Kıbrıs bizim neyimiz olur?
- GİRİŞ03.12.2025 09:24
- GÜNCELLEME03.12.2025 09:24
Ne zaman, “Mağusa limanı limandır liman” türküsünü duysak, hepimizin dikkati bir anda Kıbrıs’a çevrilir. “Ağaçlar Kalem Olsa”, “Feslikan”, “Kıbrıs Gelini”, “Sabahın Vahtında”, “Vapurum Üç Borulu”, “Dillirga” veya “Çıktım Beşparmak Dağına” türkülerini işittiğimizde de aynı duygularla hüzünlenir veya coşarız.
Çünkü Kıbrıs bizim öteki yarımızdır.
Piyale Paşa ve Lala Mustafa Paşa komutasında 2 Temmuz 1570’de başlayan ve 4 Ağustos 1571’de Venedikli Mağusa Kale Komutanı Bragadino’dan diz çökmesiyle ‘Türk Yurdu’na dönüşen Kıbrıs, Turan coğrafyasının da Akdeniz’deki ileri karakoludur; olmalıdır…
Sadece siyasî ve askerî açıdan değil, Kıbrıs (hatta Girit), bir medeniyet taşıyıcısı olarak da Türk’tür ve hayatî önemdedir.
***
Geç kurumsallaşmış olsa da bir ‘Kıbrıs Türk Edebiyatı’ tarihinden söz edebiliriz. 1836-1895 yılları arasında Tanzimat dönemi edebiyat akımları ile mevzi kazanan ve 1923’e kadar başarılı örnekler veren ada yazını, 1955’e kadar İngiliz baskısı, kargaşa ve kaos ikliminde biraz gerilemiş olsa da her zaman varlığını hissettirmiştir.
Bu tarihler arasında 14 edebiyat dergisinin çıktığını da kayıtlara geçelim… Millî edebiyat damarının önemli temsilcilerinden Nazif Süleyman Ebeoğlu, Urkiye Mine Balman, Pembe Marmara, Osman Türkay sadece ‘edebiyat’ yapmamış, Kıbrıs’ın Türk kimliğine da sahip çıkmışlardır. Ardılları Özker Yaşın, Ahmet C. Gazioğlu, Salahi R. Sonyel, Fadıl N. Korkut, Hikmet Afif Mopolar, Nazım Ali, Kutlu Adalı, Bekir Kara, Eşref Çetinel, İsmet Kotak ve Numan Ali Levent ise hikâyeleriyle tanınırlar. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra ise -bazıları tartışmalı olsa da- Kıbrıs Türk edebiyatına yön veren Fikret Demirağ, Neşe Yaşın, Filiz Naldöven, Mehmet Yaşın, Harid Fedai, Özden Selenge, Timur Öztürk ve Ali Nesim gibi isimleri sayabiliriz.
Bazılarının tercihan İngilizce yazdıklarını da not düşelim.
Kıbrıs Türk davasının büyük ismi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Rauf Denktaş ile uzun yıllar danışmanlığını yapan, bugün de Kıbrıs için mücadelesini sürdüren Sabahattin İsmail’i de bu cümleden anmak konuyu tamamlaması bakımından önemlidir.
Bu uzun girizgâhı yapmamın sebebi şu: Coğrafyamızda kartlar yeniden dağıtılırken ve bu oyunun merkez ağırlık gücü Türkiye’ye doğru kayarken, Kıbrıs’ta bir oldu-bittinin aslında neye mal olacağını yeniden hatırlamaktır.
İsrail’in, Gazze soykırımı ile başlattığı, ardından Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ni de yanına alarak Doğu Akdeniz’de sahneye koyduğu korku tiyatrosunun elbette farkındayız. Garantörlükleri hiçe sayan, iki toplumlu yapıyı -artık, tek taraflı- ‘çağdışı’ gördüğünü ilan edip bölgede at koşturmaya çalışan, son günlerde EOKA hülyaları kuran Rum yönetiminin büyük bir çıbanı patlatmaya çalıştığı görüyoruz.
***
Ocak 2026’da, AB dönem başkanlığı 6 aylığına Kıbrıs Rum Yönetimi’ne geçecek. Bir taraftan ENOSİS-EOKA damarını beslemeye çalışan Rumların, bir yandan da Türkiye’ye ‘AB havucu’ uzatarak, Türk limanlarının Rum gemilerine açılması konusunda şirinlik yaptığını görüyoruz. İsrail ve Yunanistan’ın şımarık çocuğu Rum lider Nikos Hristodulidis, Financial Times gazetesine verdiği demeçte, "Coğrafyamızı değiştiremeyiz. Türkiye her zaman Kıbrıs’ın komşusu olacak, bu yüzden AB’ye yakın bir komşuyu tercih ederim… Ancak AB içinde Türkiye’ye karşı olan bazı ülkeler Kıbrıs’ın arkasına saklanıyorlar” demiş.
Son bir ay içinde onlarca kez EOKA ve ENOSİS açıklaması yapan, “Bir gün Mağusa’ya döneceğiz” diyerek askerlerini selamlayan, Atina ve Tel Aviv hattının tehlikeli portresi Hristodulidis’in ‘Crans Montana’ sakızını neden çiğnemeye başladığına dikkat kesilmeliyiz.
Rum Yönetimi, meşruiyet elde etme peşinde… Bölgesel krizi fırsata çevirmek için büyük oynuyor. Siyonist Netanyahu, Almanya Cumhurbaşkanı ve diğer bazı Batılı ülke yöneticilerini de ikna etmiş görünüyorlar. AB’nin eski komiseri Johannes Hahn’ın ‘müzakere masası’ için görevlendirilmiş olması da ellerini güçlendiriyor. Hatta bir adım daha ileri giderek, bu masaya ‘gayrı resmi’ olarak (!) Cumhurbaşkanı Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman ve Dışişleri Bakanı Fidan’ı çekebileceklerini düşünüyorlar. Türk iş insanlarına vize serbestisi havucu ile de Türk limanlarını Rum gemilerine açabileceklerinin planlarını yapıyorlar.
Türkiye’nin Kıbrıs tezleri doğrudur. KKTC tanınmadan normalleşme olamaz. Çünkü Türk tarafı başından beri Ada’da normalleşme konusunda elinden gelen her şeyi fazlasıyla yaptı. 2004 Annan Planı dâhil bugüne kadar kurulan 16 masayı Rumlar devirdi. 2017’de Crans Montana’da masadan Türkiye değil, Yunanistan kalktı.
Şimdi yeni bir oldu-bitti için kartlar yeniden karılıyor. Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden başlaması isteniyor ama “Rumların istediği şartlarda…”
İç siyasetin ve bölgesel karmaşanın gölgesinde büyüyen bu oyunun farkında olmalı ve 1 buçuk asırlık Kıbrıs davasından bir milim bile geri adım atmamalıyız.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol