Türkiye’de İsrail çalışmaları
- GİRİŞ25.05.2025 09:49
- GÜNCELLEME25.05.2025 09:49
Meşhur Çinli stratejist Sun Tzu Savaş Sanatı adlı eserinde hasmını tanımanın önemini şu özlü sözle ifade eder: “Kendini ve düşmanını tanırsan, yüzlerce savaşa girsen de tehlikeye düşmezsin. Kendini tanıyıp düşmanı tanımazsan bir kazanır bir kaybedersin. Ne kendini ne de düşmanını tanımazsan her savaşı kaybedersin.”
Bu kadim ilke, stratejik aklın temel taşıdır. Uluslararası ilişkilerde sadece dostu değil, rakibi de anlamak; sadece iç politikayı değil, dış gelişmeleri de derinlemesine analiz etmek zorunluluktur.
Perşembe günü Türkiye Araştırmaları Vakfı’nda, bu alanda çalışan uzman akademisyenlerin katkılarıyla Türkiye’de İsrail Çalışmaları üzerine çok verimli bir çalıştay gerçekleştirdik.
Malumunuz, Türkiye artık İsrail’le Suriye’de komşu sayılır. Bundan dolayı, Türkiye’nin İsrail’i tanıması ve bilmesi artık bir lüks değil, bir zorunluluk. Türkiye’nin İsrail’le rakip olması, illaki Türkiye’nin İsrail’le doğrudan çatışacağı anlamına gelmiyor. Zira uluslararası ilişkilerde işler böyle yürümüyor.
Örneğin Türkiye, Rusya’yla da İran’la da ABD’yle de Suriye sahasında karşı karşıya geldi. Ancak hepsiyle doğrudan bir çatışmaya girmeden, pozisyonunu koruyarak mücadelesini sürdürdü. Türkiye’nin İsrail’e karşı pozisyonu da böyle olacak. Ama İsrail’i tanımak ve bilmek artık bir mecburiyet.
Bu nedenle, Türkiye’de İsrail çalışmalarının da bu ciddiyetle ve uygun bir şekilde yeniden yapılandırılması gerekiyor. İşte çalıştayımızın temel anlamı ve gayesi de buydu: Türkiye’de İsrail çalışmaları hususunda bugüne kadar neler yapıldı? Bundan sonra neler yapılmalı? Sivil toplum, medya ve akademi alanında nasıl bir yol izlenmeli?
Zira bu alanda Türkiye’nin çıkarlarını merkeze alarak üretilecek bilgi ve kaynaklar, politika yapıcılar için doğrudan stratejik bilgi kaynağı olacaktır.
Türkiye’de İsrail çalışmalarına baktığımızda, maalesef birçok eksikliğin mevcut olduğunu görüyoruz. Öncelikle, Türkiye’de İsrail üzerine sadece bir üniversitede, Erciyes Üniversitesi’nde lisans düzeyinde bir program bulunmakta. Erciyes Üniversitesi, Türkiye’de İbrani Dili ve Kültürü alanında lisans düzeyinde eğitim veren tek üniversitedir.
Dolayısıyla İbranice’nin hem bir ilahiyat fakültesinde hem de sosyal bilimler fakültesi veya iktisadi-idari bilimler fakültesi bulunan bir üniversite bünyesinde zorunlu yabancı dil olarak öğretilmesi elzemdir. Ayrıca, Türkiye’de İsrail çalışmaları üzerine yüksek lisans ve doktora düzeyinde bir programın da, İstanbul ya da Ankara’daki köklü bir üniversite bünyesinde açılması gerekmektedir.
Zira hem ilahiyat ve teoloji konularında hem de ekonomik ve siyasi meselelerde İsrail üzerine çalışma yapacak kişilerin İbranice’ye hâkim olmaları gerekir.
İkinci olarak, düşünce kuruluşu (think tank) camiamıza baktığımızda, doğrudan İsrail üzerine çalışan bir kuruluşun mevcut olmadığını görüyoruz.
Meselenin ciddiyetiyle orantılı olarak, sadece İsrail üzerine çalışan butik bir düşünce kuruluşunun kurulması artık bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada İRAM gibi başarılı bir örnek önümüzde duruyor.
Bunun için çok büyük bütçelere ihtiyaç olmadığını biliyoruz. 1 direktör, 5 araştırmacı, 5 asistan ve 5 stajyer ile böyle bir yapı, İsrail ile ilgili çok kaliteli ve ciddi çalışmalar ortaya koyabilir.
Üçüncü olarak, medya camiamızda da İsrail’i doğrudan ve yakından tanıyan muhabirlerin yetişmesi elzemdir. Bu muhabirlerin içerisinde yabancı dil olarak İbranice bilenlerin de bulunması gerekir. Medya kuruluşlarımızın bu konuya hassasiyetle eğilmeleri gerekiyor.
Dördüncü olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yüksek lisans ve doktora burslarında ve YÖK’ün verdiği burslarda İsrail çalışmalarına özel bir alan açılması gerekiyor. Sadece İsrail’e öğrenci gönderilmesi değil, aynı zamanda Avrupa ve Amerika’daki üniversitelerde İsrail üzerine yapılan çalışmalara öğrenci gönderilmesi ve bu konuların farklı açılardan ele alınması sağlanmalıdır.
İşte bütün bunları yapmak hepimizin üzerine düşen bir görev, bir borçtur. Zira bu mesele, Türkiye’nin önümüzdeki yüzyılda ülkeyi meşgul edecek stratejik bir konudur.
Bugünden doğru adımlar atılırsa, Türkiye’nin de devletin de karar vericilerin de doğru kararlar almalarına destek olunabilir; Türkiye merkezli bilginin üretilmesi mümkün hale gelir.
Eğer önümüzdeki 100 yıl “Türkiye Yüzyılı” olacaksa, dış politika ve güvenlik alanlarında bundan sonra meselelere bu bütüncül perspektifle yaklaşmamız gerekir.
Prof. Dr. Enes Bayraklı / Diriliş Postası
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol