Türkiye’nin İsrail politikası ne olmalı?
- GİRİŞ11.05.2025 10:19
- GÜNCELLEME11.05.2025 10:19
Bir önceki yazımızda, Türkiye ile İsrail’in kaçınılmaz olarak Suriye’de karşı karşıya geldiğini belirtmiştik.
Zira Esed rejimi devrildikten sonra iki ülkenin çıkarlarının uyuşmadığı çok daha belirgin hâle geldi.
İsrail’in Suriye’nin istikrara kavuşmasını istemediği ve hatta mümkünse etnik ve mezhepsel temelde 4-5 küçük devletçiğe bölünmesini tercih ettiği herkesin malumu.
Bu politikanın temelinde, İsrail’in kurulduğu günden beri bölgede güçlü devletler istememe anlayışı yatmaktadır.
Türkiye’nin Suriye politikasının temelinde ise istikrarlı ve toprak bütünlüğünü koruyan bir Suriye’nin inşası hedefi yer almaktadır. Bu durum, iki ülkenin çıkarlarının örtüşmediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Peki Türkiye Suriye’de ne yapacak? İsrail karşısında nasıl bir pozisyon belirleyecek?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Türkiye’nin acelesi yok. Zira bölgedeki dengelerin son derece hassas olduğu ve bir kuyumcu titizliğiyle politika inşa edilmesi gerektiği açıktır.
Türkiye zaten 14 yıl boyunca Suriye’de bu hassasiyeti gözeten bir politika izlemiştir. Türkiye’nin İsrail ile doğrudan çatışmasını bekleyenler yanlış bir beklenti içerisindedir. Zira Türkiye’nin geçmişteki Suriye politikası, İsrail ile ilgili nasıl bir yol izleneceği konusunda da ipuçları vermektedir.
Türkiye, Suriye’de Rusya, ABD ve İran gibi aktörlerle karşı karşıya kalmış, buna rağmen bu aktörlerle doğrudan açık bir çatışmaya girmemiştir. Aynı yaklaşımın İsrail için de geçerli olacağını söyleyebiliriz.
Türkiye, bu aktörlerin pozisyonlarını kabul etmemiş; ancak sabırla, sebatla ve akılcı adımlarla hareket ederek, özellikle Rusya ve İran gibi aktörleri sahada geri püskürtmeyi başarmıştır. Uluslararası ilişkilerde savaş, en son başvurulacak enstrümandır. Mecbur kalınmadıkça tercih edilmez.
Türkiye’nin Suriye’de İsrail’i dengelemek için kullanabileceği pek çok araç vardır. Bugün Şam’da Türkiye’nin müdahil olduğu bir hükûmet bulunmaktadır. Bu hükûmet, Suriye’nin istikrara kavuşması konusunda Türkiye ile iş birliği yapmaktadır.
Bunun ötesinde, uluslararası konjonktür de Türkiye’den yana görünmektedir. ABD’de Trump iktidara geldikten sonra Orta Doğu politikalarında attığı birçok adım Türkiye’nin lehine gelişmiştir.
Trump, küresel strateji çerçevesinde ABD’nin gücünü konsolide etmek istemekte, gereksiz askerî angajmanlardan uzaklaşmakta ve dikkatini Asya-Pasifik’e çevirmektedir. Bu bağlamda Avrupa ve Orta Doğu’daki bazı askerî anlaşmaları azaltma yönündeki söylemleri dikkat çekicidir.
Trump, askerî müdahalelerden uzak dururken, bölgedeki istikrarsızlıkların ABD’yi ve onun müttefiklerini, özellikle Körfez ülkelerini olumsuz etkileyeceğini bilmektedir. Dolayısıyla bölgede bir düzenin kurulması için Türkiye’ye ihtiyaç duyulmaktadır. İsrail ise bu düzenin kurulmasında rol üstlenmesi mümkün olmayan bir aktördür. Zira hem bölge halklarına hem de coğrafyanın tarihine yabancı bir devlettir. Üstelik Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımdan dolayı uluslararası meşruiyeti ciddi biçimde zedelenmiştir.
Son dönemde Trump ile Netanyahu arasında yaşanan gerilim ve medyaya yansıyan bilgiler, Trump’ın Netanyahu’nun saldırgan ve genişlemeci politikalarına bir sınır çekeceğini açıkça göstermektedir. Bu şartlar altında, Türkiye’nin İsrail ile doğrudan karşı karşıya gelmesini gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.
Netanyahu her ne kadar Suriye’yi bölmek istese de bu hedefine ulaşamayacaktır. Zira böyle bir girişimin arkasında ABD durmayacaktır. ABD desteği olmadan Netanyahu’nun bu türden bir adımı atması mümkün değildir.
Dolayısıyla önümüzdeki süreçte İsrail ile uzun vadeli ve stratejik bir oyun oynanacaktır. Bu oyunun sakin geçmeyeceğini, Netanyahu’nun her türlü provokasyona ve istikrarsızlaştırıcı girişimlere başvuracağını da unutmamak gerekir. Türkiye bu oyunun içinde olacaktır. Suriye’de oyunun ikinci perdesi başlamıştır diyebiliriz.
Dolayısıyla, Orta Doğu’da ve özellikle Suriye’de İsrail ile uzun sürecek bir oyuna girmişsek, Türkiye’nin İsrail’i çok daha yakından tanıması elzemdir. Bu çerçevede, Türkiye’deki İsrail çalışmalarının çok daha sistemli hâle getirilmesi; akademide ve think tank camiasında artık bir lüks değil, bir mecburiyettir. Türkiye’nin çıkarlarını koruyacak sağlıklı ve uzun vadeli politikalar geliştirebilmesi; ancak İsrail’in iç dinamiklerini, dış politikasını, güvenlik stratejilerini ve bölgesel hedeflerini derinlemesine analiz edebilecek bir birikimin inşa edilmesiyle mümkündür.
Prof. Dr. Enes Bayraklı / Diriliş Postası
Yorumlar8