MEB özür tayini mağduriyetleri giderebilir mi?

  • GİRİŞ23.06.2011 06:53
  • GÜNCELLEME23.06.2011 06:53

Kurumların belki iyi niyetlerle ve belli amaçlarla geliştirdikleri yönetmelikler ve düzenlemeler zaman zaman büyük insan kitleleri üzerinde sıkıntılara yol açabilmekte. Önemli bir sıkıntının ele alındığı “Akademisyenin yabancı dille sınavı” yazısına çok miktarda olumlu tepkiler ve güzel çözüm önerileri gelmişti. İlgili yazıda çözüm geliştirmesi gereken kurumlar Yükseköğretim Kurumu (YÖK) ve Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK) idi.

Burada başka bir kurum olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) özür tayini grubu diye bilinen öğretmenlerle ilgili yönetmelik ve uygulamalarından kaynaklanan sorunlar ele alınacaktır.

Bu tür yazılarla kurumlarda sürekli gelişim adına kalite standartlarının yükseltilmesine katkı sağlanması amaçlanmaktadır.

Son günlerde posta kutuma MEB'in özür grubu tayini başvurularında yaşanan sıkıntılar ve oluşan mağduriyetlerle ilgili mesajlar akmaya başladı. Başta cumhurbaşkanlığımız, başbakanlık, MEB ve ilgili birimleri olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşları ve kişilere de aktarıldığı anlaşılan bu mesele genişletilmiş şekilde farklı bakış açılarıyla ele alınmaya çalışılacaktır.

MEB, bilindiği gibi ÖSYM ile eşgüdümlü çalışarak öğretmen adaylarının KPSS sınavları sonuçlarına göre öğretmen atamalarını gerçekleştirmektedir. MEB, bu anlamda ÖSYM'ye muhtaç bir kurum olarak oradaki süreçlerden ve menfi ya da müspet sonuçlarından doğal olarak etkilenmektedir.

MEB'e sorsanız bu seneki sıkıntıların ana nedeni geçen sene ÖSYM'de yaşanan KPSS kopya skandalı. İptal edilen ve gecikmeli olarak yenilenen KPSS (eğitim bilimleri) sınavının sonuçları itibariyle ilk olarak Haziran ayında atamaları yapılmasına rağmen öğretmenler ancak Eylül 2010 tarihinde görevlerine başlatılabilmişler.

Bu nedenle özellikle ilk atama veya sonradan yer değiştirmelerde özür grubu tayini kapsamında bulunan öğretmen adaylarının MEB 2011 atama ve yer değiştirme yönetmeliğinin 35(4) maddesinde yer alan “görev yerlerinde en az 1 yıl görev yapmaları gerekir” ve 35(3) maddesindeki “adaylıklarının kaldırılması şartı aranır” ifadeleri gereği henüz bir yılı doldurmadıkları gerekçesiyle özür grubu tayininden yararlanmalarının çok kısa süreli farklarla mümkün olmaması söz konusu.

Bu da özür grubu tayinlerinin yaklaşık 6 ay gecikmesi anlamına geliyor. Sonuçta yönetmeliğe göre zaten 1 sene görev yapma zorunluluğu bulunan öğretmenlerin eşi ve varsa çocuklarından toplam 1.5 sene ayrı kalması demek. Yani bir çeşit askerlik.

MEB'de atama ve yer değiştirmeler zaman zaman güncellenen “MEB Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği” ve buna bağlı olarak her yıl düzenlenen atama kılavuzundaki esaslara göre gerçekleştirilmekte.

Bu yönetmelik ise gözlemlendiği kadarıyla sıkça değiştirilmekte ve gittikçe detaylandırılması neticesi daha katı hale gelmektedir. Yönetmelikte aylardan da bahsedilerek detaylandırılması ve adeta kılavuza benzer hale gelmeye başlamasının yukarıda örneği verilen KPSS gibi olağan dışı durumlarda planlamanın önünü tıkadığı düşünülmektedir. Zira yönetmeliklerin sürekli değiştirilmemesi gerekirken son yıllarda neredeyse her yıl değiştirildiğine tanık olmaktayız.

Tahminimiz suistimallerin sıkça yaşanabildiği ülkemizde bunların önüne geçmek adına MEB işi sıkı tutmaya çalışmakta ancak bu arada kurunun yanında yaş da yanabilmektedir.

İlk atamalar veya yer değiştirmelerde çok sayıda öğretmen özür grubu denilen kısımda sağlık, eş durumu veya öğrenime devam (yüksek lisans, doktora vs) gibi mazeretlerle bulundukları yerde belli süre çalışma şartı aranmaksızın tayin isteyebilmekte. Sağlık ve öğrenim durumuyla ilgili sıkıntıların geçmişte gelişen yasal süreçler sonunda alınan bazı kararlar neticesinde belli ölçüde çözüldüğü bilinmekte.

Ancak özürlü tayini grubunda çok önemli orana sahip bulunan eş durumu nedeniyle tayin isteyen öğretmenler zaman zaman mağduriyetlerini dile getirmekteler.

Geçmişe dönük olarak yaptığımız araştırmada, benzer sıkıntının 2007'lerden bu yana yaşanmakta olduğu gözlemlenmekte. MEB’in, gerekçe olarak öğretmenlerin adaylığının kalkmasıyla ilgili 1 yıllık süreci gösteren yukarıda bahsedilen maddeyi işaret ettiğini anlıyoruz. Bu da sıkıntının yoğun şekilde ilk atanan öğretmenler tarafından yaşandığını göstermekte.

Konuyla ilgili olarak bilgilendirilme hususunda MEB'e yazıldı. Şu ana kadar ulaşan bilgi bulunmamakta.

Burada konuyu farklı bakış açılarıyla ele almaya çalışarak MEB'in özür tayini grubundaki mağduriyetleri giderip gideremeyeceğini sorgulamak gerekiyor.

İlk tayindeki özür grubu bir sene beklemek zorunda mıdır?

Olayı yönetim bilimleri başta olmak üzere çeşitli yönlerden ele aldığımızda özür grubuna giren öğretmen veya memurların işin başında istediği yere tayininin yapılmayıp bir sene bekletilmesinin gerçekten iyi bir uygulama olup olmadığı iyice sorgulanmalıdır.

Önceden atanmış olduğu yerde kendi kişisel tercihleri nedeniyle sonradan özür durumu oluşan (örneğin; evlenme nedeniyle eş durumu ve yüksek lisansa başlama ile öğrenime devam özürleri gibi) öğretmenlerin, eğitim planını bozmama ve kurumun işleyişini olumsuz etkilememe adına belli süre kurumda tutulması anlaşılabilir.

Ancak ilk atamalarda özrün zaten başlangıçta var olduğu dikkate alınarak bir yıl bekleme şartının bulunmaması, daha doğrusu atamanın işin başında ilgili yere gerçekleştirilmesi aşağıda bahsedildiği üzere daha anlamlı gelmekte.  

Bilindiği gibi kurumlarda insan kaynakları yönetiminde personel devir hızı (staff turnover rate) denen bir ölçüt vardır. Bu, bir anlamda kurumun personel değiştirme sıklığını göstermektedir. Hesabı da çok basit. Çalışan tüm personelin kurumda geçen çalışma sürelerini toplayarak toplam personel sayısına bölmek suretiyle bulunmakta. Bu rakam ne kadar küçükse kurum için olumsuz puan olmakta. Örneğin bu rakamın 1.2 sene olduğu kurumda personel o kurumda ortalama 1.2 sene kalıyor demektir. Yüksek rakamların çıkması bir anlamda kurumda personelin memnuniyetini göstermekte olup düşük rakamlar kurumun personeli fazla tutamadığı anlamına gelmektedir.

Ayrıca her kurum yeni işe alma, yer değiştirme gibi süreçlerde önemli oranlarda maliyet artışlarına katlanmak zorunda kalır. Yeni yere ve işe uyum gibi nedenlerle ilk sene verimliliğin düşük olduğu zamanlardır. İşten ayrılmaya karar verildiği zamanlar da aynı şekilde verimliliğin düştüğü zamanlardır. Harcırah ve yolluk başta olmak üzere çeşitli tazminatlar, oryantasyon eğitimleri ve verimlilik düşmesi gibi pek çok külfete kanımızca gereksiz yere katlanılmaktadır.

İlk tayinlerde özürlü durumda olanların tayinlerinin bu çerçevede değerlendirilmesi planlamanın başında olunduğundan yukarıdaki hususlar çerçevesinde daha anlamlı gelmektedir.

Özür durumu grubuna giren personel, yönetmelikte başlıca üç grup altında ele alınmakta. Sağlık, eş durumu ve öğrenime devam ihtiyacı.

Bunların içinde çoğunluğu teşkil edenler eş durumu nedeniyle özür sahipleri olup mağduriyetlerin çoğu da belki bu ilk atama durumlarında ortaya çıkmakta.

Yeni tayin edilecekler için özrün daha işin başında kabul edilmesi ve başvuruları halinde tayinlerinin özürleri dikkate alarak yapılması mağduriyeti önemli ölçüde önleyebilecektir. Verimlilik açısından da bunun daha uygun olacağı düşünülmektedir. 

Durumun yeni anayasa maddesine göre ele alınması

Bize gelen mesajların pek çoğunda dramatik aile öyküleri yer almakta. Aralarında uzak mesafeler bulunması nedeniyle parçalanan aileler ve içlerinde çocukların olumsuz olarak etkilendiği hikayeler bunlar.

12 Eylül 2010’da referandum sonucu onaylanan aile birliğinin korunmasına ilişkin 41. madde bilindiği gibi özellikle çocukların korunmasına ilişkin haklar getirmişti. Maddenin ilgili kısmı şöyle: Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Yukarıdaki anayasa maddesi gereğince MEB’in eş durumu özür grubunda çocuk sahibi olan ailelere yönelik olarak kesinlikle yeni düzenlemeler yapması gerektiğine inanıyoruz. Zira, ilgili maddede “her çocuğun ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurması ve sürdürmesi” ilkesindeki sürdürme kelimesi sürekliliği yani kesintisizliği gerektirmektedir.   

MEB planlamada zayıf mı kaldı?

Başta belirtildiği üzere bu seneki öğretmen mağduriyetleri için MEB, kendilerinin de mağdur olduğunu söyleyerek sorumluluğun tümünü ÖSYM'ye yıkmaya çalışmak suretiyle kanaatimizce topu taca atmakta. Halbuki MEB'in farklı yıllardaki atama ve yer değiştirme yönetmeliklerinde açıkça şu ifade var: “Her yıl isteğe ve özür durumuna bağlı yer değiştirmeler için atama planı yapılır”.

Geçen sene ÖSYM'nin KPSS'yi iptali ve gecikmeli yapılan sınav gibi olağanüstü bir durumun söz konusu olması nedeniyle MEB'in planlamayı yaparken bunları dikkate alması ve kılavuzu hazırlarken ortaya çıkabilecek mağduriyetleri öngörmesi gerekiyordu. Gelen mesajlarda pek çok kişi kılavuzdaki 31 Ağustos sınırı nedeniyle mağdur olduğunu, bunlar arasında önemli sayıda kişi ise yalnız bir günle mağdur olduğunu ifade etmekte. 

Geçmişte de yaşanan ve giderilemeyen 31 Ağustos sıkıntısının geçen seneki KPSS skandalı nedeniyle geciken yeni sınav ve görev başlatılmaları nedeniyle bu sene daha da yoğun olduğu tahmin edilmekte.

Bu sene hazırlanan kılavuzda tarih kısıtları geçen senekilerle aynı mıdır? Aynıysa MEB planlama yaparken kılavuz maddelerini sadece geçmiş yıllardan esinlenerek ortaya çıkan bu şekildeki gelişmeleri plana dahil etmeksizin mi gerçekleştirmektedir?

Bu seneki kılavuzda geçen sene yaşanan olağanüstü durum dikkate alınarak insanların 1.5 sene ailelerinden ve çocuklarından uzak kalması önlenemez miydi?

Kanımızca MEB'in kendi yönetmeliğindeki planlama yapma sorumluluğu gereği, bu senenin kılavuzunu hazırlarken ortaya çıkacak mağduriyetler öngörülüp söz konusu adayların işe başlama tarihi olan Eylül ayı göz önüne alınmalıydı. Planlama yapma sorumluluğu bireylere değil bizzat bakanlığa aittir.

Bakanlık, kılavuzda yapamıyorsa geçmiş senelerde olduğu gibi yönetmelikteki ilgili maddeyi değiştirebilirdi.

ÖSYM ve MEB her ikisi de devletin kurumlarıdır. Birisi zaafiyet gösterdiyse veya hata yaptıysa diğerinin bunu telafi etmesi gerektiğine inanmaktayız.

Tarih kısıtını 31 Ağustostan örneğin Eylül 15'e çekmek suretiyle söz konusu mağduriyetlerin, çoğunun giderilmesi mümkün müdür? Mümkünse bunun önünde yasal veya eğitim hizmetlerini sekteye uğratma açısından bir engel var mıdır? MEB bu durumu bir genelgeyle düzeltme esnekliğine sahip değil midir?

Yeni bir anayasadan bahsedildiği şu günlerde unutmamamız gereken bir şey var. Anayasanın veya yasaların yapılması kadar onu uygulayacak kurum ve kişilerin düşünce yapısının da bu yönde değişmesi gerekliliğidir.

Burada, yazılı bir anayasası bile bulunmayan teamül ve geleneklere dayalı güçlü bir hukuk sisteminin bulunduğu İngiltere’yi hatırlatmakta fayda var. Bizde sık sık yasalar ve yönetmelikler değişmekte hatta belli dönemlerde yeni anayasalar yapılmakta. Ancak pek çok sıkıntı hala devam etmektedir.

Kanımızca çoğu sıkıntıların sebebini de genellikle olaylara bakarken “Devlet millet içindir” ve “Millet devlet içindir” gözlüklerinden ikincisini tercih etmemiz oluşturmakta. Kurumların doğru gözlüğü kullanması halinde mağduriyetler çok daha az yaşanacaktır.  

Ne dersiniz?

Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner - Haber 7
http://www.drcetiner.org - drcetiner@gmail.com

Yorumlar5

  • ozlem sever 14 yıl önce Şikayet Et
    anck bu kadar iyi anlatılnilirdi. gerçekten bu yazi duygu ve düşüncelerimize tam anlamıyla tercuman olmuş o parçalanan ailelerden biri olrak size çok teşekkur ederiz
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • REHALI 14 yıl önce Şikayet Et
    TEŞEKKÜRLER HOCAM. Özür gurubuna başvuracak öğretmenlerin bu önemli sorununu dile getirdiğiniz için sağolun saygılarımızla
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • bahar polat 14 yıl önce Şikayet Et
    Çözüm Çok Basit. öncelikle Sayın Çetiner'e çok teşekkür ederiz. maduriyetimizi çok net bir çekilde çözüm önerileriyle birlikte dile getirmişsiniz. yetkililer ağızlarından çıkan tek bir sözün nekadar değerli olduğunun, nekadar çok insanı etkilediğinin farkında değiller sanırım. onların düşünüp planlaması gereken şeyleri neden hep madur olanlar düşünüyor anlamıyorum. çözüm gerçekten çok kolay ve uygulanmaması için hiç bir engel yok. tek yapılması gereken 31 ağustos ibaresinin 15 eylül yapılması. bu sayede binlerce aile mutlu olacaktır.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Student Calikusu 14 yıl önce Şikayet Et
    Magduriyetin duzeltilmesi icin Mevzuat acisindan hic bir ENGEL yoktur. MEB- Ozur Tayininde 31 Agustos tarihi degistirilerek 15 Eylul yapilsin. Bu Magduriyet Konusu ile ilgili mevzuat/yonetmelik acisindan hic bir engel bulunmamaktadir. Yetkililer Mevzuat Yönetmelik e göre: Özur grubu Tayinleri yarıyıl ve Yaz tatillerinde -ocak ve Agustos- aylarında yapılır. diye cevap veriyor. Bizler bu aylarda yapilmasin demiyoruz ki; Ayni sekilde İl İçi ve il Dışı Tayinleri de Haziran ayında yapılmasına ragmen asgari calışma süresi hesaplanırken 15 Eylul tarihi esas alınmaktadır. Özur Grubu Tayinlerinde Adaylığın Kaldırılmış olması ve 1 Yılı tamamlama konusunda 15/30 Eylul Tarihinin Esas alınması gerekir ve bunun icin mevzuat açısından hic bir engel bulunmamaktadır. 2010-4 Haziran ve 9 Temmuz da Atanan ve Özür Grubu Tayini isteyecek ögretmenlerin tamamı (/cogunlugu Sadece 1 gun farkla-) MAGDURRR olacaktır. 2011- Özür Grubu Tayinlerinde de [il İçi-il Dışı Tayinlerinde oldugu gibi] 15 Eylul tarihinin esas alınması iiçin geregini arz ederiz.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • yaprak baydan 14 yıl önce Şikayet Et
    özür grubu mağdurları. Çok güzel ifade etmişsiniz. Konu ile ilgili MEB de hic bir yonetmelikte "1 yıl şartını doldurma konusunda 31 Agustos tarihi esas alınması “ şeklinde/ anlamında hic bir yönetmelik hükmü kesinlikle yoktur!!! Bizler de 15 Eylul Tarihinin esas alınmasını ve mağduriyetimizin önlenmesini istiyoruz.
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat