İran neden bu hale düştü?
- GİRİŞ14.06.2025 09:26
- GÜNCELLEME14.06.2025 09:27
İsrail, İran’a yönelik olarak çok da sürpriz olmayan bir saldırı başlattı. Aslında İran’ın İsrail ile arasında uzun süredir gündemde olan bir çatışma ihtimali vardı. Ancak sürpriz olan, bu saldırının dün akşam gerçekleşmiş olmasıydı. Zira Trump yönetimindeki ABD ile İran arasında nükleer meselede müzakereler hâlâ devam ediyordu. Fakat ne olduysa oldu, iki gece önce İsrail, İran’ın tüm hava savunma sistemlerini çökertip ülkenin askeri yönetim kademesini ortadan kaldırdı.
Saldırının boyutları netleştikçe, İran’ın İsrail karşısındaki düştüğü acziyet daha da belirgin hale geldi. İsrail, 200 savaş uçağıyla İran’a saldırı düzenlemiş ve ülkenin neredeyse tüm kritik askeri tesislerini hedef almıştı. Bu saldırı sırasında İran’ın hava savunma sistemleri hiçbir faaliyet gösterememiş, İsrail tarafından tamamen baskı altına alınmıştı. Bugün artık İran hava sahasının İsrail’in kontrolünde olduğunu söyleyebiliriz. İran, İsrail’e karşılık olarak balistik füzelerle bir saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırı sonucunda İsrail’e belli oranda zarar verdiği söylenebilir. Ancak İran’ın kayıplarıyla eşdeğer ve İsrail’i sarsacak bir cevap olduğu söylenemez.
Peki, İran bu duruma nasıl düştü? Kurulduğundan beri İsrail’i hedef tahtasına oturttuğunu ve İsrail’i haritadan sileceğini iddia eden bir devletin, yıllardır beklenen bir saldırı karşısında bu derece acziyet göstermesinin arkasında ne var? Burada birkaç temel mesele söz konusu.
Birincisi, İran devlet kapasitesinin zayıflığıdır. İran, İsrail’le kıyaslandığında aynı ciddiyette bu mücadeleye hazırlanmadığını, istihbaratının, ordusunun ve devlet mekanizmasının böyle bir savaşa hazır olmadığını açıkça gösterdi. Özellikle istihbarat zafiyeti çok belirgin ve İran’ın belini kıran temel mesele de budur. İsrail’in İran’ın birçok kurumuna sızdığı ve bilgileri farklı yöntemlerle ele geçirdiği bu saldırılardan net bir şekilde anlaşılıyor.
İran’ın bugünlere gelmesinin en temel nedenlerinden biri ise 11 Eylül sonrası ABD’nin Orta Doğu’ya yaptığı müdahalelerle İran’a açtığı alandır. ABD’nin Irak’ta ve Orta Doğu’nun geri kalanında İran’a açtığı bu alan, İran tarafından mevcut kapasitesiyle uyumsuz büyük iddialar ve politikalar üretmek için kullanıldı. Şii Hilali hedefi de bu politikadan doğmuştu. Direniş Ekseni ise bu Şii Hilali projesini korumak ve meşrulaştırmak için ortaya atılan bir kavramdan ibaretti.
7 Ekim sonrası ise İran’a açılan bu alanı yine aynı aktörler kapatmaya karar verdiler. Çünkü İsrail ve ABD, 7 Ekim’in sorumluluğunu ve faturasını İran’a kesme konusunda kararlıydılar. Bu noktadan sonra İbrahim Reisi’nin helikopterinin düşürülmesinden başlayarak İran’a yönelik İsrail’den bir dizi darbe geldiğini görüyoruz. İran ise İsrail’den gelen bu saldırılara — konsolosluğunun vurulması, İsmail Haniye’nin hedef alınması ve Hizbullah’a yönelik saldırılar — hep asimetrik ve zayıf cevaplarla, vekiller üzerinden yanıt vererek geçiştirmeye ve zaman kazanmaya çalıştı. Halbuki artık İsrail, ABD ile birlikte İran’ı Ortadoğu’da geriletmeyi, nükleer programını sonlandırmayı ve mümkünse İran’da rejim değişikliğine yol açacak bir stratejiyi uygulamaya başlamıştı.
İran ise bu gidişatı okuyamadı ve bu stratejiye hâlâ eski paradigmalarla cevap vermeye çalıştı. İsrail’in her saldırısına geç ve cılız cevaplar vererek, her defasında İsrail’i daha da cesaretlendirdi ve iştahlandırdı. Eğer Hizbullah 7 Ekim sonrası kuzeyden ciddi bir cephe açabilseydi, bugün belki İsrail hâlâ Lübnan’da uğraşıyor olacaktı. Ama bugün, İsrail’in Tahran’ı vurduğu bir denkleme iki yıl içerisinde gelmiş bulunuyoruz.
Dolayısıyla İran’ın bu hale düşmesinin temel nedenleri; zayıf devlet kapasitesi, aşırı genişleme, mevcut gücünü zamanında, doğru ve etkili şekilde kullanamaması ve istihbari zaafiyetlerdir.
Enes Bayraklı / Haber7
Yorumlar32