı garantisini kim verebilir?
Bugün Gazze’yi, Doğu Türkistan’ı namus meselesi saymayanlar, yarın aynı muamele ile karşı karşıya kaldıklarında hangi yüzle insanlığın vicdanından yardım bekleyebilirler.
Hele İslâm âlemi…
Gazze önce havadan bombalandı. Yerle bir edildi. Ardından tanklarla vuruldu. Hiçbir ayrım gözetilmeden ayakta duran her şey; insan, ağaç, bina, hayvan.. ne varsa katledildi.
Batı Şeria’da insanlar zorla evlerinden çıkartılıyor. Hiçbir gerekçe gösterilmeden zeytin ağaçları kökünden sökülüp atılıyor. Sabah uyandıklarında evlerinin ikiye, üçe bölünmüş olduğunu öğreniyorlar. Evlerinin belli bir bölümü Siyonistler tarafından işgal edilmiş oluyor. Aynı evin içinde, aynı bahçede birlikte yaşamaya zorlanıyorlar. Dayanamayanlar terk edip gidiyor, kalabilenler türlü işkencelerle karşı karşıya kalıyor.
***
Bir yıl önce, 31 Temmuz 2024 tarihinde, Tahran’da Siyonist bir terör eylemi ile şehit edilen İsmail Haniye, ardından onun bayrağını teslim alan ve kahramanca şehit düşen Yahya Sinvar ve öncülerinin hayat hikâyelerinden bile utanmayan kör vicdan sahiplerinin ‘namus’ kavramından ne anladıklarını anlayan biri varsa çıkıp bize de anlatsın.
Mızrak çuvala sığmıyor.
Distopik bir film sahnesini andıran Gazze’de son zamanlarda yaşanan trajediden bütün insanlık sorumlu… Siyoniste göre -Sartre’ın deyimiyle- “diğerleri cehennem” olabilir. Ama bize göre mesele namus meselesi olmalıdır. Dolayısıyla Gazze’de yaşananlar ‘namus cinayeti’dir. Namus cinayetinin bedeli de çok ağırdır, ağır olmalıdır. Bunun hesabını sormak bütün insanlığa vaciptir. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun bu meseleyi içselleştirmeyen hiç kimse iffetten, şereften, haysiyetten, ahlâktan söz etmemelidir. Çünkü sosyolojik anlamda namus, bir insanın kendisine ve başkalarına karşı sadakati; diğerlerine ihanet etmeden yaşama çabasıdır.
Siyonizmin kendisi, onun değirmenine su taşıyanlar, onun değirmenine su taşıyanlardan hizmet edenler ve onlar tarafından dinî ve ahlâkî bütün değerleri satın alınmış olanlar namuslu olamazlar. Bu namussuzların inandıkları Allah’a, Kitab’a, Peygamber’e sâdık kalmaları da beklenemez.
Gün akşamlıdır.
Hayat ölümlü…
İyi ki öyledir.
“Mal da yalan mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan” diyen Yunus Emre, bu beytiyle, dünyanın geçici değerlerinin ötesinde bir “iç doğruluk”tan söz eder. Bu değerin tekabül ettiği zirve ise namustur.
Dolayısıyla hepimizin…
Müslim, gayr-i Müslim hiç fark etmez…
Hepimizin aynanın karşısına geçip, bir elimize açlıkla kıvranan Gazellilerin kurşun gibi bakan gözlerini yansıtan bir fotoğraf karesini alıp…
Derin bir tefekkür halinde…
Vicdanımızla yüzleşerek dua etme vaktidir:
“Rabbim! Kalbimizden söküp aldığın merhameti, başta Gazze olmak üzere, acılı bütün insanlık coğrafyalarının yüzü suyu hürmetine, yeniden, bir daha bizlere lütfeyle!..”
______________________________________
DİPNOT
Sanata Ürdün nefesi
İlk ve en önemli gündem maddemiz Gazze olduğu için dikkatimiz başka meselelere kapanmış durumda.
Ama içimizi ferahlatan güzel şeyler de oluyor.
Kendine has tarzıyla ürettiği eserleri dünyanın pek çok ülkesinde büyük ilgi gören sanatçımız Nazende Yücel, Ürdün’de düzenlenen “Jerash Uluslararası Plastik Sanatlar Festivali Sempozyumu”na katıldı. Geleneksel motiflerle çağdaş bir anlatım deneyen, kadın odaklı eserleriyle farklı ülkelerden katılan 23 sanatçı arasında dikkatleri üzerine çeken Yücel, “Sanatın yalnızca tuvalde değil zamanın ruhunda olduğunu da göstermek istedim” diyor.
Nazende Yücel, sanatın insanlığın ortak değeri olduğunu söylüyor ve “Savaşlar acı. İnsanlık büyük bir travma yaşıyor. Biz sanatçılar bir nebze de olsa yaşadığımızı hissetmek ve hissettirmek istiyoruz. Hedefim Türkiye’de de bir sanat sempozyumu düzenlemek” diye konuşuyor.
Ne diyelim…
Hem tebrik ediyor, hem de başarılar diliyoruz…
Özcan Ünlü / Haber7
Yorumlar9