Atın bu büyüme formülünü çöpe

  • GİRİŞ15.12.2011 08:50
  • GÜNCELLEME15.12.2011 08:50

Ekonomi artık neredeyse bir bilim dalı olmaktan çıkmıştır. Bir cambazlıklar alanı olmuştur. En çok da finans/para cambazlarının kuralları ve modelleri sanki gerçeklik gibi tartışmasız kabul edilir hale gelmiştir.

Neden böyle olduğunun ipuçlarını kasabalı ekonomistler yazısında ve görünmezi görebilmek adına yazdıklarımızda vermiştik.

Bugünlerde yeni çeyreklik büyüme rakamları açıklandı. Rekor kırmışız. %8.2 ile Dünya ikincisi olmuşuz diye açıkçası sevinsem mi diye geçti içimden herkes gibi.

Ancak büyüme formülünü düşününce, son bütçedeki tanıdık rakamları görünce ve en önemlisi de Borca Dayalı dediğimiz para sistemini (BDPS) bilince tadım kaçtı. Derler ya.. Hevesim kursağımda kaldı diye…

Tadının kaçmasını istemeyenler, hele Issız Ada Hikâyesinde anlattığımızı okumayanlar ve paranın nasıl üretildiğini bilmeyenler en iyisi hiç okumasın. Zira büyüme de ekonomideki diğer kavramlar gibi para cinsinden ifade ediliyor.

Bir de dünyanın içinde bulunduğu finans daha doğrusu para temelli en büyük sistemik sorunun farkında olmayıp olanları hala sorunun kendisi olan BDPS paradigmasıyla çözmeye ya da anlamaya çalışanlar da fazlaca zahmet etmesin.

Yazılarımızdaki mesajlarımız her alandaki genç beyinlere, yeni mezun genç iktisatçılara, adalet duygusu körelmemişlere, başka bir alandan (özellikle mühendislik alanlarından) “Ne oluyor bu dünyada? Nereye gidiyoruz? Gerçek sorun nedir?” diye sistematik yaklaşabilenlere, engin tecrübesi kendisini paradigma felcine uğratmamış her orta-ileri yaşlı insana ve yanal düşünüp onarmayı seven herkese…

Bildiğiniz gibi bugünlerde büyüme rakamları konuşulurken bir taraftan da bütçe görüşmeleri yapılmaktaydı. Orada bazı rakamlar açıklandı.

Haberdeki en çarpıcı kısım aynen şöyle: “Tasarruf etmekte zorlanan devlet, halktan topladığı vergi gelirlerinin yüzde 18'ini faize ödeyecek. 350,9 milyar liralık bütçede, faize ayrılan pay 50,3 milyar TL. Yani genel bütçenin yüzde 14,3 faize gidecek

Haberde eksik olan bir şey var. Maalesef cari/sermaye transferlerinin çoğu da borç ve faiz ödemeleridir. Yani faizli borç ödemelerinin tipik bir bütçede yeri neredeyse 1/3’tür.

Gelelim tekrar büyümeye. Büyüme rakamlarındaki ayrıntılar önümüzdeki günlerde konuşulmaya başlanacaktır. En önemli kalem hangisi acaba? Uzun süredir olduğu gibi büyüme rakamlarında ithalat vergisi yine en büyük kalem mi? Yoksa tüketim harcamaları mı?

Geçen gün çocuğa patlatmak için basit cin mısır aldık. İthalmiş. Yerlisi daha pahalıya geldiği için yurt dışındanmış. Tarımda ve hayvancılıkta kendi kendimize yeter olmaktan çıktık.

Sadece bizde değil dünyada ekonomiler artık ihracata ve ithalata dayalı. Neden olduğuna gelince. En basit ifadeyle ABD doları merkezli Borca Dayalı Küresel Finans Sistemi buna zorluyor.

ABD’nin cari açık problemi yoktur. Neden diye düşündünüz mü? Çünkü en önemli ürünü parasıdır. Komşunuzdan petrol almak için önce gider ABD’nin trink diye bastığı kâğıt parasını satın alırsınız. Sonra gider petrolü alırsınız. Dışarıdan gelen ürünlerden ithalat vergisi alınır bunu büyüme formülüne koyarsınız.

İthalata dayanınca ihracat yapmak zorundasınızdır. Zira dolar satın almak için dışarıya ürün satmanız ve dolar elde etmeniz gerekir. Farkı kapatamaz boyuna cari açık diye bağırırsınız. Bunlar da büyüme formülünde yer alır.

İktisadın en önemli ilkelerinden, adeta tanımıyla özdeşleşen tasarruf boyutu ise büyüme formülünde hiç yer almaz. Buna karşın israf edilenler büyümede yer alır.

Bir örnek verelim. En büyük ithalat kalemimiz bildiğiniz gibi enerji. Sırf petrol doğalgaz benzeri enerji ürünlerinde 50 milyar dolara yakın ithalat yapıyoruz.

Türkiye’de günlük ortalama en az 6 saat TV seyrediliyormuş. Geçen yaptığımız bir hesaba göre hepimiz bunun üçte birini (iki saat) seyretmesek her sene en az 68 üniversiteyi finanse edecek parayı tasarruf ediyoruz.

Evlerde her işimizi gören ev hanımları ya da anneler. Onların çalışmaları ve evlerine katkıları bu büyüme formülünde hiç yok.

Büyüme mi obezite mi?

Borca dayalı para sistemi içinde her büyüme sona daha fazla yaklaşma demektir.

Zira bu sistem eksponansiyel bir büyümeyi ön görmektedir. Eksponansiyel bir büyüme ise matematiksel olarak mümkün ve sürdürülebilir değildir.

Kenneth Boulding’in dediği gibi: Sonlu bir dünyada eksponansiyel büyümenin sürdürülebilir olduğuna inanan ya bir deli ya da ekonomisttir.

Nedeni; borca dayalı dediğimiz bu sistemde büyümenin borçla birlikte gitmesidir. Eğer büyüme borçlarınızı çevirmeye yetmiyorsa Con Ahmet’in makinesi teklemeye başlar.

İspatı mı? Buyurun. ABD gibi parası küresel ürün olan bir ülkenin borçlarını ödeyememesi. AB üyeleri gibi artık alt/üst yapı ihtiyaçları tamamlanmış, büyümeleri borçlarını çevirmeye yetmeyen nüfusu yaşlanmış ülkeler…

Şükredelim hala büyümeye ihtiyacımız var. Yaşlanmakta olsak da batıyla kıyasladığımızda nispeten genç bir nesle sahibiz.

Sahi. Büyüme içinde ithalat vergisi, faiz ve rant gibi gelirlerin miktarları nelerdir? Reel sektörlerin payı ne kadardır?

Bankalara 50 milyar faizin bir kalemde aktarıldığı neredeyse bir o kadar faiz/borcun cari/sermaye transferiyle gerçekleştirildiği bir bütçede %8.2 büyüme milyonlarca vatandaş için neyi ifade ediyor?

Bu büyümenin mutfağa, pazara ve oradaki halka yansımaları nelerdir?

Vergilerin en az %20'sinin bankalara faiz olarak gittiği bir ülkede eğer bu faiz büyüme formülünde yer alıyorsa bu nasıl bir formüldür?

Bu büyüme formülü mutfağın, pazarın ve halkın gerçeklerine uymuyorsa, yani milyonların yaşadığı hayatla örtüşmüyor ve geçerlenemiyorsa bu nasıl bir modeldir?

Bu formül büyümenin değil obezitenin formülü. Çünkü büyük ölçüde belli sayıda bankanın verileriyle geçerleniyor. Modelin doğruluğu %1 ile geçerlenirken %99 ihmal ediliyor.

Para bir ekonomide kan hükmünde. Bu ekonomide kan kılcal damarlar vasıtasıyla milyonlara ulaşmıyor. Kalp kendisini beslemek için mi vardır? Yoksa vücudun en uç noktasına kanı ulaştırmak için mi?

Bu sistemde kalp hükmündeki Merkez Bankası sistemin kurgulanması gereği parayı milyonlara değil bankalara pompalıyor. Kalbin, kılcal damarlar aracılığıyla vücudun en ücra hücrelerine (halk) besin ve hayat kaynağı oksijeni taşıması gerekir. Oysa bankalar hücrelere besin ulaştırma yerine onların besinlerini emiyor yani faiz yoluyla onların servetlerini kendilerine transfer ediyor.

Öte yandan sistemin kendisi parayı ölçü aracı olmaktan çıkarıyor yani vücut örneğiyle kanın kalitesini ve debisini de bozuyor (enflasyon/faiz) …

Bu bankaların performansları da büyüme formülünün belirleyici öğesi. Yani bankalar halktan ne kadar fazla servet transfer ettiyse o kadar büyümüş oluyoruz.

Şimdi tüm bu kurguda formül vücudun sağlıklı büyümesini tarif etmiyor.  

En iyisi atın bu büyüme formülünü çöpe. Ya da obezite formülüdür deyin gitsin…

Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner / Haber 7
http://www.drcetiner.org
twitter.com/drcetiner

Yorumlar9

  • batuhan gokturk 14 yıl önce Şikayet Et
    Nurbaki BEYDOĞAN. 2001 yılında reel faiz neydi kaç milyar tl fazi ödedik 2012 reel faiz ne kaç milyar tl faiz ödemesi var ben söyleyeyim 2001 de 19 milyar tl faiz ödemesi vardı şimdi 50,3 milyar tl
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Sarcan 14 yıl önce Şikayet Et
    Hocam bu kadar kasmanıza gerek yoktu ..... EDİTÖR'ÜN NOTU; Sayın yorumcumuz Yorum kriterlerine uyan her yorum onaylanmaktadır. Sitemiz her görüşe açıktır. Herhangi bir düşünce tarzına ambargo konmamaktadır.Selamlar.....
    Cevapla
  • Ömer Armağan 14 yıl önce Şikayet Et
    Sayın Nurbaki Beydoğan. Yazar zaten verilen rakamların gerçekleri yansıtmadığını söylüyor.Zaten gerçekleri yansıtmış olsaydı "adaletli bir gelir dağılımı" olmuş olurdu.Şimdi size birkaç örnek: (verdiğim rakamlar brüt rakamlar)En düşük memur maaşı 1574,en düşük hizmetli maaşı 1538,en düşük öğretmen maaşı 1809,en düşük polis memuru maaşı 2363..ve gelelim şimdi bizim o meşhur asgari ücrete (2001'den bugüne ne kadar artmış ona değil,en düşük memur maaşına göre bakarız biz buna,siz nasıl bakarsınız bilmiyorum)asgari ücret brüt 837 lira..karşılaştırma yapamayıcak kadar adil değilseniz ben bişey demiyorum.Elini her türlü taşın altına koyan sözüm ona 'ekonomi yönetimi' burda neden devrede değil.Neden halka yansımıyor bu büyüme..Olay bu..Rakamlar gerçeklerle uyuşmuyor.Vesselam..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Nurbaki BEYDOĞAN 14 yıl önce Şikayet Et
    sayın yazar. 2001 lerde yerlerde sürünen 36 milyar dolarlık ihracat yerine 138 milyar dolara çıkmış ihracat rakamının olduğu, enflasyonun % 45 ler yerine % 4 lere düştüğü, faizlerin %60 lardan % 7 lere gerilediği, bütçenin % 75 borç yükü yerine % 38 leri gördüğü bu ordamda bu gelişmelerin halka yansımadığını düşünüyorsanız, en iyisi biz 2001 yılına geri dönelim. ben o günlerden bu güne çevremdeki birçok memur, işçi sınıfı insanın yaşama kalitesinin, harcama imkanlarının, iş düzeylerinin çok daha fazla iyileştiğini gördüm. belki makro anlamdaki gelişme birebir etkilemesede bana kimse % 4 lere düşmüş enflasyonun tüketiciyi etkilemediğini, eskiden % 45 enflasyon altında yılda % 5 zam alıp ezilirken şimdi % 4 ortalama enflasyon altında % 5 bile zam alsa tüketicinin ezildiğini söyleyemez! ki bunu pratiktede rahatlıkla görebiliyoruz. sıkıntı ülkede özel sektörün elini taşın altına koyarak yerli markaları üretmekten çekinmesi, üstelik her türlü teşviğe rağmen, yoksa ekonomi yönetimimizin politikası değil.
    Cevapla
  • sener 14 yıl önce Şikayet Et
    bu yazıya cevabım. Bu büyümenin mutfağa, pazara ve oradaki halka yansımaları nelerdir? el cevap işsizlik yüzde 16 lardan yüzde 8 lere gerilemiştir. bu da hiç bir şey değildir !!!!! böyle büyüyeceğimize acımızdan ölelim daha iyi değil mi?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat