Dokunulmazlık libası!
- GİRİŞ17.09.2025 09:08
- GÜNCELLEME17.09.2025 09:08
İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan’ın birkaç gün önce önemli bir açıklaması vardı. İstanbul 2 Nolu Barosu Adli Yıl açılışında mikrofon karşısına geçen sayın bakanın sözleri pek gündem olmadı ama çok önemli idi. Yılların kangrenleşmiş siyaset kalkanlarından biri olan ‘dokunulmazlık’ üzerine ironik bir gerçeklikle yaklaşan Turan, aslında, verilmiş bir yetkinin nasıl çıkara ve elverişli bir malzemeye dönüştürüldüğünü haykırıyordu:
“Bu topraklar ve bu medeniyet adalet ve hak kavramlarıyla yoğrulmuştur. Bazı kanunlarımızı batıdan almış olabiliriz ama biz adaleti, hakkı batıdan öğrenmedik. Hepiniz bilirsiniz, bizim mahkeme kararlarımız ‘Türk Milleti adına’ diye başlar. Çünkü en büyük yargıç, millet vicdanıdır; hâkimlerimiz, mahkeme salonlarımız, o vicdanın temsilcisidir.”
Konuşmasında dönem örnekleri de veren Turan, “Bu ülkede darbe mahkemeleri görmemişiz gibi davranılıyor” diyerek 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerine atıfta bulunuyor ve toplumdaki adalet bilincini iyi anlayabilmek adına teatral Yassıada duruşmalarına dikkat çekiyor.
Sayın bakan bu sözleri neden ve kime söylüyor?
Eline makamı alan ve bu gücün verdiği özgüvenle “polisimize çemkirenler” için söylüyor ve dokunulmazlığı suiistimal peşinde olan -özellikle CHP’li- vekilleri kastederek devam ediyor:
“Dokunulmazlık, daha çok kürsüye ulaşmak için vardır. Her türlü yanlışa omuz vermenin adı dokunulmazlık değildir.”
Olmamalıdır da…
***
Bu ülke eğnine dokunulmazlık libası giyenlerden çok çekti.
Anayasa’nın 83. maddesi dokunulmazlık meselesini tarif için vardır. Bu madde “yasama sorumsuzluğu”, “yasama dokunulmazlığı”, “süreçlerin ertelenmesi” ve “meclis kararı”nı kapsar. “Yasama sorumsuzluğu”na göre, “Milletvekilleri, TBMM çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, mecliste ileri sürdükleri düşüncelerinden ve bunları meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan dolayı sorumlu tutulamazlar. Bu koruma hakkı mutlak ve ömür boyudur.”
“Yasama dokunulmazlığı”na göre ise, “Milletvekilleri, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği iddiasıyla meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamazlar.”
Ağır cezayı gerektiren suçlar, seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesindeki (devletin varlığına, bütünlüğüne, demokratik düzenine karşı) suçlar hariç…
Özetle, 83. madde, milletvekillerine hem mutlak sorumsuzluk (özgürce konuşma ve oy kullanma hakkı) hem de geçici dokunulmazlık (yargılamadan korunma) tanıyor.
Fakat bu şu demek değildir:
Milletvekilisin diye ağzına geleni söyleyeceksin…
Görevini yapan polisi itip-kakacaksın…
Ülkenin birliği ve bütünlüğü aleyhine çalışacaksın…
İsmin birtakım yüz kızartıcı suç kataloglarında geçecek…
***
Ülkemizde dokunulmazlığın tarihi Meclis-i Mebusan’a kadar gider. 1876 yılında Kanun-i Esasi, milletvekillerine “yasama sorumsuzluğu” getirmişti. 1921’te Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile bir adım daha ileri gidilerek milletvekillerine ”mutlak sorumsuzluk” verildi. 1924’te hem “sorumsuzluk” hem de “dokunulmazlık” hakkı sağlanırken 1961 Anayasası’nda milletvekillerine daha geniş bir koruma sağlandı ve “ağır cezayı gerektiren suçüstü” hali istisna tutularak kapsam genişletildi. 12 Eylül Darbesi’nden sonra ise bu kural daha belirginleştirildi ve “milletvekilin dokunulmazlığının kaldırılması meclisin takdirine bırakıldı.” Yeni bir yaklaşım daha getirildi ve “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı suçlarda” (Anayasa 14. madde) dokunulmazlık daha sınırlı hale getirildi.
Türkiye’nin bu konudaki çalışmaları incelenirse, dünyanın gerisinde olmadığımız çok açık biçimde görülecektir.
***
1990’larda bu yana pek çok milletvekilinin dokunulmazlığı tartışıldı. Özellikle siyasetin gerilimli dönemlerinin en başat tartışma konularının başında bu mesele geldi. Kimi terörle bağlantılı, kimi kaçakçılık ve yolsuzluk konuları olmak üzere birçok milletvekili dokunulmazlık masasına yatırıldı.
Fakat Sayın Bülent Turan’ın altını çizdiği anlamda 83. maddenin işletilememiş olması düşündürücü. Diyeceksiniz ki, “Bu mesele sayın bakanın yetkisinde, neden işletmiyor?” Elbette buna bir cevabı vardır ancak CHP merkezli “mutlak butlan” bulanıklığı ile siyasî gündemi neredeyse bir seçim havasına sokup bütün diğer tartışmaları siyasetin dışına itme cehdi ve gayretinde olan figürler yüzünden tartışmalar doğru bir zemine oturtulamıyor.
Siyaset hiç kimseye ağzına ilk geleni söyleme veya aklına ilk geleni yapma özgürlüğü sunmaz. Hele bunu dokunulmazlık zırhıyla yapma hakkını vermez. Seçilmişiyle-atanmışıyla her makamın bir sorumluluğu ve haddi vardır, olmalıdır. Aksi olursa her iki tarafın da korumaya çalıştığı düzen veya sistem yara alır. Yara, kaosa dönüşür.
Yineleyelim…
Dünyanın her neresinde ve her kim olursa olsun bir mali suç işlemişse…
Trafik terörüne sebep olmuşsa…
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” ya da “beni nasıl tanımazsın!” diyerek görevini yapan polise çemkirmişse…
Kolluk kuvvetlerine yumruk sallamış ve tehdit etmişse
Bölücülük yapmışsa…
Casusluk faaliyetlerine tevessül etmişse…
Vergi kaçırmış, şiddet suçu işlemiş, adı yolsuzluk, kaçakçılık ve hırsızlığa bulaşmışsa kesinlikle dokunulmalı hesap sorulmalıdır.
İşte o zaman toplum normalleşir. Siyaset doğru zemine oturur. Hesap sorulabilirlik ve hesap verilebilirlik kavramları tam anlamıyla işletilmiş olur.
ÖZCAN ÜNLÜ / HABER7
Yorumlar13