Mursi için uğurlama

  • GİRİŞ21.06.2019 11:25
  • GÜNCELLEME21.06.2019 11:25

Mısır tarihinde ilk kez demokrasiyle, halkın seçimiyle iktidara gelen Muhammed Mursi, 2012 yılında sandıktan Cumhurbaşkanı olarak çıkmasının üstünden bir yıl geçmeden 3 Temmuz 2013’te ordu tarafından darbeyle devrilmiş, 6 yıldır da zindanda tutuluyordu. Geçtiğimiz pazartesi, çıkarıldığı mahkemenin duruşma salonunda şehit oldu. 

Darbeci Sisi yönetimi tarafından 2015 yılında idam cezasına çarptırılan, duruşma salonundayken hayatını kaybettiği “casusluk” davasından da idam cezası alması beklenen Mursi’nin bu “doğal ölümü”, O’na idam cezası veren, ancak infial olacağını hesaplayarak bu cezayı infaz edemeyen darbeciler için oldukça sevindirici olmuştur, diye düşünüyorum. Zaten 67 yaşında, çeşitli sağlık sorunları yaşayan Mursi’ye reva gördükleri kötü şartlara ek olarak, ailesiyle görüştürmeyerek, ilaçlarını temin etmeyerek amaçladıkları niyetin, bu ölümü hızlandırmak olduğu açıktı.

Kalplerinde, dünyanın zalimlerine öfke, mazlumlarına merhamet taşıyanlar ise bu ölüme üzüldü. Zira Mursi’nin seçilerek Mısır’a Cumhurbaşkanı olması 2011’de çıkan Arap ayaklanmalarının belki de tek güzel sonucuydu. Arap halklarının onyıllar boyunca yönetimi altında kaldıkları diktatörlüklerden kurtulabileceğinin ve bir demokrasi hikayesi yazabileceklerinin ilk işaret fişeğiydi. Afrikasından Arap yarımadasına, Ortadoğu’suna dek dünyanın güneyinde bulunan bütün ezilmiş halkların yöneticilerini kendilerinin belirleyebileceğine yönelik bir umut ışığıydı. Olmadı.

Birleşik Arap Emirlikleri ve Suud başta olmak üzere Arap diktatörlükleri ve krallıkları Mursi’yi dünyanın bu tarafındaki ilk “demokrasi örneği” olması nedeniyle tehdit olarak gördü. Avrupa ve ABD, halkın oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, halkına rağmen yönetimde bulunan krallar kadar “kullanışlı” olmayacağı için Mursi’nin yönetimden düşmesini istedi, Müslüman Kardeşler’i ise kriminalleştirdi.

Zira Mursi daha Mısır’ın yönetimine gelir gelmez, diktatör Mübarek’in aksine Gazze sınırını açtı, İsrail’in Filistin saldırılarına tepki gösterdi, ele aldığı hemen her konuda ABD ve Batı’nın maşası olmaktansa halkının çıkarlarını öncelemeyi tercih etti. Bu da O’nu demokrasiye henüz geçen, bir seçim geleneği olmayan bir ülkede, açık hedef ve kolay lokma haline getirdi. Gerisini biliyoruz, Sisi’nin darbeyle yönetimi devralır almaz, halkın üstüne ateş açtığını, Mısır’ın hemen Gazze sınırını kapattığını, ülkenin kaynaklarını Batı’ya peşkeş çektiğini, onlarca Müslüman Kardeş üyesini astığını ve diğerlerini…

Bu ölümün ardından ortaya çıkan tek şey, kulakları sağır eden bir sessizlikti. ABD’den de, AB’den de, işkenceyle öldürülen Mursi için en ufak bir kınama ya da eleştiri açıklaması gelmedi. Geçtiğimiz 20 yılda, Ortadoğu’da 1 milyon insanın ölümünü, Irak’ın parçalanmasını, Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesini “demokrasi ihracı” gerekçesiyle açıklayabilen/hoş görebilen Batılı liderler, darbeci yönetimin seçilmiş bir lideri adım adım ölüme sürükleyişini sessiz bir onayla izlediler. Bunları izlerken kafamda Aliya’nın “Şunu asla unutma evlat, Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır” cümlesi dönüyordu.

Türkiye’deki bazıları ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mursi için gıyabi cenaze namazı kılınacağını söylemesinden de, O’na “şehit” denilmesinden de pek rahatsız. Sözümona ulusalcı bu insanlar Mursi’nin ABD’deki lisansüstü eğitimini hatırlatarak “casus” imasında bulunuyor, Müslüman Kardeşler örgütüne de “terör” yaftası yapıştırmaya çalışıyor. Oysa her kritik kararda ABD ile saf tutan da, tıpkı ABD ve AB gibi Müslüman Kardeşler’e “terörist” diyen de kendileri. Erdoğan, dış güçlerin ayak oyunlarıyla devrilmeye ve yerine daha “kullanışlı”, Batı ile daha “sıcak” ilişkiler tesis edecek bir halef getirilmeye çalışıldıkça el ovuşturan da aynı kesimler. Tutarlılık kaygısı yok, ahlak algısı yok, kalplerinde zerrece vicdan yok; haklarında tek bir kelime sarfetmeye bile değmezler.

Fakat son yıllarda dünya tarafından suç örgütü muamelesi gröen, 2013 yılından bu yana ABD, AB ve Suudlar tarafından “terör” listesine alınan Müslüman Kardeşler hakkında bir şeyler söylemek şart. Müslüman Kardeşler de, tıpkı öncesinde Hint Yarımadası’nda ortaya çıkan Cemaat-i Müslimin gibi fikri bir zemine dayanan, silahla değil düşünceyle yön verilmiş, ülkelerinin bağımsız ve bağlantısızlığına inanan insanların kurduğu, yürüttüğü bir yapı. Mevdudi, Seyyid Kutup ve Hasan El Benna da birer terörist değil, düşünce ve aksiyon insanı. Müslüman Kardeşler, Mısır’da darbe yapıldığında, Cumhurbaşkanı alaşağı edildiğinde ve onlarca üyesi hapse ve ölüme gönderildiğinde bile şiddete başvurmamış bir örgüt. Bunlarla, CIA tarafından kurulmuş El Kaide ve kim tarafından kurulduğu belirsiz IŞİD gibi terör örgütlerini birbirinden ayırmak gerekiyor. Kafa kesme, kafes içinde insan yakma görüntülerini youtube’da yayınlayacak kadar insanlıktan nasipsiz bir vahşi yapılanmayla Müslüman Kardeşler’i bir tutmak, büyük haksızlık.

Yine de Müslüman Kardeşler terörist ilan edildi, Muhammed Mursi şehit edildi ve ABD 2013’ten bu yana her yıl Mısır’a 1.3 milyar dolarlık askeri yardım yaparak; işkenceye, idama, darbeciliğe katkı sağlıyor. Aliya haklıydı, “Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır, Batı’nın bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur”. 

Yeni Şafak

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat