Wall Street işgali Amerikan baharı mı?

  • GİRİŞ13.10.2011 08:44
  • GÜNCELLEME13.10.2011 08:44

Türkiye’de henüz fazlaca hissedilmiyor. Ancak borca dayalı para sistemi (BDPS) temelli ABD eksenli dünya finans sisteminin bir kriz değil ekonomik çöküşün eşiğinde olduğundan sıkça söz edilmeye başlandı.

Kökleri 1913 yılında Federal Rezerv kanununun çıkarılması ve Fed’in kuruluşuna dayanan, sonra 1944 yılında ABD dolarının küresel rezerv para birimi olarak kabul edildiği Bretton Woods anlaşması ve 1971 yılında Nixon’ın doların altınla desteklenme zorunluluğunu kaldırma kararı ardından gelişen süreçte bütün dünya borç batağına saplanmış durumda. “ABD neden borçlarını ödeyemez?” başlıklı yazıda bahsedildiği üzere üretilen her yeni para, ister fiziksel kâğıt parçası şeklinde olsun isterse sanal, borcu artırmaktan başka işe yaramıyor.

Bunun bir çöküş değil sıradan bir kriz olduğunu savunmaya çalışanlara sistemdeki etkin oyuncuların söylediklerini hatırlatmamız yeterli olur. Bunlardan Soros ABD Finans çöküşü konusunda bahse bile girmeye başlamış. Fed’in ortaklarından Goldman Sachs da önemli müşterilerini büyük finans çöküş konusunda uyarıyormuş.

Tüm bu sıkıntıların kaynağını kavrayabilmek için ıssız ada hikâyemizde bahsettiğimiz ilk yıl geçtikten sonra bulunamayan 50 ada lirası ve sonrasında oluşan benzer krizleri anlamak gerektiğini tekrar hatırlatmakta yarar var.

Öncelikle bunun Fed, IMF ve diğer benzeri kuruluşlar aracılığıyla dünyanın her yerine yayılan merkez bankaları öncülüğündeki kısmi rezerv bankacılık (FRB) sistemi ve içindeki para üretme yöntemlerinin sorunu olduğunu iyi bilmek gerekiyor. Paradigmayı yani bakış açısını değiştirmeden mevcut krizden çıkış mümkün gözükmüyor.

Önceleri çöküşten kurtulabilme adına trilyonlarca dolar borç transferi yapabilecekleri umuduyla Arap ülkelerinde rejim değişikliklerine sarıldılar. Yalancı Arap baharı yazısını hatırlayacaksınız. Arap halklarının baskıcı zalimlerden kurtulabilme umuduyla büyük destek vermesi sonucu başlayan hareketlilik devam ediyor. Ancak artık zamanın daralması ve AB (PIIGS) ülkelerindeki öncül sarsıntılar nedeniyle oluşan çöküşteki hızlanma finans cambazlarını yeni arayışlara sevk etmiş gözüküyor.

ABD’deki bu arayışta diğer bir ibre içeriye dönmüş durumda. Hem de kendilerini kısa sürede rahatlatacak bir şeye. O da faturayı yeni vergiler yoluyla orta sınıf Amerikan halkına yüklemek. Bugünlerde sıkça konuşulmaya başlanan Wall Street işgalini bu şekilde değerlendirmek gerekiyor. Rango’nun suyu takip ettiği gibi parayı ve onu kimlerin kontrol ettiğini bulursanız yazdıklarımız anlamlı gelecektir.

Hatırlarsanız dünyanın en zenginleri arasında sayılan ABD’li Warren Buffett Ağustos ayında baklayı ağzından çıkardı. Hatta bu, Forbes’te vergi konusunda çok garip bir tartışma olarak karşılandı.

Burada bilinmesi gereken önemli bir nokta var. Bankerler dünyanın her yerinde vergiyi en az ödeyenler grubundadır. Bankacılıktaki küresel ağ sayesinde bankacılar, uluslararası operasyonları için vergilendirme açısından tam gizlilik ve en yüksek sırlarla önemli avantajlar sunan finans yerlerinde yapılanmaları nedeniyle neredeyse hiç vergi ödemezler.

Zenginler daha çok vergi ödesin diyerek tartışma başlatan milyarlarca dolarlık servete sahip Buffett’in geçen sene ödediği vergi ne kadar biliyor musunuz? Tam tamına 6,938,744 ABD doları yani 7 milyon dolardan daha az. Buffett sekreterinin bile daha fazla vergi ödediğini söylemiş.

Tahmini serveti 39 milyar dolar olmasına karşın 7 milyon doların altında vergi veren Warren Buffett’in zenginler daha fazla vergi versin diyerek, Soros’un ise hükümet bütçe kesintilerine aldırmadan borçlanmaya devam etmesi gerektiğini söyleyerek Obama hükümetini yönlendirmeye çalışmakta.

Aralarında Coca Cola gibi büyük şirketleri de olan Buffett’in reel sektörde yer almasına rağmen bu kadar az vergi vermesi düşündürücü değil mi? Varın siz bankacıları tahmin edin. Çıkarılmaya çalışılan Buffett yasasından (Buffett rule) sonra da kendisi ve asıl diğer bankacılar düşük miktarda vergi vermeye devam edecekler. Wall Street işgalcileri ezilen yığınlar da tam karşı çıktıkları noktadan kendilerini vurmuş olacaklar. Soros’un ve hatta Fed’li bankacıların Wall Street işgalcilerine sempatiyle bakmaları boşuna değil. Böylece krizin faturası orta sınıf Amerikalılara çıkarılmış olacak. İşgalin başladığı 17 Eylülden bu yana protestocuların, Wall Street’in kalbi durumundaki Fed aleyhinde hiçbir açıklama yapmamaları ilginç. Aksine Wall Street işgalinin hızlı destekçilerinden Michael Moore gibi isimlerin Fed’i değil kapitalizmi bitirelim dediği biliniyor. İşgali başlatanların resmi sayfasında da Fed veya bankacılık aleyhine her hangi bir ifadenin bulunmaması düşündürücü.

Soros’un desteğinin sözle kalmayıp Wall Street işgalini organize eden kuruluşlarla finans bağlantılarından da bahsediliyor.  

Obama’nın Buffett vergisi diye bilinen vergide sınırı ne kadar tutacağı belli değil. Yılda 200-250 bin dolardan daha fazla kazananlardan bahsediliyor. ABD’de yükselen enflasyon nedeniyle orta sınıf bir ailenin yıllık kazancı rahatlıkla bu rakamı bulabiliyor.

Öte yandan ABD’deki reel sektörü çok daha zor günler bekliyor. Geçtiğimiz günlerde U6 işsizlik oranının %16’yı geçtiği ifade ediliyordu. Vergilerin artırılmasının işsizliğe olumlu katkı sağlamayacağı kesin.

Wall Street işgali yoluyla çıkaracakları yeni Buffett vergi yasası sayesinde Amerikan halkı isteyerek kendi kendini vergilendirmiş olacak. Bir nevi ne olur beni vergilendir durumu. Bankacılar bu sayede faturayı geniş kitlelere çıkararak çöküşten kurtulmaya veya geciktirmeye çalışacaklar. Tutarsa…

Neticede ezilen yığınların sesi olduğunu iddia eden hareketin başlangıç ve bugünkü evrilme noktasına baktığımızda olayların Amerikan baharı olarak nitelenmesi pek mümkün değil. Tabi protestolar küresel çöküşün gerçek müsebbibi durumundaki Fed ve Wall Street merkezli uluslararası bankacılığa doğru yönelmedikçe. O zaman kedi çuvaldan çıkabilir.

Yeni anayasa nasıl yapılmalıdır?

Bugünlerde yeni anayasa ile ilgili tartışmalar tekrar alevlendi. Daha önce ya darbeler ardından cuntacıların belli kişileri atadığı komisyonlar tarafından yapılan ya da az sayıda kişinin katkısıyla hazırlanan anayasalara muhatap olduk. Halbuki toplumsal mutabakat metinleri olarak anayasalar üzerinde geniş kesimlerin söz hakkı olması en doğal olanı değil midir?

Artık yamalı bohçaya dönen ve darbe ürünü olduğu konusunda neredeyse herkesin hemfikir olduğu anayasanın tümüyle değiştirilmesi elzem.

Yeni anayasanın temel özelliklerinden birisi olarak herkesin söz sahibi olabildiği, mümkün olduğunca sivil ve katılımcı bir anayasa ön plana çıkmaktadır. Pekiyi bu nasıl olacak?

Bilişim devriminin henüz dönüştüremediği iki alan var. Birisi eğitim diğeri ise hukuk. Hukuk alanında bu yeni anayasayla bilişimden yararlanmak için önemli bir fırsat doğdu denilebilir.

Bugüne kadar yapılan anayasalarda belki mümkün değildi ama bilişim sistemi kullanılmak suretiyle daha hazırlık safhasındayken geniş kesimler anayasa süreci tartışmalarına katılabilir ve katılmalıdır. Bu anlamda Prof. Mete Gündoğan’ın “Yeni anayasa nasıl yapılmalıdır?” başlıklı yazısındaki öneriyi fevkalade önemli bulduğumu belirterek yetkililerin ilgilerine sunuyorum.  

Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner
http://www.drcetiner.org
twitter.com/drcetiner

Yorumlar2

  • bursali16 14 yıl önce Şikayet Et
    fed krallığının çökmesi zor gibi görünüyor. lakin yinede sistemin spontan çökmesi yaklaştı görünüyor... sistemin kurucuları baronlar,bankerler Çin'e taşınıp orada yenibir amerika kurabilirler.. bu sefer dünya için çok daha vahim olur.. etkisini 5 kat daha hissettirebilir... amerikan ordusu finanse ettikleri gibi bu seferde çin ordusunu finanse ederler.. bu çok zor değil... orda yeni goldman sachs lar, merrl lynchler bankalar kurarlar... dünya bir amerikadan kurtuldum derken , 5 amerika doğabilir..zira çin abd nin 5 katı nüfusa sahip . 1900 lü yıllarda dünyanın lokomotifi ingiltere idi... sonra siyonist kreditörler aracılığıyla güç ABD ye kaydı..burdanda çine kayabilir..bu çok zor bir ihtimal değil gibime geliyor..
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • bursali16 14 yıl önce Şikayet Et
    fed krallığının çökmesi zor gibi görünüyor. zira abd başkanının para basma yetkisini fedden alıp hazineye veren bir yasa çıkarması lazım... jfk nın yaptığı gibi... siyonist bankerler artık tecrübeliler..bir daha abd nin başına katolik birini getirmezler.. abd başkanlarının % 100 siyonizme hizmet edeceğinden emin olmadıkları adamların seçim masraflarını karşılamazlar.. dolayısıyla 1964 ten beri lyndon johnson, reagan , bushlar , obama v.s hepsi FED krallığına sadakatle hizmet ettiler..
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat