İran’a açılan cephe: Perde arkasındaki asıl güç kim?
- GİRİŞ15.06.2025 09:41
- GÜNCELLEME15.06.2025 09:41
ABD ile İran arasında müzakereler devam ederken, İsrail birdenbire İran’a geniş çaplı bir saldırı başlattı. Herkes bu müzakereler devam ederken İsrail’in neden bu saldırıları başlattığını soruyor.
İsrail’in bu saldırısının arkasında Trump’ın olduğu çok açık. Trump’ın neden bu saldırıların arkasında olduğunu anlamak için, Trump’ın dış politika doktrinini bir kez daha hatırlamak gerekiyor.
Trump, iktidara gelirken savaşları bitireceğini vadetmişti. Ancak bu, Trump’ın barış istediği ve hiçbir şekilde askeri güç kullanmayacağı anlamına gelmiyordu. Burası kritik bir nokta. Zira Trump, Amerika’nın ulusal çıkarları söz konusu olduğunda, ABD’nin silahlı kuvvetlerini devreye sokabileceğini açıkça ifade etmişti. Dolayısıyla, Trump’ın ABD’nin ulusal çıkarlarını nasıl tanımladığı meselenin merkezinde yer alıyor.
Trump’ın küresel stratejisi, Asya-Pasifik bölgesine ağırlık vermek, Çin’i sınırlandırmak ve dengelemek, Çin’in yükselişini ve ABD’ye rakip olmasını önlemek üzerine kuruluydu. Bu çerçevede, hem Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirip Rusya’yı pasifize ederek hem de İran’ı etkisizleştirerek Rusya-Çin-İran ittifakını parçalamayı hedefliyordu. Böylelikle ABD, tüm ağırlığıyla Çin’e yönelebilecekti. Bu nedenle İran’ın zayıflatılması, Orta Doğu’daki vekil aktörlerinin etkisizleştirilmesi ve İran’ın nükleer meselesinin çözülmesi, ABD ve Trump açısından kritik önemde.
Trump, iktidara gelir gelmez hem Rusya’ya hem de İran’a yönelik sorunları hızlı şekilde çözmek istediğini ilan etti. Ancak yapılan müzakereler ve görüşmelerden sonuç alınamayınca, önce Ukrayna’ya yeşil ışık verdi ve Ukrayna, Rusya’ya karşı ağır bir saldırı başlattı. Rusya’nın stratejik bombardıman uçaklarının üçte birini imha eden, eşi benzeri görülmemiş bir dron saldırısı gerçekleştirildi.
Benzer şekilde Trump, İran’la da bir anlaşma yapmak istedi; fakat İran, müzakereleri zamana yayarak Trump’ı oyalamaya çalıştı. Bunun üzerine Trump, uzun süredir İsrail’in İran’a saldırmak isteyen Netanyahu yönetimine yeşil ışık yakarak, İran’a yönelik ağır bir saldırının önünü açtı. Böylece İran’ı masaya oturmaya zorlamayı hedefliyor. Buradaki esas aktörün Trump olduğunu söyleyebiliriz.
Rusya ile İran arasında ise temel bir fark bulunuyor. Rusya’nın manevra alanı çok daha geniş. Nükleer güç olması, geniş askeri kaynaklara, eski bir süper güç mirasına ve enerji kaynaklarına sahip olması sayesinde, ABD ve Ukrayna’dan gelen baskılara karşı daha dirençli. İran’ın ise manevra kabiliyeti bu denli geniş değil.
Dolayısıyla İran bugün ciddi bir sıkışmışlık içerisinde. İran ya Trump’la masaya oturup nükleer programından vazgeçecek ya da İsrail’le uzun sürecek bir savaşı göze alacak.
Birinci senaryoda nükleer kartı elinden alınmış bir İran rejimi çok ciddi bir beka tehdidiyle karşı karşıya kalacaktır. Batılı ülkeler, ABD ve İsrail, İran’ı içeriden istikrarsızlaştırmak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunacaktır.
Diğer yandan savaşın devam etmesi halinde İran’ın alacağı askeri darbeler sonucu ciddi şekilde zayıflaması ve ülkede ağır bir istikrarsızlığın doğması mümkündür.
Üçüncü, fakat oldukça zayıf bir ihtimal ise İran’ın hızlı şekilde nükleer silah üretip bir nükleer deneme gerçekleştirmesidir. İran bu yola başvurmak isteyebilir; fakat İsrail ve ABD ikilisinin böyle bir sürece izin vermeyeceği, yürütecekleri askeri saldırılar ve içeriden sabotajlarla bunu büyük ölçüde engelleyebilecekleri kanaatindeyim.
Prof. Dr. Enes Bayraklı / Diriliş Postası
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol